Halil BERKTAY

[16-17 Kasım 2023] Çaldığınız bu şarkılardan, hüzün bastı içimi. Nasıl basmasın? Şu sözlere bakar mısınız: “Teslim olmayalım Halilim… Giden gelmiyor, acep ne iştir… Yiğidim, aslanım burda yatıyor…” Can çekişen bir imparatorluk. Düyun-u Umumiye. Kendi vergilerini toplayamamak. Tütün Rejisi. Jandarması. Kaçakçılık. Eşkiyalık. Etrafında türeyen bir erkek yiğitlik, efelik kültürü. Sonra Seferberlik. Uzak cepheler. Kafkasya, Sarıkamış. Güney: Mezopotamya, Kanal, Yemen. Bir tek Çanakkale, bir umut. Ama orada da, resmî kahramanlık nutuklarıyla birlikte, halkın anonim sesinden savaşın gerçek çehresi: “Anafarta’ya varmadan koptu kıyamet… Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa… Ölmeden mezara koydular beni… Analar babalar ümidi kesti… Of gençliğim eyvah.” 1911 Trablusgarp. 1912-1913 Balkan. 1914-1918 Cihan Harbi. 1919-1922 Millî Mücadele.
Hepsine birden, On Yıllık Savaş diyor Türk Tarih Kurumu’nun bir yayını (İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, 2014). Önemli bir kavramlaştırma. Osmanlının son, Türkiye’nin ilk savaşları. Eski nerede bitiyor, yeni nerede başlıyor? Belirsiz. Nâzım’ın Memleketimden İnsan Manzaraları’nda, 1941 baharında Haydarpaşa Garı’ndan kalkan 15:45 katarının bir kompartımanında Tatar Yüzlü Adam, 1915’te Çanakkale’de savaşma, yaralanma, vapurla İstanbul’a nakledilme öyküsünü anlatır (“Kasıklarımın üstünü biçmiş / İngilizin makinalısı”). Koridorda bir Üniversiteli dinler ve düşünür: “Bir çeşit balık / bir çeşit ağaç / bir çeşit maden gibi / memleketimizde bir çeşit insan yaşıyor ki / ömrünün anlatılmaya değer / ve bir türlü unutulmayan hatırası: / muharebeler.” Benim de çocukluğum aynen böyle geçti, dedem Halil Namık Berktay’ın Çanakkale (18 Mart 1915, Dardanos, sonraki adıyla Hasan-Mevsuf Bataryası ve Irresistible’ın batırılışı), Zekiye Tetemin kocası Ekrem Enişte’nin (Uğ) ise Millî Mücadele (sanırım İnönü ve Sakarya) anılarıyla. Madalyonun diğer yüzü, yetişkin erkekleri cephelerden dönmemiş, sırf kadınları, çocukları ve yaşlılarıyla kalakalmış köyleriydi Anadolu’nun. Öyle büyük bir demografik çöküntüydü ki, 1933’te nüfusun 15 milyona varması büyük bir gurur ve umut kaynağı olarak Onuncu Yıl Marşı’na yansıyacaktı.
Bu hengâme içinde, nasıl bir hayattı aynı dönemin subay kadrolarının, asker-bürokrat sınıfın üst kademelerinin, diyelim Mustafa Kemal’in ve benzerlerinin sürdürdüğü? Bir, öksüz ve köksüzdüler bir bakıma. Sırf Mustafa Kemal değil; çoğu doğduğu topraklardan, natie’sinden, ben şuralıyım diyebileceği yerelliğinden kopmuştu. Millî Mücadele’ye katılan ve yönetenlerin ancak yüzde 30 kadarı Anadolulu, diğerleri hep ya Balkanlardan (Selanik, Sofya, Bükreş, Kavala, Manastır, Dimetoka) ya da Arap eyaletlerindendi (Halep, Şam, Musul vb). İki, genellikle yoksul, dar gelirli ailelerine de (kaldığı kadarıyla) elveda demiş ve üç, küçük yaştan itibaren askerî okullara yazılmışlardı. O andan itibaren “memleket”leri idadi, harbiye, kışla ve üniforma oldu. Cephelerde geçti ömürleri, kıtalarda, karargâhlarda, kâh komutanları kâh maiyetleriyle. İbn Haldun’un kabile toplumunun kandaşlık birimlerinden söz ederken asabiyya dediği iç örgü, bu ortamlarda, bu mücadelelerle oluştu. O çağın çaldığınız ve çalmadığınız bütün türkülerine yansıdı.
