Hakan AKSAY
Tamam, anladık, diplomaside çoğu kez gerçekler bodoslama söylenmiyor.
Hatta bazen diplomatlar olan biteni gizlemek, işine geldiği gibi yorumlamak zorunda kalıyor.
Ama dış politika “yalan dolan sanatı” da olmamalı.
Türkiye ile Rusya ilişkilerini yakından izlemeye çalışan biri olarak doğrusu bazen kızmamanın, bazen de gülmemenin elde olmadığını düşünüyorum.
Gelişmelere bakarak “aman savaş çıkmasın” diye yüreğimin ağzına geldiği günlerde bir de bakıyorum, birileri “Türk-Rus krizi çözüme yaklaşıyor” türü laflar edebiliyor.
Ben Rus uçağının düşürüldüğü 24 Kasım’dan bu yana siyasi ve askerî gerilimin genel olarak azalmadığını ve tehlikenin sürdüğünü yazıyorum, birileri çıkıp bana “Sen savaş çığırtkanlığı yapıyorsun; iki ülke dosttur, dost kalacaktır” gibi coşkulu-ajitatif protesto mesajları gönderebiliyor.
Bunların bir kısmı pembe gözlüklerin bağımlısı olanlar; diğer bazıları ise ilişkilerin düzeltilmesi talebiyle öne çıkarak siyasi iktidarların şimşeklerini üzerine çekmekten fena halde korktuğu için, “riskli adımlar atmak yerine aydınlık mesajlar vermek”kurnazlığıyla durumu idare etmeyi deniyor.
* * *
80’li yıllardan beri Ankara-Moskova hattındaki gelişmeleri yorumlamaya ve yazmaya devam ediyorum.
İkili ilişkilerdeki olumlu gelişmeleri savunduğum, bu yolda öneriler getirdiğim o kadar çok yazı yazdım ki.
Ama 24 Kasım’dan bu yana maalesef iyimser yazamıyorum.
Krizin çözümü için her iki devletin yönetimi, iş dünyası ve sivil toplum örgütleri açısından yapılması gerekenleri defalarca dile getirdim.
Neredeyse beş aydır bir arpa boyu ilerleme bile sağlanamadı.
Türkiye hatasını kabul etmiyor, özür dilemiyor, krizin ortadan kaldırılması için elle tutulur bir iyi niyet belirtisi sunmuyor.
Rusya ise en baştan benimsediği katı ve duygusal tepkiden geri adım atamıyor; yalnız siyasi-askerî alanda değil, ekonomiden kültüre ve insani bağlara kadar geniş bir yelpazedeki ilişkileri engelleyici, bu şekilde “Ankara’yı zorla yola getirme” tavrından sonuç alamasa da geri dönemiyor.
Bu “geri dönememe” halinde sıkışıp kalan Moskova, son zamanlarda Türkiye yönetiminden neler beklediğini “mümkün olduğunca anlaşılır hale getirmek için” birçok adım attı; bir dizi yönetici açıklamalar yaptı, umutlar ve eleştiriler dile getirildi.
Hayır, olmuyor. Maalesef işe yaramıyor. Yaramayınca da sinirler tekrar gerilmeye başlıyor.
* * *
İşte size Mart ayı sonundan kısa bir özet:
Rusya Federasyon Konseyi Başkanı Matviyenko:
“Buzları çözmeye hazırız. Ancak Ankara’nın adım atması gerekiyor.”
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova:
“Türkiye ile kriz geçici.”
Rusya Devlet Başkanı Sözcüsü Peskov:
“İlk adımı Ankara atmalı. O adım atmadan bizim herhangi bir yumuşamaya gitmemiz, diyalog başlatmamız söz konusu olamaz.”
Nasıl?
Üstelik bütün bu önemli insanların açıklamaları sadece iki gün içindeydi.
Ruslarda geçmişten süzülen bir deyiş vardır: “Türk gibi anlayışsız”. (Bizdeki “Rus gavuru” türü “iltifatlara” karşılık gelir.)
Galiba Rusya yönetiminin temsilcileri, bugün de Türklerde bir “anlama sorunu” olduğuna ihtimal veriyor.
