Etyen MAHÇUPYAN
Anadolu azınlıkları için kimlik neredeyse tüm tarihleri boyunca bir özgürlük işlevi gördü. Yöneten kavim açısından kimliğin ayak bağı olduğu bir tarihsel dönemdi. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı çizgisi bu açıdan çok büyük farklılıklar göstermedi. Yöneten kendi kimliğini çeşitlendirip kozmopolit hale getirdikçe daha geniş hareket alanına kavuştu. Yönetilenler ise kendi kimliklerini kurumsallaştırdıkları ölçüde iç yapılarında özgürlük imkanı yakaladılar. Sonuçta ataerkil zihniyetin yönetim kültürüne hakim olduğu bir imparatorluk dünyasıydı… Her farklılığın kendine has değerinin olduğu, hiçbir kimliğin diğerine eşit olmadığı, kimliklerin bir hiyerarşi içinde dizildiği, her kimliğin merkezle doğrudan ilişki kurduğu, kimlikler arasında yer alan kamusal alanın devlete ait olduğu bir dünyaydı. Dinlerin resmi devlet ideolojisi olarak kullanılmasına müsaitti, çünkü inanç sistemleri de ataerkil zihniyete çok yakındılar. Dolayısıyla azınlıklar da kendi kimliklerini inançsal farklılıklar üzerinden inşa ettiler. Böylece yaşam biçimlerini ve toplum olmalarını sağlayan ahlaki düzlemi kendi hukukları ile garanti altına aldılar. Devletin üstünlüğünü ve hakemliğini kabullenirken, kendi kimliklerinin devlet üzerinde hak talep etmeyeceğini de kabullenmiş oldular. Bu sınırlar dahilinde sosyal, kültürel ve çoğu zaman ekonomik özgürlüklerini serbestçe yaşadılar.
Ama kimlikler aynı zamanda azınlıkların hapishanesi oldu. Oraya sıkıştılar, ona mahkum oldular. Bütün hayalleri ve idealleri kendi cemaatlerinin içinde karşılık buldu. Cemaatin dışına bireysel olarak çıkabilenler devletin kültürel ve siyasi nüfuzu altında yeniden kimlik edinmek durumunda kaldılar. Bu sıkışma ve bağımlılık azınlıkların kültürel derinlik kazanmalarına neden olurken, onları siyasi açıdan boğdu. 19. Yüzyıl küreselleşmesi azınlıkları bu şekilde yakaladı. Modern dünya artık ekonomik adaptasyonu zorlamanın ötesine geçmiş, imparatorlukların siyasi dengesini tehdit ediyordu. Uluslaşma ve devletleşme heyecanı her tarafı sarmıştı. Azınlıklar da kendi dinsel kimliklerini etnik kimliği beslemek üzere kullandılar ve sonuçta kendilerini de inançlarını da etnik yaklaşıma teslim ettiler. Uluslaşma eski kimliksel mahpusluktan kurtulmanın ve tarihsel anlamda özgürleşmenin yolu gibiydi. Ne var ki bu yaklaşım yeni ve kalıcı bir hastalanma hali yarattı. Ayrı yaşama ideali birlikte yaşayabilme kapasitesini doğal olarak budadı. Azınlıklar bir kez daha içe kapandılar ama artık ellerinde alışılmış özgürlük alanları da yoktu…
Aynı hastalanma halinin beteri yeni egemen kimliği de eline geçirmişti. ‘Türk’ kimliği 1912 sonrasında sistematik biçimde baskının, dışlamanın, zulmün ve asimilasyonun referansı olarak kullanıldı ve böylece bu coğrafyanın kadim hikmeti ayaklar altına alınmış oldu. Yönetenin kendi kimliğini çeşitlendirdiği ölçüde meşru olduğu bu topraklarda, kendi kimliğini tekleştiren bir yönetim hayata geçti. Tarih ve coğrafya bu yaklaşımın meşru olmadığının ipuçlarını bugün bizlere gösteriyor… Osmanlıyı hatırlamamız bir sapma değil. Bizler imparatorlukların çocuklarıyız. Burası Doğu Roma… Cumhuriyet rejim olarak doğru yönde bir adımdı ama gerçek bir cumhuriyet olabilseydi. Tarihsel açıdan otoriter bir sapmaya dönüştü ve bu haliyle uzun ömürlü olması zaten mümkün değildi. Nitekim ilk küresel ve eleştirel dönemde ana çizgiye geri dönüyoruz.
Bizim dünyamızda kimlikler coğrafya ile bağlantılı ve çoğulculuğa, melezleşmeye açık oldular. O nedenle Fransız ve Alman’ın karşılığı Iraklı, Suriyeli, Mısırlı, Faslı şeklindedir. Etnik kimlik Batı’nın kendine özgü tarihinin ürettiği bir sonuç… ‘Türk’ kimliği buna bir özenmedir. Batılı olma arayışının, kendini dünya sahnesinde hissetme ihtiyacının uzantısıdır. Bizler ‘kendimiz gibi’ ve birlikte yaşamak istiyorsak Anadolulu, Türkiyeli olabiliriz ancak.
Bugün hepimizin önünde bir kimliksel bahis var. Kendi kimliğimize mesafe almanın ve birlikteliğin içindeki kendimizi aramanın zamanı… Bugüne dek ötekine kimliğinden ötürü sorumluluk yüklemeyi iyi becerdik, ama kendi kimliğimizin bize yüklediği sorumluluktan kaçındık. Oysa bu coğrafya bize aksini hatırlatıyor. 1915 üzerine konuşmayan Müslümanla, Hocalı üzerine konuşmayan Ermeni aynı utanç kefesinin içindedir. Yahudilerin İsrail’i kınamasının istenmesi ne denli ayıpsa, İsrail’e objektif bakamayan bir Yahudi olmak da öylesine ayıptır…
Bu tutumların hepsi gerçekte bize yabancı… Hepsi birer zül… Zaman bu coğrafyayı Türkiyeli olmaya, kendisi olmaya, farklılıklarının ve çoğulculuğun tadını çıkarmaya, kendi medeniyetini bir davet haline getirmeye çağırıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023