Mustafa Kemal’in, sonra Atatürk’ün, aklından neler geçiyordu acaba, bütün bunları yaşarken, savaşırken, arada sırada dinlerken? Bunu bilmek çok zor. Politikacılar, komutanlar, devlet adamları… yazarlar, sanatçılar, şairler, romancılar gibi değil. Kamusal kimlikleri bireyliklerinin, özel dünyalarının çok önünde. Gölgeleniyor, gösterilmiyor. Özellikle Türkiye, çok “önü ilikli” bir ülke (ve saygın özneler karşısında bu önü iliklilik halleri, yazar ve tarihçilere de sirayet ediyor). Hollandalı sosyal-psikolog Geert Hofstede (1928-2020), “güç [iktidar] mesafesi” (power distance) diye bir kavram geliştirmişti. Toplumları “yüksek iktidar mesafeli” (high power distance – yani görece hiyerarşik) ve “düşük iktidar mesafeli” (low power distance – yani görece demokratik) kültürler diye ayırıyordu. Bu çerçevede, faraza Çin, Japonya ve Rusya (yani bütün diğer gecikmişler ve dolayısıyla zorla yetişmeciler) gibi Türkiye’nin de “yüksek iktidar mesafeli” bir ülke olduğu çok açık. Devlet ve itaat her şeyi bastırıyor. Hükümdarın şahsı özel kutsallıklar, dokunulmazlıklarla kuşatılıyor. Osmanlı minyatürcüleri Topkapı Sarayı’nı resmettiklerinde Haremi düzlüyor, şekilsizleştiriyor. Avrupa soylularını geçtim; kral ve kraliçelerinin raflar dolusu biyografileri yazılabiliyor, ama (alanın profesyonellerinin çok iyi bildiği gibi) Osmanlı sultanlarının (hattâ ricalinin) biyografileri yazılamıyor. Nadir istisnalar sadece kuralı doğruluyor. Ciddî tarihçilikte böyle bir janr vücut bulmuyor.
Modern ulus-devlete gelince; bir kez daha resmî konumlar, görevler, kariyerler başka herşeye ağır basıyor. Liderlik merdiveninde üst basamaklara çıkıldıkça tabular yoğunlaşıyor. Hele ordu, olabilecek en otoriter kurum vasfıyla, olanca disiplini ve bağlayıcı, emredici konformizmiyle herkesi kalıplara sokuyor. Bir Yunan Devriminin (bağımsızlık ve ulus-devlet olma mücadelesinin) tiplerini, bir de Osmanlı-Türkiye geçişindeki On Yıllık Savaşın tiplerini

düşünün. Herhalde bu konuyu ayrıca yazarım (burada söylediğime göre yazmam gerekecek), ama ikisi çok, çok farklı birbirinden. Temel fikri söyleyeyim. İlkinde 1821 ve devamında, çok-renkli yerel kıyafetleri içinde poturlu, şalvarlı, palabıyıklı, kuşaklarında piştovlu ve yatağanlı, kesici ve delici silâhlarla dövüşmeye alışmış, buna uygun macho beden dilleriyle tepeden tırnağa kabadayı, külhanbeyi karakterler söz konusu (yukarıda solda, Teodoros Kolokotronis; ortada, Yorgos Karaiskakis; sağda, Yannis Makriyannis). Hepsi aslen eşkiya, çeteci; şimdi yeni bir dâvâ bulmuşlar, ona katılmışlar (her bakımdan, Türkiye’de 1919-20 yıllarının Kuva-yı Milliye’sinin yüz yıl öncesinden habercisi). İkincisinde ise, gerek 1915’te Çanakkale’de,

gerek 1919-1922’de Millî Mücadele’de, birörnek üniformları, kalpakları ve çizmeleri içinde, göğüslerinde topçu dürbünleri, ordu nizamnâmesine göre kesilmiş, küçültülmüş bıyıklarıyla, genellikle sakalsız, beden dilleri ölçülü ve terbiyeli (çünkü devlet emriyle kişisel bravado’dan arındırılmış), hepsi aynı hizada, kimse yarışmaya, öne çıkmaya kalkmıyor, tabii kumandan hariç. Klepht’ler, efeler, armatoli, zeibekoi (etimolojik kökeni tartışmalı) gitmiş; son demlerinde de olsa emperyal bir ordunun gene öldüren, ölme ve öldürme emirleri veren, ama bunu yüzyüze, “soğuk çelik”le değil daha uzak mesafeden, toplar ve makinalı tüfeklerle yapan medenî zâbitler gelmiş. Acımasız realite, bu. İdealize etmiyorum. İçindeki farklılığı arıyorum.

