Hakan AKSAY
Bazı şarkılar insanın canını yakar.
Bazen bir müzik, bazen bir koku, bazen bir söz, bazen de bir görüntü aniden insanın içini sızlatır.
Çünkü o müzik, o koku, o söz, o görüntü size artık hiçbir zaman ulaşamayacağınız geçmişi hatırlatır.
Hatırlarken bir süre bambaşka bir dünyadan denenmiş mutluluklar devşirirsiniz.
Ama anıların yakıtı hayal gücüdür.
O tükendiğinde hayaller gerçeğe dönüşür.
Hislerinizin size yaşattığı yolculuk keskin bir frenle duruverir.
Onca uzaktan nasıl bu kadar çabuk döndüğünüze şaşarsınız.
Şaşar ve üzülürsünüz.
O uzağa dokunamazsınız, onu tutamazsınız, onun içinde eskisi gibi yaşayamazsınız.
* * *
Bu yıl hayatımın önemli bir bölümü yollarda geçiyor.
Yollarda sıkılmamanın en kolay yolu, içinde bulunduğunuz ortamı ve karşılaştığınız kişileri hafiften bir edebiyat kovasına batırıp çıkardıktan sonra izlemek, yaşamak, var olan özelliklere ve izlenimlere kendi uydurduklarınızı ekleyip hikâyeler yazmak. En azından aklınızda, yüreğinizde.
Yolda bazen okumak, bazen de yazmak iyi geliyor (mesela, bu cümleleri uçakta yazıyorum).
Son aylarda yollarda en sık yaptığım şey müzik dinlemek. Yalnızca kolay ve keyifli olduğu için değil. Aynı zamanda “koruyucu” etkisinden dolayı.
Sizi çevrenizdeki “gürültü”den, durmadan tekrar eden sığ monolog ve diyaloglardan koruyor.

* * *
Birkaç gün önce havaalanından eve giderken kullandığım müzik sisteminden yeni şarkılar bulma denemelerim bir anda beni çok uzaklara savurdu.
Arama bölümüne Rusça bir şarkı adı yazıp bir deneme yaptım. Baktım oldu. Bu akıllı sistem Rusça da biliyormuş. Devamında ona sorduğum şarkılarla ta 80’li yıllara kadar gittim.
Çoğu hâlâ hayatta ve – eskisi kadar olmasa da – popüler olan şarkıcıları yeniden keşfettim: Valeriy Leontyev, Layma Vaykule,Sofya Rotaru, Valentina Talızina...
Ama ille de Alla Pugaçova. Sovyet/Rus pop müziğinin bu efsanevi ismini, dünya ilk kez 1975’te Bulgaristan’daki Altın Orfe Yarışması’nda birinci olan Arlekino şarkısıyla duymuştu. Bizde de Esin Afşar bu şarkıyı Sanatçının Kaderi (Alkışlarla) adıyla Türkçe söylemişti.
80’li yıllarda yüreğimizde yer eden şarkıların belki yarısı Pugaçova’nın seslendirdikleriydi.
Tek tek indirmeye başladım bu şarkıları.
Ama artık eski hızım kalmamıştı. Adını veya ilk dizelerini hatırlayarak indirdiğim her bir şarkı, bana öyle şeyler hatırlatıyordu ki...
Bir gülüyor, bir ağlıyordum. Kim bilir çevremdekiler ne düşünüyordular o sıralarda; neyse, ne düşülürlerse düşünsünlerdi.

