Berrin Sönmez
Ceza yargılamalarındaki “şüpheden sanık yararlanır ilkesi”, dava konusu cinsel suç olduğunda mağdur lehine değiştirilmeli. Şüphe oluşmuşsa sanık değil mağdur yararlanmalı bu şüpheden. Son yazımın başlığı açık uçluydu. “Şüpheden taciz mağduru yararlanmadıkça…” diyerek bırakmıştım başlığı. Hep birlikte düşünmek için. Ülkemizde ve dünya genelinde en yaygın suçlardan olan cinsel saldırılarla mücadelenin özel yöntemler gerektirdiği yönünde fikirler geliştirilmeli zira. Usul ve ilkeler yeniden gözden geçirilmeli. Gerek şiddetle mücadele yasası gerekse ceza kanunu bu suçu tanımlamakta ve yeterli cezai hükümler içermekte. Ancak cinsel suçlarla mücadele için gerekli yasal donanıma sahip olduğumuz halde cezasızlık en sık karşılaştığımız sonuçlardan. Ve cezasızlık bu suçun bu denli yaygın oluşuna sebep…
Cezasızlık zira suçun olağanlaştırılması ve suçluların pervasızlaşması kadar mağdurun şikayetçi olabilmesini engelleyen bariyerlerden. Hukuk sistemi ise mağduru ve insan onurunu korumalı. Sözlü taciz dahil tüm cinsel suç mağdurlarının sesine kulak verilmeli. Uğratıldıkları cinsel saldırı sonrası hayatta kalanlar, kendilerini aşağılanmış, değersiz hissettiklerini söylüyorlar. Öyle ki “içi boşalmış bir patates çuvalı gibi yere yığılıverdiğini” söyleyen çok kadın dinledim. Çocuklarsa çoğu zaman konuşamıyor bile. İzmir’de, cinsel istismar faili ile yüzleştirilme korkusuna dayanamayarak duruşmadan iki gün önce kalp kriziyle aramızdan ayrılan dokuz yaşındaki yavrumuzu unutmayalım. Niyetim ajitasyon değil ama çok acı bir başka olayı hatırlamak, cinsel saldırı sonucu hayatta kalanın içine sürüklendiği duygusal çöküşü bir nebze anlayıp, bu suçla etkin mücadele için şüphenin mağdur lehine hükümler sağlaması gerektiğini açıklar. Yıllar önce yaşanmış bir cinsel saldırı ve saldırının mağduru hâlâ hapiste. Yalnızken iş yerine gelen bir polis memurunun tecavüzünden kurtulmak isterken saldırganı, ona ait beylik silahla öldüren bir kadın, hapisteki mağdur. Ancak saldırganı öldürdükten sonra, cezaevindeyken bile vücudu cılk yara içinde. Çünkü çiğnenen onurunu, bedenini arındırarak kurtarabileceğini düşünen pek çok kadından birisi olan mağdur “yeterince temiz” hissedebilmek için vücudunu, çamaşır suyu ve benzeri ağır kimyasallarla yıkıyor.
Şimdi düşünelim insanlara, kendilerini böyle hissettiren suçla mücadele için hukuk ilkelerinin değiştirilmesi gerekmez mi? Her zaman somut delile ulaşılamayan bir suç bu. Çoğu zaman mağdur yalnız ve savunmasızken işleniyor. Her zaman bedende kalıntıya, somut delile ulaşılamıyor. Sözlü ve fiziksel taciz de farklı değil. Bakışların, kullanılan kelimelerin, hitap şeklinin vesaire taciz olduğunu ceza yargısının ihtiyaç duyduğu somut delille ispatlamanın çoğu zaman imkanı yok. Son yazımda birkaç gün sonra basına yansıyan Yargıtay kararı bu yönde son derece ufuk açıcı hükümler içeriyor. İş Kanunu’yla ilgili olsa da ceza yargılamasına da uygulanabilecek birtakım ilkeler geliştirmeyi mümkün kılan karara bakalım şimdi.
Yargıtay 9’uncu Hukuk Dairesi 29 Eylül tarihli kararıyla tacizin ispat zorluğunu açıkça belirtiyor. İspat yükümünün sanıkta olması gerektiğine dair bir açıklama yok kararda. Ancak zaten söz konusu karar bir ceza yargılamasına ilişkin değil. İş akdinin feshine yönelik İş Kanunu çerçevesinde verilmiş bir bozma kararı. Hürriyet’ten Kemal Karadağ ve Aylin Sırıklıdal’ın haberleştirdiği cümlelerle karar özeti şöyle: Yargıtay 9’uncu Hukuk Dairesi, aynı iş yerinde çalışan evli kadına bakışları ve sözleriyle cinsel tacizde bulunan şoförün, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğine hükmetti, yerel mahkemenin kıdem ve ihbar tazminatı kararını bozdu. Kararda “Her alanda çalışma hayatına atılan, her kademede başarı ile yer alan kadın işçilerimizin çalışma yaşamındaki en büyük engeli, işin fiili, fiziki zorlukları değil, iş yerinde, iş hayatında karşılaştıkları, muhatap oldukları cinsel tacizlerdir” ifadeleri kullandı.”