Nerede bulacağız Mustafa Kemal’i, bireyliğini ve iç âlemini, bu kollektif kategori içinde? Bir, şu yukarıdaki meşhur Anafartalar fotoğrafında bile, duruşu hafif değişik değil mi diğerlerinden? Daha mütevazi değil; tersine, özgün. Sol kolunu yanında eğreti durmasın diye (Napolyon gibi) arkasına saklamış. Rönesans’ta kaskatı bir simetriden kaçmak uğruna icat edilen contrapposto pozisyonunu almış: vücut hafif geri yaslanmış, bekleyişte; ağırlık sadece bir (arka) ayakta; diğeri önde ve diz hafif bükülmüş. Nereden biliyor böyle poz vermeyi? Michelangelo’nun David’ini görmüş olabilir mi örneğin? Böyle bir kültürü var mı; kasten mi taklit ediyor büyük Tevrat kahramanını, 16. yüzyıl başı imgesiyle? Ben mi hayal diyorum, yoksa öyle mi gerçekten? En azından, bu kadar mı dikkat ediyor görüntüsüne, daha 1915’te?
Geçtim. Şimdi bir de şuna bakalım. Kocatepe, 26 Ağustos 1922. Gene Nâzım yazmış, benzersiz epik anlatımıyla: “Dağlarda tek / tek / ateşler yanıyordu. / Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki / şayak kalpaklı adam / nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden / güzel, rahat günlere inanıyordu / ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, / birdenbire beş adım sağında onu gördü. / Paşalar onun arkasındaydılar. / O, saati sordu. / Paşalar «Üç,» dediler. / Sarışın bir kurda benziyordu. / Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. / Yürüdü uçurumun başına kadar, / eğildi, durdu. / Bıraksalar / ince, uzun bacakları üzerinde yaylanarak / ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak / Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlıyacaktı.”

Neden bahsediyor? Popüler resmediliş tarzıyla, Mustafa Kemal tek başınadır Büyük Taarruz sabahı Kocatepe’de. Kendisi de subay olan Etem Ete’nin çektiği fotoğraflar öyle kırpılır ve gösterilir. Oysa bütün üst kademe oradadır. Fakat beraber, birlikte değildirler. Mustafa Kemal ayrıdır. “Paşalar onun arkasındaydılar.” Kaputlarıyla, paltolarıyla, karanlıkta cesim kütlelerdir. Bu sefer eminim; mutlaka kendi seçmiştir, böyle biraz ayrı durmayı. Kocatepe’ye görünüşte tek başına (ve kaputsuz) tırmanmayı. Farkının farkındadır. Ne ki, bu fark yalnızlığıdır aynı zamanda. Yalnızlığının gerçekliği, resmin kırpılmış halinde değil, asıl kırpılmamış halinde, etrafındaki sınırlı kalabalıkla, çevresiyle, bu somut örnekte (diğer) paşalarla yanyana ve tezat halinde daha fazla ortaya çıkar.
