Hakan AKSAY
Bir kavga gürültü koptu. Kavganın odağında "müsait" kelimesi vardı.
Müsait, yani uygun...
Ama neye uygun?
Türk Dil Kurumu'nun (TDK) internet sitesindeki sözlüğünde "müsait" kelimesinin anlamlarından biri, "flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak açıklanıyor.
Adamlar (eh, herhalde adamlardır) "kadın" kelimesini utangaç tarzda parantez içine alıp en sona eklemişler usulca, ama yine de kendilerini kurtaramadılar.
Adalet - dedikleri doğruysa, tam 32 yıl sonra - yerini buldu ve TDK doğduğuna pişman edildi. :)
Tepki gösterenlerin algılayış tarzı "yine mi kadınlarıaşağılıyorsunuz!" tarzında oldu. Haksız değillerdi. Hem neden flörte "müsaitlik"te sadece kadın öne çıkarılıyordu ki, erkek "müsait" olamaz mıydı? Bu ve başka gerekçelerle kadın haklarının ve eşitlik mücadelesinin bir kez daha savunulması gerekiyordu. Öyle de oldu.
Ama...
Bu mücadele ister istemez "13 yıllık AKP iktidarı"na duyulan tepkilerin ve bıkkınlığın gölgesinde verildi. Toplumun son zamanlardaki haline uygun olarak "tartışmak" değil, "karşı çıkmak"tı amaçlanan. "Saldırının geri püskürtülmesi ve saldırana haddinin bildirilmesi"ydi.
Galiba kavganın tozu dumanı içinde, yine bu iktidar tarafından yasaklanmaya çalışılan "flört" kavramı da örselendi ve sanırım toplumun önemli bölümünün bilincinde, eskisinden de kötü bir yere yuvarlandı.
"Durun bakalım, siz 'flört' derken ne anlıyorsunuz?" sorusu gündeme çıkamadı.
Ve bu arada, örneğin "... Çiçek babandır" gibi sert ve erkeksi bir söylem popülerleşti.

'Flört fuhuştur, feminizm sapıklıktır'
Bu cümle, şimdi TBMM Başkanı olan Cemil Çiçek'e ait. 1990'da Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olarak söylemişti bu utanılacak sözleri.
O zaman AKP falan yoktu ortada. Ama toplumu ahlaki olarak zehirlemek, kadınla erkeği birbirinden uzaklaştırıp yabancılaştırmak için "geleneksel çabalar" kararlılıkla sürdürülüyordu.
AKP'nin "zina, flört, kürtaj" gibi takıntıları çok güçlüydü. İktidara gelir gelmez kadınlara yönelik baskıyı ve kadın-erkek yakınlaşmasına karşı önlemleri, hem merkezî hem de yerel düzeyde kat kat arttırdı.
22 Eylül 2004 tarihli Vatan Gazetesi'nde şöyle bir başlık dikkat çekiyordu:
"Samsun'da flört etmek yasak"
Haberde "Samsun Belediyesi'nin 9 kişilik motorize ahlak zabıtası ile deniz kenarında el ele tutuşan, sarılan, ellerini birbirinin omuzlarına atan sevgililere müdahale etmesi" anlatılıyordu.
Zabıta Başkomiseri Cemil Taflan şöyle diyordu:
"Biz çocukların önce okula gitmelerini sağlıyoruz. Düzgün şekilde oturmalarını, okul kıyafetiyle sahilde dolaşmamalarını istiyoruz. Onları, 'Ailelerinize şikayet ederiz, telefonla bildiririz' diyerek uzaklaştırıyoruz..."
Daha yakınlara gelelim. 27 Temmuz 2014 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde "Flört etme yanarsın!" başlıklı habere bakalım.
"Melih Gökçek yönetimindeki Anakent Belediyesi'ne ait EGO otobüslerine asılan garip bir afiş dikkat çekti. Hayırda Yarışanlar Derneği'ne ait afişte, Nevzat Laleli'nin yazdığı 'Flört yangını' adlı kitap tanıtılıyor. Kitabın önsözünde, 'Delikanlılar; evleneceğiniz kızın sizden önce başkalarıyla flört yapmasını ve sanki ısırılmışbir elmanın talibi olmak ister miydiniz?' diye soruluyor."