Yargıtay kararı İş Kanunu gereği çalışanın bir diğer çalışana yönelik sözlü tacizini, iş akdi feshinin haklı nedenlere dayandığı yönünde karar veriyor. Ceza hukuku yargılamasında aranan somut delil kriteri nedeniyle beraatına hükmedilmiş olsa bile bu kararın hukuk hakiminin kararını etkilememesi gerektiğini de belirtiyor. Cinsel suçların, akademik çevrelerde tartışıldığı kadar girift olmadığı görüşü yer alıyor karar gerekçesinde. Buna göre 9’uncu Daire’nin tanımı şöyle: “Kişiye yönelik tehdit içeren, onu aşağılayan ve küçük düşüren, duygusal ve psikolojik olarak çökmesine sebep olan, kişinin iradesi dışında kendisine yönelik gerçekleştirilen sözel, fiziksel ve/veya başka türlerde cinsel içerikli herhangi bir davranış”. Ayrıca “Cinsel taciz, muhatabının kişilik haklarına ve çalışma özgürlüğüne saldırıdır.” ifadesi de yer alıyor gerekçede. Ve iş yerinde cinsel tacizin, bireysel olarak mağdurlar üzerinde çok boyutlu yıkıcı etkilere sahip olmanın yanı sıra ailesel, kurumsal ve toplumsal düzeylerde de derin etkiler bırakan bireysel ve toplumsal bir sorun niteliği taşıdığı belirtiliyor. Kadınların çalışma yaşamına katılması önündeki en büyük engellerden birini oluşturduğuna da dikkat çekiliyor.
Çalışana karşı çalışanın söz konusu olduğu bu davada işyerinin taciz şikayetinde bulunan kadının yanında yer alması, kadınlar için önemli bir kazanım, Yargıtay’ın işvereni akdin feshi yönünde haklı bulması da öyle. Fakat bu karar ve gerekçesinden ceza yargılamasına ilişkin şüpheden mağdurun yararlanmasına yönelecek bir çıkarıma varmak, hukukçuların değil ancak biz fanilerin harcı. Gerekçede yer alan şu kısımda iş yerini toplum ve ve işvereni, yargı kolluk olarak okursak daha iyi anlaşılabilirim:
“İş yerinde (veya toplumda) cinsel tacizin önlenmesinin yolu, taciz mağdurunun herhangi bir aşağılamaya maruz kalmadan karşı çıkabilmesini, tacizde bulunanı şikayet edebilmesini sağlayacak ortamın sağlanmasından, taciz failinin ise gerekli yaptırımlara maruz kalacağını bilmesinden geçmektedir. İşverenler (veya yargı/kolluk) bu konuda duyarlı davranmak, tacizi engelleyici, mağdurun çekinmeden şikayetçi olabileceği ortamı sağlamak için gerekli tedbirleri almak, iddiaları ciddiyetle soruşturup, gerekli yaptırımları uygulamak zorundadır.”
Cinsel suçun tanımı yapılıp, kadınların çalışma hakkını etkileyen boyutları açıkça ortaya konan ve her zaman somut delile ulaşılamayacağı açıklanan bu emsal karar, ceza yargılamaları için emsal niteliği taşımıyor. Ancak tek bir genelgeyle değişebilir her şey. Cinsel saldırı şikayetlerinde sanıklar çoğunlukla iftira ve garaz, düşmanlık saikiyle şikayet edildiklerini söyleyerek savunma yapıyorlar. Toplum geneli de yazık ki aynı eğilimde. Daima “fettan kadın” algısıyla “masum erkeğin şerefi” önyargısıyla dile getiriyor taciz iddialarını. Anılan karar gerekçesi bu yönde de ufuk açıcı değerlendirmeler sunmuş halde. Şikayetçi kadın işçinin iş akdi feshedilen çalışana iftira etmesi için bir sebep bulunmadığı ifadesi önemli bir ipucu sunuyor. Ayrıca tacizle suçlanan kişinin, şikayetin garez nedeniyle yapıldığı yönünde gerekçe belirtemeyişi de dikkate alınmış, kararda. Bu hukuki değerlendirmeler ışığında ispat yükümü sanıkta olmalı yönündeki beklentinin gerekliliği net olarak anlaşılıyor. Cinsel suçlarda ispat yükümlülüğü sanıkta olmalı. Sanık iftiraya uğradığını iddia ediyorsa iddiasını ispatlayacak delilleri sunmakla yükümlü tutulmalı. Düşmanlık nedeniyle yapıldığını iddia ediyorsa bu düşmanlığın arka planını, gerekçelendirebilmeli.
Yargıtay gerekçesinde ifade edildiği gibi mağdurun çekinmediği, failin cezasız kalmayacağını bildiği bir ortamın oluşması için tek bir genelge yeter. Adalet Bakanlığı yayınlayacağı genelgeyle “cinsel suçlarda şüpheden mağdur yararlanır” ilkesini ihdas edebilir. Yanı sıra aynı genelgeyle ispat yükümünün sanıkta olduğu bildirilir. Sanık tarafında sunulan delillerin doğruluğu yönünde işletilir dava süreci. Mağdur iddiasını ispatlamak zorunda bırakılarak tekrar tekrar aşağılanmış olmaz. Böylesi yöntemleri kural haline getirecek bir genelge sonrasında ceza yarılamaları da cinsel suçlarla mücadeleyi kolaylaştıran usule evrilmiş olur. Tabii bunu yapmaları için siyasi irade gerekli. Birinci olduğu duyurulan yargı reform paketinde sözlü taciz suçunu, hükmün açıklanmasının geri bırakılacağı suçlar arasında sayılması önlenmeli ilkin. Sözlü, fiziksel her türlü cinsel saldırının sıradanlaşmasına yol açacak bu cezasızlık teklifinden vazgeçilmeli. Komisyon ve parlamento süreçlerinde yargı reformu stratejisi isimli teklifin görüşülmesi aşamasında muhalefet partilerine çok iş düşüyor. Hem cinsel suç mağduru çocukların ifadelerini görüntülü kayıt altına alma hem de sözlü tacizi cezasız bırakma girişimlerini önlemek için cinsel suçları siyasi rekabetin üstünde görecek feraseti de iktidar mensuplarından beklemek gerekiyor.
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024