Savaşılır, kazanılır; biter. Destansı kahramanlıklar çağı sona erdiğinde de, artık yerli yerine oturan ulus-devletin Tek Parti yönetimi içinden farklı sinyaller verdiği olur. Bir nebze demokratik denge ve denetim uğruna, yakın arkadaşı Fethi Okyar’a Serbest Fırka’yı (tam adıyla Serbest Cumhuriyet Fırka’sını) kurdurtur. Sonra, “majestelerinin muhalefeti”nin uyacağı farzedilen sınırlardan çıkıp, kitlelerin desteğiyle gerçek bir muhalefete dönüşmeye başlaması karşısında, bu kadarını tolere edemez. Cumhurbaşkanı sıfatıyla, iki parti (SCF ve CHP) arasında tarafsız kalacağına söz vermiştir. Ama parti kadrolarının ağırlığını koyması çağrılarına dayanamayıp çark eder; yok, der, CHP’nin başındayım ben. 1930 seçimlerinde ne olduğunu, 1924-1938 arasında Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ün sırasıyla mutemedi, özel kalem müdürü, genel kâtip vekili ve genel kâtibi olan Hasan Rıza Soyak’ın anılarından dinleyelim: “Atatürk ‘Hangi parti kazanıyor?’ diye sordu. ‘Bizim parti’ cevabı karşısında, ‘Hiç de öyle değil! Hangi partinin kazandığını ben sana söyleyeyim: Kazanan İdare Partisi’dir. Yani jandarma, polis, nahiye müdürü, kaymakam ve valiler… Bunu bilesin!’ dedi.”
Bu nedir? Kendi kurduğu post-devrim realitesine, baskıcı bir bürokratizmin donuk griliğine, kalıplarına, kurallarına, bunaltıcılığına, dalkavuklarına, kraldan fazla kralcılarına bazen kendisi de mi tahammül edemez? Benzer bir romantizm parıltısına, Çanakkale konusunda da rastlarız. Birinci Dünya Savaşı’nın bu tek ve en büyük zaferi nasıl hatırlanmalı? Bu soru 1934’te, Avustralya’nın başkenti Canberra’da açılacak ANZAC Tören Alanı için bir kitabe kaleme alması talebiyle gündeme gelir. Çevresinden yardım ister. Klasik hamasî metinler gelir ve hepsini reddeder. Başka bir şey aramaktadır. Sonunda, Hamdullah Suphi’nin [Tanrıöver] önerdiği söylenen aşağıdaki satırları çok beğenir. Bizzat yazıp yazmadığı değil, benimsemesi ve kendi adıyla yayınlaması önemlidir: “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz! Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Bir düşünür müsünüz, ne kadar terstir dar milliyetçi anlayışa! 18 Mart 1915 kara-deniz çarpışmasının ve 24-25 Nisan çıkarmalarıyla başlayıp sekiz ay süren, Osmanlı-Türk tarafının toplam 250,000 küsur kayıp ve bu arada 86,000 şehit verdiği Gelibolu muharebelerinin üzerinden henüz yirmi yıl geçmemişken… mağduriyet de içermez, mazlumiyet de içermez, düşmanlık da içermez, genel bir anti-emperyalist, anti-kolonyal retorik de içermez, herhangi bir galibiyet böbürlenmesi de içermez. Yeni Türkiye’nin Batı ile barıştığı bir çağda, yeri yoktur bunların. Fakat karşılığında ne içerir? Eşitlik içerir. ANZAC askerlerine “kahramanlar” ve “bizim evlâtlarımız” demekle, hem kendini ve bütün diğer Harbiye mensuplarını, İngiltere’nin Sandhurst ve Fransa’nın Saint-Cyr mensuplarıyla aynı eşit silâh arkadaşlığı içine alır, hem de bir bütün olarak Türkiye’nin “muasır medeniyet”ten dışlanmazlığını kabul ettirir. Nitekim Canberra’daki ANZAC Tören Alanı’nda kendi anıtıyla, büstü, kitabesi ve hâtırâ bahçesiyle yer alan biricik “düşman” komutanıdır Mustafa Kemal. Sırf alabildiğine hümanist, enternasyonalist bir kitabe değildir yani. Ardında, ince bir siyasî strateji de yatar.
