Berat ÖZİPEK
Önce Hürriyet’in haberini okuyalım:
“Şanlıurfa'da kız arkadaşına saldıran Mehmet K., kendisine engel olmaya çalışan polisi darp etti. Çevredekiler arasında ise şahsın Suriyeli olduğu dedikodusu yayıldı, 150 kişilik bir grup kent merkezindeki Suriyelilere ait işyerlerine zarar verdi. Yaşanan olaylar üzerine öfkeli kalabalık grubu gören bazı Suriyeli işletmeciler işyerlerinin kepenklerini kapatıp evlerine çekildi.”
Haber böyle.
Tahribatın birkaç saniyelik videosunu da içeren linki de şurada: http://www.hurriyet.com.tr/sanliurfada-tehlikeli-gerginlik-40407772
Başka yerlerde başka saldırı hadiseleri de yaşandı. Adana’da iki Suriyeli sığınmacı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Önlem alınmazsa devamı gelir
Sığınmacıyı iç politikanın aracı haline getiren siyasi ahlaksızlık devam ettiği ve devlet etkin bir koruma ve caydırıcı bir yaptırım uygulamadığı takdirde bu saldırıların devamının geleceğinden kuşku yok.
Caydırıcı yaptırımla başlayalım:
Hiçbir medeni toplumda biri “ben galeyana geldim” diye birileri birilerinin evlerine işyerlerine dükkanlarına saldıramaz, çoluğu çocuğu korkudan travma geçirtip ömür boyunca onda kalıcı hasar bırakacak şekilde korkutamaz.
Kendini bilmezin teki birine laf attı diye, onun etnik, dini, mezhebi kimliğinden olan insanların işyerlerine saldıramaz. Saldırırsa hukuk ona bedelini ödetir, ayrıca verdiği maddi zararın karşılığını kuruşu kuruşuna kendisinden alıp mağdura verir.
Hiçbir medeni toplum, sığınmacının acizliğinden istifade etmeye kalkışacak zalimlere meydan vermez.
Her toplumda başkasının canına, malına, ırzına göz diken insanlar olur. Onlar, toplumun bir kesimine, genellikle de sığınmacılara, göçmenlere, azınlıklara, yani kırılgan gruplardan insanlara karşı hak ihlallerinde bulunmaya bir şekilde göz yumulacağını anladıkları an harekete geçerler. Bazen münferit bir olayı büyüterek, bazen de uyduruk bir habere inanmış gibi yaparak, çoluk çocuk dahil o olayla hiç ilgisi olmayan masum insanlara saldırırlar. Şiddet güdülerini tatmin edecek, başka zaman yapamayacakları kötülükleri yapabilmelerini sağlayacak fırsatları değerlendirirler.
Bu kötülüğe zemin hazırlamamak bakımından medyanın hayati bir önemi var. Ama gelin görün ki, çoğu kez o da önyargıyı giderecek yerde, onu pekiştirecek türden yayınlar yapabiliyor.
Gerek iktidarı destekleyen ve gerekse de muhalif medyada göze çarpan sorun, Suriyeli sığınmacılara yönelik saldırı olaylarını haberleştirmede kullanılan dilde somutlaşıyor.
Olayın ardından çevrilen mikrofonlar, kimi zaman saldırgan grubun olayla ilgili mazeretlerine geniş yer verilebiliyor. Mazeretin olayın sebebi gibi sunulması da dolaylı yoldan saldırganlığı meşrulaştırmak gibi bir sorunu beraberinde getiriyor.
Kötülüğü teşhis ve tedavi
Kadına şiddet uygulayan kişinin Suriyeli olduğu söylentisine birilerinin inanmasının veya inanmış gibi yaparak sığınmacılara saldırmasının, bunu fırsat bilmesinin bir arkaplanı var.
Sığınmacılara karşı işlenecek suçlara mazeret üreten, toplumu onlara karşı kışkırtan zehirli bir dil sorunumuz var.
Sebep ırkçılık mı? Ayrımcılık mı? İslam düşmanlığı mı? Arap düşmanlığı mı? Mezhepçilik mi? Siyasi kavgada avantaj beklentisiyle sığınmacıları araçsallaştırmak mı? Yoksa hepsi mi?
Bu kötülüğün kaynaklarını teşhis önemli elbette.
Ama o kaynaklar ne olursa olsun, yukarıdaki haber, bu kötülükle mücadele etmekte daha fazla gecikmemek zorunda olduğumuzu söylüyor.
Sığınmacıyı siyasetin malzemesi yapmak
Öteden beri bu insanların durumu, Türkiye’deki iktidar mücadelesinde de insafsızca kullanılıyor.
Evlerinden yurtlarından kopup dünyanın dört bir yanına savrulmuş acılı insanlar, bazen ayrımcılık ve ırkçılıktan, bazen de “onları ülkeye alan” hükümete vurarak oy kaybettirme fırsatçılığından dolayı, acımasızca hedef haline getiriliyor.
Bu kötülükte sınır da tanınmıyor. İnsanların en ilkel içgüdülerine, bilinçaltına ve cinsel duygularına bile seslenebiliyorlar; sığınmacıları hedef gösterip, onlara yönelik saldırılara bahane üretecek bilgi kirliliğini yayma pahasına.
Tıpkı Avrupa’daki ırkçıların Türklere karşı önyargılarını cinsellik ve şehvet imgeleriyle örülü oryantalist “Doğu” imajı üzerinden yansıtmalarında olduğu gibi.
Cinsel içgüdüden nefret üretmek
Son olarak Sinan Ogan yaptı bunu. Avrupalı ırkçıların Türkleri tacizci, tecavüzcü göstermek için kullandığı klişeyi o da döndürüp sığınmacılar için kullandı.