Onlara şunu söylemek isterim: Merak etmeyin, Ankara her şeyi anlıyor. Mesele başka...
* * *
Ankara her şeyi anlıyor, ama kendi bildiğini okuyor.
Beş yıldır felaket denilebilecek sonuçlara yol açan Suriye politikasını hâlâ değiştirmiyor.
Hatta önde gelen uluslararası aktörler arasında anlaşma zemininin oluşmasından ve Rusya’nın geri çekilmeyi başlatma hamlesinin ardından bile “kurnaz girişimler" hazırlamaya çabalıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında BaşkanObama’ya önerdiğine bir bakın:
“Kürtlerden vazgeçin, onların yerine müttefikimiz Arap ve Türkmenlerle birlikte Suriye’ye biz girip savaşalım, siz de hava desteği verin.”
ABD’nin PYD’den vazgeçemeyeceği konusu bir yana, akıllarına şu soru hiç gelmiyor (ya da geliyor da, önemsemiyorlar):
“Peki, Türk ordusu Suriye’ye girdiğinde oradaki Rusya silahlı kuvvetleri ne yapar? Türk meslektaşlarını çiçek atarak mı karşılar?”
Bu tür örnekler çok.
Dağlık Karabağ’da Türkiye’nin “Rusya’yı rahatsız edecek potansiyele sahip olduğunu” sergileme çabası da, bu örneklerden biri.
Onun için dedim ya: Türkiye bildiğini okuyor.
* * *
Ama söylemler duruma göre değişiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu, Rusya ile ilişkilerimiz hakkında bazen sert bazen yumuşak konuşuyorlar.
Bu arada devlet adamlarından iş dünyasına kadar her adımda karşımıza çıkan çok sayıda “Polyanna” var ortada.
Kasım sonundan itibaren birileri sürekli olarak “kriz çözülüyor”,“Rusya yumuşuyor”, “gerginlik geride kalıyor”, “önümüzdeki ay sorun biter”, “Lavrov yakında Türkiye’ye gelecekmiş” gibi pespembe “haber” ve yorumlar yaygınlaştırıyor.
En önemli ve ilginç “Polyannamız” ise Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu. Durmadan “iyi haberler” veriyor.
Kısa süre önce “Rusya ilk zamanlardaki gibi duygusal değil, daha aklı selim davranıyor” ve “bu iyiye işaret”, devamla “önümüzdeki süreçte Rusya adımlar atarsa, biz ilişkilerimizi normalleştiririz”buyurmuş.
Ruslar da bu “iyimserliğe” ve “yorum şaşırtmacasına” karşı ne desek diye oturup kafa patlatıyorlar.
Rusya Dışişleri Bakanlığı, dün “Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri normalleştirme yolunda attığı adımlardan haberimiz yok” diye “ciddi” bir açıklama yapmış.
* * *
Bizde Bakan’ın, Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın yanına yaklaşmasına izin verilen gazetecilerden hiçbiri şu soruyu soracak cinsten değil:
“Rusya ile uçak krizini aşmak için ne yapıyorsunuz? Somut olarak kat edilen gelişme var mı?”
24 Kasım’da Rus pilotun öldürülmesini üstlenen Alparslan Kılıçgeçenlerde gözaltına alındı.
Bu haber, Türkiye’den çok Rusya’da merak ve heyecan yarattı.
Acaba Ankara, düşürülen uçaktan atlayarak paraşütle yere inmekte olan Rus pilotunun öldürülmesindeki sorumluluğu nedeniyle Kılıç’ı cezalandırarak hem hukukun gereğini yapacak hem de Moskova’ya bir sinyal gönderecek mi?
Ya da “Yok canım, ne ilgisi var; zaten yasadışı silahtan gözaltına alınmış” deyip başka telden mi çalacak? Hatta onu serbest mi bırakacak?
Nasıl olsa sonradan yine birileri çıkar ve Rusya ile ilişkilerin çok iyi geliştiğini söyler.
Ayrıca “iyimser haber” olumlu yaşam enerjisi verir, değil mi?
Burada tek sorun, Rusya ile ilişkilerimizin düzelmekte olduğunu Rusya’nın bilmemesi.
O da zamanla öğrenir herhalde...
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025