Ayhan ONGUN

Cumhuriyet’te neler oluyor?
2.01.2016
1931

FETÖ operasyonları, Fırat Kalkanı harekatı, Olağanüstü Hal Uygulamaları ve buna bağlı olarak çıkarılan Kanun Hükmündeki Kararnameler, Başkanlık tartışmaları derken, şimdi de Diyarbakır Eş başkanlarının tutuklanmasının şokunu atlatamadan Cumhuriyet Gazetesi ve Cumhuriyet Vakfına yönelik soruşturma ve gözaltılar gündeme geldi.

Gözaltına alınan gazeteci ve yazarlarla, vakıf yöneticilerinin bir kısmının PKK, kimilerinin Fetö yanlısı ya da “dolaylı da olsa terör örgütlerine yardımcı olmak” iddiasıyla gözaltına alınmaları, kuşkusuz yargıya intikal eden bir konu.

Ancak şimdi yargılanan FETÖ cülerin geçmişte Ergenekon, Balyoz davalarında yaptıkları kumpasların henüz izleri silinmeden, benzer uygulamalar yapıldığı izlenimi yaratılması kamuoyu vicdanında derin yaralar açıyor.

Önümüzdeki bahar aylarında referandum, olmazsa erken seçim için sandığa gidileceği ihtimalinin çok yüksek olduğu göz önüne alındığında, bu son operasyonun da bir siyasi algı operasyonu olduğu kaygıları haklılık kazanıyor.

Gerek seçilmişlerin, suç işledikleri kesinleşmeden tutuklanmaları, topluma suçlu gibi gösterilmeye çalışılması, gerekse yalnızca yazdıklarından, çizdiklerinden ya da bulundukları yayın kuruluşunun çizgisinden dolayı insanların gözaltına alınmaları, demokrasi ve insan haklarıyla bağdaşmasa da özellikle de Cumhuriyet Gazetesinde ve Vakıfta yaşananların perde arkasını çok iyi incelemek ve ona göre değerlendirmek gerekiyor.

Hatırlanacağı üzere Cumhuriyet Gazetesinin de bünyesinde bulunduğu Cumhuriyet Vakfı 12 kişilik bir Yönetim Kurulu tarafından yönetiliyor.

2014 yılı kasım ayında yapılan genel kurulunda yönetimde bazı değişiklikler oldu.

Bu kongrede yönetime giremeyen bir dönemin bakanlarından Alev Coşkun ve CHP Milletvekili, gazeteci, yazar Mustafa Balbay; önce Vakıflar Genel Müdürlüğüne, daha sonra da savcılığa başvurarak kongrenin iptalini talep ettiler.

 “Siyasi iktidarın Cumhuriyet’e kızmasını, öfkelenmesini, yayınlarından rahatsızlık duymasını, ne pahasına olursa olsun susturmak, yıldırmak, belli bir çizgiye çekmek ya da kayyıma devretmek suretiyle kapatmak istemesini anlıyoruz. Ama uzun yıllar bu gazetede yöneticilik ve yazarlık yapmış olan biri eski bakan, diğeri halen milletvekili, iki eski Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu üyesinin, siyasi iktidarla aynı amaçta ve yolda birleşmelerini üzülerek izliyoruz. Bu arkadaşlarımızın yeniden yönetime gelmeleri için AKP medyasının, bürokrasisinin ve iktidarının, her türlü hukuksuzluğu da göze alarak, kendilerine destek olması zaten fazla söze gerek bırakmıyor.”

 

O dönemde farklı iddialar ortaya atılsa, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Cumhuriyet Vakfı yöneticileri çelişik açıklamalar yapsa da, Cumhuriyet Vakfı yöneticilerinin yukarıdaki açıklamaları bir dolu soruyu da beraberinde getiriyor.

Yıllarca Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan ve bir anlamda bu gazeteyle özdeşleşen bir yazar olarak Mustafa Balbay’ın, gazetesini iktidara ve savcılığa ihbar etmesi ne kadar doğru bir davranıştır?

İlginç olan, bugün Cumhuriyet Gazetesi yazarlarına ve Vakıf yöneticilerine yönelik yapılan operasyon ve soruşturmaya bu şikayetler gerekçe gösteriliyor.

Son dönemde yayın çizgisindeki değişikliklerle okurları arasındaki bağı da büyük ölçüde koparan ve kitle desteğini yitiren Cumhuriyet’ e operasyon için bundan daha uygun ortam olamazdı.

Ne yazık ki, bu ortam ve fırsatı da iktidara yine Cumhuriyetçiler verdi.

Ergenekon soruşturmaları sırasında ortaya çıkan belgelerde de bürokrasi ve askerlerle olan yakınlığı bilinen, 12 Eylül dönemiyle ilgili de karnesinin çok iyi olmadığı iddia edilen anlı şanlı Cumhuriyetçi Mustafa Balbay, Cumhuriyet yazarlarının gözaltına alınmasına neden olan operasyonla da ilgili yeniden tartışmaların odağına düştü.

Şimdilerde gerek Can Dündar’ın, gerekse Mustafa Balbay’ın açıklamaları büyük önem kazanıyor.

Dolaylı da olsa Cumhuriyet Gazetesine yönelik bu operasyonun yapılmasına, yine Cumhuriyet yazarlarının anlamsız kariyer ve koltuk hırsının neden olması da sanırım ancak bizim gibi ülkelerde olur.

Elbette düşünceyi özgürce ifade etme ve basın özgürlüğünü sonuna kadar savunmak hepimizin görevi.

Elbette basına ve gazetecilere yönelik keyfi uygulamalara toplum olarak gerekli tepkiyi vermek zorundayız.

Ama bize demokrasi kahramanı gibi gösterilen kimilerinin bu asker ve koltuk sevgilerini, kariyer düşkünlüklerini de sorgulamamız gerekir diye düşünüyorum.

Bu ülke ne çektiyse, sahte kahramanlardan çekti.

Geçmişte darbeye ve darbecilere övgüler düzenlerin devrimci-demokrat maskelerini düşürmek adına kişileri ve olayları objektif değerlendirmeye özen göstermek gerekiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar