DOĞAN ÖZGÜDEN
6 Ekim İnci’nin doğum günüydü… Bundan tam 58 yıl önce, o Ankara’da, ben İzmir’de genç gazeteciler olarak mevcut düzene karşı mücadele verirken tanışmış, tam da o yıl Türkiye İşçi Partisi’nin başlattığı sınıf mücadelesi saflarında yer almış, iki yıl sonra başlayan birlikteliğimizde önce Akşam Gazetesi’nde, ardından Ant Dergisi’nde anti-emperyalist ve sosyalist mücadelenin yankılanmasına katkıda bulunmuştuk.
12 Mart darbesi ikimizi de sürgüne çıkmaya mecbur ettikten sonra bu görevi yurt dışında direniş örgütlerinde sorumluluk üstlenip aynı çizgide ve çeşitli dillerde yeni yayınlar gerçekleştirerek sürdürmeyi görev bildik.
6 Ekim akşamı Güneş Atölyeleri’ndeki çalışma arkadaşlarımızla İnci’nin 80. doğum gününü kutlarken yaşadığımız mutluluğun yanında konuşmalarımız yine her gün mücadelesini verdiğimiz konulara yoğunlaşıyordu. Nasıl yoğunlaşmasın ki, Asuri, Ermeni, Kürt, Arnavut, Ruandalı, Kongolu, Cezayirli, Bolivyalı ve Yunanlı’sıyla, her birinin geldikleri ülkelerde de, ya mevcut diktatörlüklerin terörü ya da emperyalistlerin istilaları nedeniyle binbir insanlık dramı yaşanmıştı ya da hâlâ yaşanmaktaydı…
Sadece onlar mı? Tam 35 yıldır bizimle birlikte çalışan ve İnci’den sonra sekiz yıldır Güneş Atölyeleri’nin yöneticiliğini üstlenmiş bulunan Iuccia Saponara da, 60’lı yıllarda Belçika’ya göç etmiş bir İtalyan emekçi ailesinin kızı olarak kendisini göçmen ve mültecilerin sorunlarına çare bulmaya, yabancı düşmanlığına karşı mücadeleye vakfetmiş değerli yoldaşımız…
Aramızda acıların en büyüğünü yaşayan hiç kuşkusuz Güneş Atölyeleri’nin başöğretmeni Ruandalı Florida Mukeshimana… Sevgili eşi Ruanda Dışişleri Bakanı Ngurinzira Boniface ülkesinde Belçika sermayesinin kışkırttığı Hutu-Tutsi etnik kavgasına barışçı bir çözüm bulmak için gerillayla görüşme masasına oturarak 1993 Ağustos’unda Arusha barış anlaşmasını imzaladığı için aynı yıl başlayan büyük soykırımda canına ilk kıyılanlardan biri olmuş.
Ekibimizdeki Türkiye çıkışlı Asuri, Ermeni, Kürt sürgünlerin yanında bir süreden beri Hayastan’ın başkenti Erivan’dan gelmiş bir Ermeni öğretmenimiz de var, Anahit Ghaplanyan… İnci’nin doğum gününü kutladığımız akşam Anahit’in endişelerini ve kaygılarını da paylaştık. Çünkü kendi ülkesindeki Yukarı Karabağ bir haftadır Türk ve Azeri ordularının Suriye’den getirtilmiş paralı islamcı teröristlerle takviyeli saldırısı altında…
Benzeri acı ve kaygıları önceki yıllarda Suriye’den gelmiş olan Asuri arkadaşlarımızın da doğup büyüdükleri topraklarda Tayyip destekli İslamcı teröristlerin kelle keserek estirdiği terör nedeniyle yaşadıklarına yakından tanık olmuştuk.
Kutlama akşamının dönüşünde yeniden bilgisayar ekranının başına geçtiğimde Tayyip uşağı medyanın Internet sayfalarında birbiri ardına bir flaş yanıp sönüyordu:
Karabağ’da 27 yıl sonra Ezan Sesi!
Bir farkla, kendilerine bu mesajı sufle edenin dediğini tam anlayamamış olmalılar ki, bazılarına göre Ezan sesi Karabağ’da 27 yıl önce değil 28 yıl önce, hattâ bazılarına göre 30 yıl önce susturulmuştu… Kaç yıl önce olursa olsun, Erdoğan-Aliyev çetesinin İslamcı teröristlerle takviyeli saldırısı sayesinde Mehmet Akif Ersoy’un ünlü çağrısı Devr-i Tayyip’e uyarlanarak uygulamaya konuluyordu:
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, Ermenistan’ın da üstünde inlemeli.
Değil mi ki tarihsel Ayasofya Kilisesi İstanbul’un tüm minarelerinden koro halinde okunan ezan seslerinin eşliğinde camiye dönüştürülüp Tayyip’in tilavetiyle islami ibadete açılmıştır ve de değil mi ki ana muhalefet CHP’nin ve müttefiği İYİP’nin de sükûtî desteğiyle bir kez yolu açıldıktan sonra tarihsel Kariye Kilisesi de tesettüre sokulup camileştirilmiştir, artık sıra Ermenistan’ın İslamiyet adına fethindedir.
Evet, CHP lideri Kılıçdaroğlu değil midir dün partisinin yeni dönem ilk Meclis Grubu toplantısında haddini de aşıp Türkiye’nin Ermeni’si, Asuri’si, Rum’u, Kürd’ü de dahil bilcümle muhalifini kendi emrinde sanarak “Bu çatışmada 83 milyon olarak yüreğimiz Azerbaycan ile…” diye nutuk çeken?
Geçen haftaki yazımda da vurguladığım gibi 2016 çakma darbesinden sonra tüm partilerin oybirliğiyle “Gazi Meclis” ilan edilen TBMM’de, HDP hariç tüm partiler, yani Mahşerin dört atlısı “Başkomutan” Tayyip’in emir ve kumandası altındaki ordunun Azeri ordusuyla birlikte ve de paralı İslamcı teröristlerin takviyesiyle yürüttüğü bölgesel emperyalist savaşa sürekli alkış tutmakta.
HDP ise müstevli ve ceberrut siyasetlere ilkesel muhalefet yaptığı için her an kapatılma tehdidi altında…
Ve bu gözü dönmüş savaş ortamında HDP saflarında milletvekili seçilmiş Ermeni dostumuz Garo Paylan, tıpkı 13 yıl önce alçakça katledilen Hrant Dink gibi, Tayyip’in SETA benzeri “askersel-dinsel toplum örgütleri”nden biri olan ASAM’ın gazetelere verdiği bir ilanla açıkça hedef gösterilmekte…
Ermenistan işgali sürüp gider, Türkiye’de Türk-İslam kategorisinden sayılmayan tüm yurttaşlar günden güne daha fazla tehdit altında tedirgin bulunurken “Gazi Meclis”te HDP dışındaki tüm partiler, önceki gün bir adım daha atarak Türk askerinin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki görev sürelerinin 1 yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresine onay vermişlerdir.
Geçen hafta sormuştum: “23 Nisan 1920’de kurulan bu Meclis değil mi, İttihat ve Terakki’nin ideolojik mirasını üstlenerek varlığının daha ilk yılında Türkiye Komünist Partisi liderlerinin Karadeniz’de boğdurulmasına icazet veren, 1925’te Sol örgütlenmeleri ve Kürt direnişini ezmek için ünlü Takriri Sükûn Kanunu’nu onaylayarak istiklal mahkemeleri kurduran, tek parti döneminde de, çok partili dönemde de art arda sıkıyönetimler ilan ederek muhalif güçlere kan kusturtan, askeri mahkemelerin verdiği idam kararlarını onaylayarak Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan başta olmak üzere onlarca devrimci genci idam sehpalarına gönderen?”
Buyurun, aynı “Gazi Meclis”in, üstelik hürriyet türküleri söyleyerek iktidar olan Demokrat Parti 1950 seçimleriyle mutlak çoğunluğu elde ettikten sonra, Türkiye’de komünist örgütlenme ve ifadeyi yasaklayan TCK 141 ve 142 maddelerini daha da ağırlaştırması… Tam da ABD emperyalizminin dayatmasıyla ünlü TKP tutuklamalarının başladığı sırada…
Dün 7 Ekim’di… Bu yazı için İnfo-Türk arşivinde Ekim ayı belgelerini tararken işte o “Gazi” Meclis’in kabul ettiği yeni 141. maddenin nasıl uygulandığını gösteren utanç belgeleriyle karşılaştım.
Evet, 1951 yılından itibaren tutuklanan TKP üyelerinden 184’ü askeri mahkemede iki yıl süren duruşmaları sonucunda 7 Ekim 1954 günü ağırlaştırılmış 141. madde uyarınca 10 yıla kadar ağır hapis ve çeşitli sürgün cezalarına mahkum edilmişlerdi.
Arşive bir kez girince farkettim ki Ekim günleri demokratlar, anti-emperyalistler ve sosyalistler için gerçekten belalı günler…
Bundan tam 40 yıl önce, 12 Eylül faşist darbesinin hemen ardından, 22 yaşındaki Kurtuluş militanı Necdet Adalı 7 Ekim 1980’de Ulucanlar Cezaevi’nde idam edilmişti. Bu, faşist cuntanın ilk idam uygulamasıydı.
Cunta döneminde daha sonra onlarca genç, kendilerini yasama meclisi yerine koyan 5 faşist generalin onaylamasıyla inançları uğruna idam sehpalarında can verdi.
Ama 1982 seçimlerinden sonra yeniden açılan “Gazi Meclis” de hız kesmedi, bir diğer genç devrimci, İlyas Has, Turgut Özal’ın partisi ANAP’ın tek başına iktidar olduğu dönemde, 1984’ün 7 Ekim’inde, İzmir’in Buca Kapalı Cezaevi’nde, devrimci Hıdır Aslan ise aynı yılın 25 Ekim’inde Burdur Kapalı Cezaevi’nde idam edildiler.
Ama bir başka idam faciası var ki, kelimenin tam anlamıyla “Gazi Meclis”in yüz karasıdır.
1971’in 10 Ekim günündeki tüm ana akım medya manşetleri Deniz Gezmiş ve 17 yoldaşının 9 Ekim 1971'de Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından idam cezasına mahkûm edildiklerini büyük bir zafer gibi ilan etmektedir.
Kamuoyundaki büyük tepki üzerine Askeri Yargıtay 10 Ocak 1972'de 15 devrimcinin idam cezasını hapse çevirmek zorunda kalacak, ama Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam hükümlerini kesinleştirecekti. “Gazi Meclis”te de CHP’lilerin bir bölümünün de dahil olduğu büyük bir çoğunluk bu caniyane kararı onaylayacak, üç fidan 6 Mayıs 1972 günü idam sehpasında Türkiye halklarına ve tüm insanlığa onurlu mesajlar vererek ölümsüzler arasında hak ettikleri yeri alacaklardı.
70’li yılları bilinçli olarak yaşamış herkesin asla unutamayacağı olaylardan biri de hiç kuşkusuz Türkiye İşçi Partisi militanı yedi gencin tam 42 yıl önce, 1978 yılında, 8 Ekim'i 9 Ekim'e bağlayan gece ülkücü katiller tarafından hunharca katledilmesiydi.
Bu cinayetten kısa bir süre önce İnci’yle birlikte Türkiye İşçi Partisi’nin Avrupa’da örgütlenme ve iletişim sorumluluğunu üstlenmiştik. Yoldaşlarımıza kasteden bu alçakça cinayetin arka planını Avrupa kamuoyuna duyurmak için derhal üç dilde "Ankara'da katliam, Niçin?" adlı bir broşür yayımlamıştık.
Yıllar sonra olayın vahametini daha ayrıntılı olarak Doğan Akın, 9 Ekim 2017 tarihli t24'te net şekilde ortaya koydu. Şöyle diyordu:
“Sene 1978, 8 Ekim'i 9 Ekim'e bağlayan gece. Yer, Ankara'da Bahçelievler semti. Ülkücülerin ‘Reis’i Abdullah Çatlı'nın yaptığı plan akşam saatlerinde yürürlüktedir. Ekip, bölgeyi iyi bilmektedir. Zira, ülkücülerin “İdi Amin”i Haluk Kırcı, eylemden önce Bahçelievler'de keşif yapmıştır.
“Ekip, 8 Ekim 1978 akşamı Bahçelievler 15. Sokak'taki 56 numaralı apartmanın önündedir. Hedef, 2 numaralı dairedir. Evet, 56 / 2. Bu numaradan koyarlar yapacakları işin adını; ‘5-6-2 / Tamam Reis!’
“Kırcı kapıya gizlice kulak verir, içerde en az birkaç kişi olduğunu rapor eder. ‘Sürümden kazanacakları’ bir grup olduğuna göre, eyleme geçilmesine karar verilir. Ercüment Gedikli ‘Dadaş Kahvesi’ne giderek destek için Ömer Özcan ve Duran Demirkan'ı bulur. Saat 22:00 sıralarında 56. Sokak'a geri dönülür. Demirkan sokakta, Özcan apartmanın önünde ‘gözcü’ olarak bırakılır.
“Çatlı da sokakta otomobilinin içinde beklemektedir. Haluk Kırcı, Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz ve Kürşat Poyraz gizlice apartmana girerler. 2 numaralı dairenin kapısında silahlarını çekip, zili çalarlar. Birazdan aralanan kapıya yüklenirler, ellerinde silahlarla artık içerdedirler.