Zamanında kim, ne anladı bütün bunlardan? Bugün kim, ne anlıyor, ne kadar anlıyor? Bir, intentio auctoris var (Latince yazarın niyeti), bir de intentio lectoris (okuyucunun niyeti). Eski Romalılar anlamış aradaki farkı. Ölüm bu farkı büsbütün büyütür, belki bir uçuruma dönüştürür. Benim en sevdiğim şairlerden W. H. Auden, bir diğer büyük şairin, W. B. Yeats’in ölümü üzerine yazdığı In memoriam şiirinin bir yerinde, “[Şair] hayranları oldu” der (He became his admirers). Hemen sonraki kıtada, “Ölen birinin sözleri / yaşayanların bağırsaklarında değişime uğrar” diye, aynı noktaya işaret eder (The words of a dead man / are modified in the guts of the living).
Atatürk konusunda da çok benzer şeyler geçerli: Ölüyor ve hayranlarına dönüşüyor; sözleri, düşünceleri (doğru veya yanlış) yaşayanların bağırsaklarında değişime uğruyor. Bu da bakmayı ve görmeyi büsbütün güçleştiriyor. Anlaşılma sorunu deyince, devrimlerin ve devrim-sonrası diktatörlüklerin gölgesinde yaşayan başkaları da geliyor aklıma. Örneğin Mayakovsky. Herhalde, Boris Pasternak ve Anna Akhmatova’yla birlikte, 20. yüzyıl Rus-Sovyet şiirinin en büyük üç isminden biri. Diğer ikisinden farkı, kendini tümüyle Bolşevik Devriminin hizmetine koşması. Olanca lirik yeteneğini, özellikle tarımda kolhozlar (zorla kollektifleştirme) için AgitProp posterleri yazmaya veriyor. Bu çelişkinin derin acısını yer yer itiraf ediyor. Uzatmalı sevgilisi Lily Brik’e seslendiği “Avazım çıktığı kadar” şiirinde şu dizelere rastlıyoruz örneğin: “Propaganda / benim de boğazıma takılıyor şüphesiz / ben de istemez miyim / sana aşk şiirleri yazmak / hem daha kârlı olur / hem daha zarif. / Ama tuttum kendimi / soktum bir deli gömleğine / türkülerimin sesini / kendi postallarımla çiğnedim.” 1925’te Amerika’ya gidiyor. “Eve Dönüş” şiirinde, Atlantik’i geçerken partiye, rejime, Stalin’e övgüler düzüyor. “Kendimi / mutluluk üreten / bir Sovyet fabrikası / gibi hissediyorum” diyor — istermiş ki Gosplan (Sovyet merkezî planlama teşkilâtı) onun da yıllık üretim hedeflerini önceden saptasın; elinde yetki belgesiyle bir siyasî komiser, onunla birlikte “çağın düşüncesi”nin üzerinden geçsin; fabrika komitesi iş bittiğinde dudaklarını kilitlesin; nihayet Stalin Politbüro’ya rapor verirken, pik demir ve çelik üretimi gibi şiir hasılasına da değinerek “Sovyet Cumhuriyetleri Birliği’nde / şiir zevki / artık savaş öncesi / norm’ları aşmış bulunuyor” desin. Bir aydın, yazar ve şair olarak, kendini böyle mazoşistçe aşağılıyor, “proletarya” (adına konuşanlar) karşısında. Gelgelelim, içinden gelen son dizeler böyle değil aslında. Orijinalinde şöyle bitiriyor: “Anlaşılmak istiyorum kendi ülkemde / ama anlaşılmasam da / ne yazar ki? Kıyısından geçerim / doğduğum diyarın / eğik yağan / bir yağmur gibi…” Fakat her nasılsa, kitap matbaaya giderken işe iyi saatte olsunlar karışıyor. O yalnızlık kokan bireysel ve hüzünlü satırlar çıkıyor; Stalin’e dalkavukluk finali giriyor. Ne ki, Mayakovsky’nin dramı derinleşecek bunu izleyen beş yılda. Bu ikili yaşamı kaldıramıyor. 1930’da intihar ediyor.
Atatürk’ün konumuyla Mayakovsky’nin konumu çok farklı kuşkusuz. Biri, otoriter-modernleşmeci bir rejimin önce taraftarı, sonra kurbanı. Diğeri, bir başka otoriter-modernleşmeciliğin kurucusu ve yöneticisi. Ne ki, siyaset ile iç dünyası, kamusal kimliği ile bireysel kimliği arasındaki çelişkiyi o da yaşıyor. Yıl 1933. Onuncu Yıl Nutku’nu hazırlıyor. Yaptıkları ve yapacaklarını özetliyor. Ve şöyle bitiriyor: “Türk milleti; Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız!”