Flört yaşam heyecanıdır, enerjidir
Maalesef bunca baskı ve köhne şablonlar sonucu, flört denilen şey bizde neredeyse "seksin bir adım öncesi" ve "namussuzluk" olarak anlaşılıyor.
Niyetim flört ile seksin birbiriyle hiç ilgisi olmadığını savunmak değil elbette.
Ama hayatımın yarısını geçirdiğim bir başka ülkede, ben flörtün bir yaşam heyecanı, bir enerji ve coşku türü olduğunu gördüm. Gece gündüz seks düşüncesiyle yaşamadan, flört edilen her insanla mutlaka yatmak gerektiği fikrine saplanmadan, bazen bir bakışla, bazen bir gülüşle veya zekice söylenmiş bir sözle kurulan iletişimin sıradan ve hoş bir keyif olduğunu öğrendim.
Üç yıl önce 84 yaşında kaybettiğim Lida Teyze hep şaka yapardı bu konuda:
"Neden mi hâlâ dudaklarımı boyuyorum? Her ihtimale karşı... :) Metroda biri belki bir şey sorar, şöyle bir bakar... Fena mı? Gençliğimi hatırlarım. 'Teyze' demesin yeter!.."
Bir gün ciddi bir konuşmamızda bana "birbiriyle hiçbir alışverişi olmayacak insanların bile, iltifatlarla, göz süzmelerle, hoşlanıldığını anlayıp da dozunda kapris yapmakla ve bu türden küçük oyunlarla birbirine küçük mutluluklar hediye edebileceğini" söylemiş ve eklemişti:
"Hayat o kadar zor ve sıkıcı ki... Hep bir yerlere koşturuyoruz, hep mutsuzuz. Bu arada birilerinin bizden hoşlandığını bir saniye için bile hissedebilmek o kadar güzel ki!"
Onun bu dediklerini hiç unutmadım. Ve flört içindeki o iki "küçük" ögeyi: "Küçük oyunlar" ve "küçük mutluluklar"...
Elbette her zaman "küçük"le yetinmek istemeyiz. Hedef daha büyük belirlenebilir. Flört yakınlaşmanın sadece ilk aşaması olabilir.
Sonrasına (seks, aşk, evlilik, boşanma vs.) girmeyeceğim. Ama yollar "flört"ten geçiyorsa, o aşamanın kıymetini bilmek gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü flört, daha sonraki aşamalardan farklı bir heyecan barındırır; ilgi, merak ve ilişkinin belirsizlikleri (bir başka deyişle "garantili durumlar"ın olmaması ve risk ihtimali) daha sonradan kolay kolay yaşanamayacak kıpır kıpır bir coşku yaratır.
Neyse, ben şimdi sanki bu konunun uzmanıymışım gibi konuşmaya devam edersem iyice çuvallayabilirim. Onun için "bana ayrılan köşenin sonuna geldiğimden dolayı" konuyu toparlamaya çalışırken, flörtü fuhuş olarak görenlere şunu söylemek isterim:
Yıllar boyu kadınla erkeği birbirinden uzaklaştırdınız. Kadını "zevk objesi" olarak görüp eve kapattınız. Seksten öcü gibi korkup onu yasaklamaya çalıştınız. Ama aklınız fikriniz sürekli olarak seksteydi. Bu baskılar arasında ve karanlıkta yolunu bulamayanlar kadına şiddete yöneldi: Dayağa, yaralamaya, tecavüze, öldürmeye... Kadınla erkek sizin yüzünüzden tanışamadı bile. Aşkı yaşayamadı. Flörtün "küçük oyunları"ndan ve "küçük mutluluklar"dan mahrum kaldı. Sonuç ortada!..
Onun için ben kadın erkek herkesin tabulardan ve yasaklardan uzak yaşamasını, birbirini tanımaya çalışmasını, karşı cinse yönelik olarak "müsait", yani "flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen" (TDK'ya selam!) yapıda olmasını savunuyorum.
@AksayHakan
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları




































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025