“Evde, hepsi Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi olan 5 üniversite öğrencisi vardır: Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü öğrencisi Serdar Alten (23), Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi öğrencisi Hürcan Gürses (26), Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi Gazetecilik Bölümü öğrencisi Efraim Ezgin (23), Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümü öğrencileri Latif Can (20) ve Osman Nuri Uzunlar (20).
“Baskın, gençler televizyon izlerken yapılmıştır. Cinayet ekibi biraz şaşırmıştır, zira öğrencilerin hiçbirinde silah yoktur! Olsun, Reis planı yapmış, İdi Amin harekete geçmiştir artık.
“Öğrencilerin ellerini arkadan bağlayıp, yüzüstü yere yatırırlar. Ancak evdekilerin sayısı tahmin ettiklerinden çok olunca Çatlı'ya danışmaya karar verirler. ‘Bekleyin’ der Çatlı ve birazdan elinde eter ve pamukla gelir. Öğrenciler, önce eter koklatılarak bayıltılırlar.
“Bu sırada kapı çalınır. Zili çalanlar, yine TİP üyesi olan öğrenciler Faruk Erzan ve Salih Gevence'dir, arkadaşlarını ziyarete gelmişlerdir. Onlar da içeri alınır. ‘2-3 komünist’i temizlemek için girdikleri evdeki öğrenci sayısı 7'ye çıkmıştır!
“Yine Çatlı'ya danışırlar. Çatlı'dan gelen talimat üzerine son gelen iki öğrenci, dışarıda bekleyen otomobile bindirilir. Yanlarına da Haluk Kırcı ile Kürşat Poyraz oturur. Farları yakılmayan araç Eskişehir yoluna doğru hareket eder ve bir süre sonra bir tarlanın yanında durur. Faruk Erzan ve Salih Gevence araçtan indirilir, 500 metre kadar tarlanın içine götürülür. Kırcı ve Poyraz silahlarını çekip, biraz önce arkadaşlarını ziyarete gelmiş iki genci, kafalarına ateş ederek öldürürler.
İki kişi tamamdır, ama işin büyüğü evdedir, hemen Bahçelievler'e dönerler. Plana göre evde bayıltılmış olanlar da ikişer ikişer Eskişehir yoluna götürülecektir. Önce yavaş yavaş uyanmaya başlayan Serdar Alten'i otomobile taşırlar. Ancak o sırada yoldan geçen bir polis aracı Çatlı'yı kuşkulandırır. Acaba, tarlada öldürdükleri iki öğrencinin cesedi mi bulunmuştur?
“Bu kuşku üzerine plan değiştirir Çatlı, plan evin içinde icra edilecektir! Ama nasıl yapılacaktır bu iş? Aralarında tartışırlar. Pratik öneri İdi Amin'den gelir, yani Haluk Kırcı'dan. Bayıltılanlardan Osman Nuri Uzunlar'ı mutfağa götürür tel askıyla boğmaya çalışır. Ama hemen ölmez delikanlı, bu kez yüzüne var gücüyle havluyla bastırır ve boğar Kırcı.
“Geride dört delikanlı daha vardır ve boğma işi biraz uzun sürmektedir. Bu kez Kırcı plan değiştirir. Tarladaki cinayette kullanılan silahı alır, ardından ‘Siz dışarı çıkın’ der üç tetikçi arkadaşına. Ve odaya dönüp, elleri arkadan bağlı dört öğrenciye ateş açar.
“Misyon tamamdır! Evlerinde televizyon izleyen 5 öğrenci ile onları ziyarete gelen 2 arkadaşları başarıyla katledilmiştir! Abdullah Çatlı otomobille binanın önüne gelir ve hep birlikte uzaklaşırlar.
“Çatlı, memleketi Nevşehir'e, Kırcı da memleketi Erzurum'a gider.”
Cinayetin üzerinden tam 41 yıl geçti. Ama katillerin yaptığı yanlarına kaldı.
Çatlı 1996’da Susurluk’ta öldü, ama Haluk Kırcı daha iki ay önce bir televizyon programına çıkıp "Öldürülen iki arkadaşımızın intikamını almaya gitmiştik" diyerek işledikleri alçakça cinayeti haklı göstermeye kalkışabildi, yine de hakkında takipsizlik kararı verildi.
Hesap sorulmaz, sorulamaz… Çünkü başta da söylediğim gibi, Türkiye’de Türk ve müslüman olmayana karşıtlık, sola düşmanlık başta “Gazi Meclis” olmak üzere gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin, askeriyenin, büyük medyanın temel bileşenidir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.10.2024
15.10.2024
7.10.2024
25.09.2024
9.09.2024
19.08.2024
8.04.2024
13.03.2024
27.02.2024
11.12.2023