2015’teki bir yazımda, şöyle yazmışım bu noktada; tekrarlıyorum: Kendini ele verdiği çok nadir bir andır. Ruhunun derinliklerini görebileceğimiz bir pencere açılır gibi olur: fanidir, yalnızdır, zamanın akışının son derece farkındadır; herkes gibi “sonra”sını düşünür; sonsuzluğun içinde unutulmak değil hatırlanmak arzusundadır. Dahası, sırf Türkiye değil, bütün “medeni beşeriyet” tarafından hatırlanmak arzusundadır. Bu yüzden, gene Mayakovsky’de olduğu gibi ses tonu ansızın değişir; kamusal belâgatten çıkar, alçalır, kişisel bir ricaya dönüşür. — Fakat ne çare, rahat bırakmazlar; resmiyetin aparatçikleri sökün eder. Böyle orijinallikleri anlamaktan âciz, liderin bu kadar bariz biçimde insanîleşivermesinden rahatsızdırlar. Ölümünden bir yıl sonra, Hikmet Bayur’un 1939’un 10 Kasım’ında Ulus’ta yazdığına bakılırsa, ilk kendisi, yani Bayur, bu cümleyi “çok hazin” bulup “kaldırılmasını rica” eder. Spontaneite saniyesinde kaybolur ve liderlik sanatı devreye girer; Mustafa Kemal önce bir işaret düşer; “hemen herkes aynı şeyi tekrarlayınca” çizip kaldırır; yerini o çok daha politik, kollektif, devletli, anıtsal bitiriş alır: “Türk milleti; Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”
Pencere kapanır; kamusal, bireysele bir kere daha üstün gelir. Hikmet-i devlet (raison d’état) öyle gerektirir. Beş yıl geçer, 1938’de Atatürk de hayata veda eder. Yerini İnönü alır. Tek Parti rejimi devam eder. 1941 baharında, 15:45’teki katarın ardından, bir de 19:00’da Anadolu Sürat Katarı (ekspresi) kalkar Haydarpaşa Garı’ndan. Yemekli vagonun bir masasında, dört kişi oturmaktadır: “büyüklerden biri” (İnönü olabilir mi?), “üç demir iki yıldız” (bir general), sanayici Burhan Özedar (yeni milli burjuvazinin Osmanlıcı bir temsilcisi), bir de elâ gözlü, yakışıklı doktor-mebus Tahsin (bir sol Kemalist, belki Kadro dergisi çevresinden). Nâzım, Kemalist Devrimin doruğuna varıp tükendiğini, artık Fransız Devriminin Robespierre sonrası Thermidor’una benzer bir durulma ve reaksiyonun yaşanmakta olduğunu, olabildiğince realist bir Atatürk betimlemesi, Atatürk’ün bütün çelişkileri ve bu arada özelliği, özgünlüğü, tikelliği de dahil, Mebus Tahsin’e anlattırır:
“Yüreğine bir mahzunluk düştü Tahsin’in, / bir başka insan geldi aklına: / ölmüştü. / Bir başka sofra: dağılmıştı. Düşündü Tahsin: / ‘Muzaffer bir insandı ölen: / nefsinden başka hiç kimseye güvenmeyen / muzaffer ve muazzam bir kumarbaz. / Alaycıydı, kavgacıydı, kurnaz ve hükmediciydi. / Ben gelmiş olduğum yere onun eliyle gelmiş olmama rağmen / (o kadar ağır pençeliydi ki) / kaç kerre ölmesini istedim. / Sanıyordum ki zindanım yıkılacak / sofrası yıkılırsa. / Öldü. / Yıkıldı sofrası. / Fakat misafirleri onun yanına gömdüler / kendilerinde muzaffer olan ne varsa. / Ben ne kadar ihtiyarlamış olduğumu /onun öldüğü gün anladım.’”
Dinlediğiniz (okuduğunuz) için teşekkür ederim.
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024