* * *
Leningrad Üniversite’sinin ilk yılları... Rusça ile başım biraz dertte. Ama yavaş yavaş alışıyorum. İnsanlara da, yeni hayatıma da...
Hafta sonları yaşadığımız öğrenci yurdunun beşinci ve dokuzuncu katlarındaki “okuma” (kimine göre “televizyon izleme”) salonlarında “diskotekler” düzenleniyor.
Rus kızlar müzikten şaşılacak kadar büyük keyif alarak ve neredeyse her bir notanın hakkını vererek çılgınca dans ediyorlar. Onlara - aynı olmasa da yakın tempoda ya da abartılı bir coşkuyla - eşlik eden birkaç delikanlı da eksik olmuyor.
Ama erkeklerin çoğu, kenarda bekleyen “beleşçiler” durumunda. Daha “kurt” geçinenler, ne zaman “slow” çalınacağını sabırsızlıkla bekliyor ve istedikleri sakinlikte bir melodi başladığında derhal gözüne kestirdikleri “kurbanları”na doğru atak yapıyorlar.
Biz daha çömeziz. Bakışıp “kesişerek” bir başarı kazanılabileceğini umuyoruz. Ya da kızlardan birinin aniden yanımıza yaklaşıp bizimle ilgilenmesini, bizi dansa kaldırmasını.
Tabii bu geceler genellikle “Şu tam ortadaki ne kızdı ama!” gibi zavallı erkek muhabbetleriyle sona eriyor.
Ve Pugaçova şarkı söylüyor: “Hayat geriye döndürülemez, zaman durdurulamaz”...
* * *
Yine Pugaçova’nın şarkısıydı: “Bekle ve hatırla beni”.
Gerçekten de çok uzun süre hatırlayacağım bir ilişkim olmuştu. Evlilik bile gündeme gelmişti ilk kez. Ama O’nun o zamana kadar bana çok iyi davranan annesi ve babası tedirgin olmuştu. Çok insancıl birine benzeyen babasının endişesi farklı gibiydi. Bir gün benimle görüşmek istedi.
“Seni çok sevdim. Hayatını, mücadeleni saygıyla karşılıyorum. Ama kızımla evlenemezsin. Onu Sovyetler’den götüremezsin. Bu benim için de hiç iyi olmaz.”
Boris Amca KGB’de çalışıyordu ve benim yüzümden uyarı almıştı.
Pugaçova bu kez “Affet ve İnan” diye hüzünlü bir parçayı seslendiriyordu.
.....

* * *
Yolum uzundu. Galiba hayatım da pek kısa sayılmazdı. Böyle birçok şarkı dinledim. Neşeli, hüzünlü, düşündürücü, coşkulu...
Eve yaklaşmıştım. Telefonumun şarjı da iyice azalmıştı. Ama son bir şarkıya yeterdi.
Yine Pugaçova’dan: “Bensiz”...
“Eğer bensiz kalırsan, sevgilim, dünya sana bir ada gibi küçük gelir.
Eğer bensiz kalırsan, sevgilim, uçuşun tek kanatlı gibidir.
Sen kendini bir ara bakalım, sevgilim; işin zor gerçi.
Eğer bulursan, sevgilim, tekrar birlikte söyleriz ezgimizi.”
Bir sürü anı canlandı gözümün önünde yine. Ve sarı kalın örgülü saçlarıyla bir Sibiryalı kızın hayali şahlandı birdenbire. Adını hatırlayamadım. Ne o anda, ne de sonra. Belki Yulya idi. Ya da başka bir şey...
Daha yeni tanışmamıza rağmen pembe panjurlu evimizin ve irili ufaklı çocuklarımızın hayalini kurmaya başlamıştı. Bense hayatımın başka bir dönemindeydim o zaman. Oralardan ayrılmaya hazırlanıyordum. Onu kırmak istemiyor, ama ciddi konuşmalarını şaka ile geçiştirmeye çalışıyordum.
Kısa sürede benim “sağlam ayakkabı” olmadığım kanısına vardı. O sırada başlarda “yenge edebiyatı” ile abartılı ilgi gösteren bir hemşerimin onu izlerken gizlediğini sandığı yanık bakışları Yulya’nın önüne yeni bir seçenek sürüyordu. Bense buna karşı hiçbir hamle yapmıyordum.
Galiba en çok kendisinden bu kadar çabuk vazgeçmeme ve onu kıskanmamama kızmıştı.
Hemşerim bir gün içkiyi fazla kaçırdı ve bana gözyaşları içinde “Biliyor musun, aslında ben alçak bir adamım” dedi. Devamını getirecek mi diye susup baktım. Getirmedi. Çünkü yeterince sarhoş olmadığı için yeterince dürüst davranamıyordu. Son kadehi yuvarlayıp kalktım.
Teybimizde Pugaçova’nın popüler şarkısı “Bensiz” çalıyordu.
Ne oldu aralarında acaba?
Aşk var mıydı? Yoksa sadece intikam mı? Ya da alçaklık mı? Kim bilir...
Adı neydi acaba o kızın? Yulya olabilirdi. Ama emin değilim.
Bugün görsem ondan özür diler miyim?
Bunları düşünürken eve geldim.
* * *
Yol boyunca epeyce şarkı dinlemiş, yıllar öncesine dönmüştüm. Ağlamış ve gülmüştüm.
Yine aynı şeyi düşündüm: Bazı şarkılar insanın canını yakıyor.
Bazen bir müzik, bazen bir koku, bazen bir söz, bazen de bir görüntü aniden insanın içini sızlatıyor.
Çünkü o müzik, o koku, o söz, o görüntü size artık hiçbir zaman ulaşamayacağınız geçmişi hatırlatıyor.
Ne demiş akıllı bir adam:
Anılar – tatlı da olsalar, acı da – insana hüzün verir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025