Ergen erkek öfkesine seslenerek “Sahillerde gidip Türk kadınlarını dikizleyen o elli kollu, bilekli Suriyeli delikanlılar”dan bahsetti, “Suriyeliler sokakta kadınlara laf atıyor…” dedi.
Irkçı nefreti körüklemek için dişisine göz dikilmiş erkek içgüdüsüne seslenmek kötülüktür. Tıpkı Aylan Bebeğin sahile vuran minicik bedeninden hareketle “büyüseydi tacizci olacaktı” şeklinde bir karikatür çizen Charlie Hebdo’cularınki gibi kötülük.
Ama böyledir bu.
Kimi sığınmacıya baktığında sadece bir çocuk veya bir insan görür, ona kol kanat germeye çalışır; kimi kötü görür, kötü göstermeye çalışır. Onlar hakkında yaydığı enfeksiyonun kendisini ve toplumunu hastalandırmasına aldırmaz; yaydığı kötülüğün yarın masum bir insana yönelik bir cinayete bahane olarak kullanılacak nefrete dönüşme potansiyelini dikkate almaz.
Evde kendisinden ekmek bekleyen çocuğuna gitmekte olan bir sığınmacının, biri birine küfretti diye başlayan bir linç dalgasında öldürülmesinde payı olabileceğinden korkmaz. Rahatlıkla üretir ve yaygınlaştırır nefreti.
İnsani bir durumu kriminalize etmek
Suriyeli erkeklerin kadınları “dikizlediğini” söylediği konuşmasında Sinan Ogan “Afganlı” ile “terörist”i, “mülteci” ile “adi suçlu”yu aynı kefeye koyuyor; virgül koyarak onları aynı cümlede birlikte zikrediyor. Böylece, sığınmacıları kriminalize eden dilin de en somut ve en çirkin örneklerinden birini veriyor.
“Ne kadar Afganlı, ne kadar ISİD’li vesaire var?” diye soruyor aynı konuşmasında, meşru bir kimlik, bir soy, bir tâbiyet olarak “Afganlı” ile “terörist” kimliğini eşleştirerek. Ve “Yarın bunların her birinin bir canlı bomba olma ihtimali yüzde yüzdür. Yarın bunların her birinin bir kapkaççı, bir hırsız, bir tecavüzcü, bir cani olma ihtimali yüzde yüzdür” diyerek de onları geleceğin mutlak suçluları ilan etmekten sıkıntı duymuyor.
Ve “Bu kadar mülteciyi, bu kadar hırsızı, bu kadar yolsuzu, bu kadar IŞİD’liyi” diye başlayan bir cümleyle de mülteciyi, hırsız ve teröristle özdeşleştiren dile devam ediyor.
Nefret diliyle mücadele etmek
Ben “nefret” ile “şiddet” arasında birebir bağlantı kuranlardan değilim. Bir insan başka bir insanın canına kastetmesin diye “nefret söylemi yasaklansın” diyenlerden değilim.
Ama toplumun bir kesimine, hangi kesimi olursa olsun bu, nefret yayan bir insan, yarın onlara bir saldırı olduğunda, nasıl rahatsızlık duymaz anlamıyorum.
Şu dünyadaki en kırılgan gruplarından birini, sığınmacıları şeytanlaştıran zihniyet, vicdan veya ruh hali nasıl açıklanmalı? Cevap siyasi fırsatçılıkla mı? Yoksa siyaseti de aşan bir motivasyonu mu var bu kötülüğün?
Hangi benlik, sığınmacıyı, siyasette üstüne basıp rakibine vuracağı bir araç olarak görür?
Çoğalttığı bu nefretle enfekte olmuş bir cani tarafından, masum bir insan, sırf ona atfedilen bir kimlik özelliği (Sığınmacı, Suriyeli, Türk, Arap, Ermeni …) dolayısıyla öldürülecek diye korkmaz?
Ama belli ki bazıları buna aldırmıyor.
“Çocuklara kıymayın efendiler”
Sığınmacıyı sanki suçluymuş gibi gösteren dil, ne yazık ki sadece marjinal birkaç kişiye özgü değil. Üstelik bazı çevreler tarafından utanıp sıkılma belirtisi gösterilmeksizin, fütursuzca dile getirilebiliyor bu ülkede.
Ama bu kötülüğe de teslim olmamak zorundayız. Sadece “çıkan arbedede bir Suriyeli hayatını kaybetti” şeklindeki haberlerde bahsedilen “Suriyeli”, evde çocuğu tarafından beklenen bir baba olduğu için değil. Birilerinin hoyratlığı yüzünden bir çocuk bütün hayatını babasız geçireceği için değil. Bu zehirli dile kayıtsız kalmamızdan dolayı bu sonuçta payımız olabileceğinden kaygı duymamız gerektiği için de değil.
Bizzat kendimiz için.
İnsanca yaşamanın asgari gereklerinin de altına düşmemek için. Yaşadığımız hayata “insan insanın kurdudur”dan daha fazla bir anlam verebilmemiz için. Ailemize, işyerindeki arkadaşlarımıza, çevremizdeki insanlara ve herkesten önce kendimize saygımızı kaybetmemek için.
Temel soru şu aslında: Bu acıların çoğalmasında bir payımız olsun istiyor muyuz, istemiyor muyuz? İstemiyorsak, sığınmacıyı kriminalize eden zihniyet ve dili teşhis etmek ve onu düzeltmeye çalışmak zorundayız.
Daha fazla gecikmenin yaşatacağı her acının ilave sorumluluğunu kendi omuzlarımıza yüklememek için.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.07.2025
13.07.2025
28.06.2025
21.05.2025
20.02.2025
16.01.2025
8.01.2025
20.11.2024
8.11.2024
30.10.2024