Halil BERKTAY
[29 Nisan - 1 Mayıs 2014] Henüz tarihler TÖ 1. Haftayı gösterirken, New York’taki 17 Nisan panelinde “inkâr inadının nereden kaynaklandığı”na ilişkin altı büyük psiko-sosyal nedeni şu başlıklar altında sıraladım: (1) Ataya çekme, cedlere tapma. (2) İttihatçılar ve Kemalistler. (3) Kan diyarları, ya da kanlı topraklar. (4) Türk ulusal burjuvazisine hızlı start vermek. (5) Anti-emperyalizm ve sınıf mücadelesi. (6) Bir Lekesiz İlkah öyküsü olarak Türk İnkılâp Tarihi.Özellikle 1925-27 sarsıntısı yatışmasının (bastırılmasının) ardından, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 15 Ekim 1927’de (yani Cumhuriyet’in dördüncü yıldönümünden iki hafta önce) açılan İkinci Kurultay’ında Mustafa Kemal’in altı gün boyunca okuduğu Nutuk’tan başlayıp giderek sistemleşen bu İnkılâp Tarihinin, çiğnenmemesi gereken hangi kırmızı çizgileri çektiğini; yetmiş seksen yıl boyunca bir ideolojik boşluğu nasıl bir egemen üst-anlatımla (meta-narrative) doldurduğunu; yaşanmış toplumsal belleğin üzerine, onu ezen ve yeraltına iten, “acaba gerçekten oldu[m] mu” diye kendi kendisinden şüpheye düşüren resmî bir ulusal bellek olarak bindiğini özellikle kaydettim (bu toplumsal/ulusal bellek ayırımı için, bkz Bruce Fentress ve Chris Wickham, Social Memory).
17 Nisan’da bu zincire şu son halkayı ekledim: (7) Kendi kazdığın kuyuya düşüp içinden çıkamaz olmak. Şöyle açıkladım (veya, belki hepsini söyleyemediysem de, açıklamak istedim): Asıl sistematik inkârcılık hemen 1920’lerde değil, ancak 1960’ların sonlarından itibaren ortaya çıktı. Uzun bir unutuş ve unutturuluş döneminden sonra maalesef Ermeni soykırımı kapımızı önce 1973-1985 ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia, Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu) saldırılarıyla çaldı. Üstelik bunların bir kısmı 12 Mart 1971 askerî rejimine, bir kısmı Milliyetçi Cephe hükümetlerine, sonra bir kısmı gene 12 Eylül 1980 askerî rejimine denk geldi. Havaalanlarında patlayan bombalarla, elçi ve konsolos cinayetleriyle uykusundan son derece hoyrat bir şekilde uyandırılan ve ne oluyor diye soran, hayli şaşkın ve kızgın bir topluma, bu terör eylemlerinin bir yakım “yalan” ve “iftira”lardan kaynaklandığını anlatmak, söz konusu faşizan yönetimlere düştü. Böylece, büyük ölçüde İttihatçı-Kemalist ideoloji öğelerinden, talî oranda da bu kurucu ideolojinin sivil topluma bulaşmış ve içselleştirilmiş “klasik sağ” unsurlarından oluşan ve “hiç olmadı”dan başlayıp “oldu ama sebepsiz değildi (dolayısıyla soykırım sayılamaz)”dan geçerek “arandılar, müstahaktılar, lâyıklarını buldular (dolayısıyla iyidir ve vatan savunmasıdır)”a kadar uzanırken tarihsel gerçeklerle bütün bir cephe boyunca didişen, bunları “Ermeni iddiaları”na dönüştürüp her bir noktada cevaplamaya kalkan bir inkâr söylemi vücut buldu.
Türkiye, 1960’lardan 90’lara işte öyle bir bombardıman altında kaldı; hem serseme çevrildi, hem psikolojik bakımdan terörize edildi, bunların zıddını düşünme ve söylemenin son derece tehlikeli olacağı mesajını aldı. Ekim 2000’den beri defalarca söylediğim gibi, bu sert ve katı inkârcılık aslında dışarıya değil içeriye yönelikti; dünyayı ikna etmeyi değil (çünkü o zaten imkânsızdı) bizleri zaptürapt altında tutmayı amaçlıyordu. Ne ki, aynı zamanda çok önemli bir dış koşula muhtaçtı: Soğuk Savaş kutuplaşmasının, dolayısıyla Türkiye’nin Batı için öneminin aynen devamı – öyle ki, bir yandan her türlü milliyetçi yönseme ve başkaldırıdan korkan Sovyetler Birliği kendi Ermenistan’ını frenlemeyi sürdürsün; diğer yandan Amerika ve Avrupa kıymetimizi bilsin, Ermeni diasporalarına kulak asmasın ve ulusal tabularımız konusunda fazla üzerimize gelmesin. Bu genel çerçeve değiştiği ve yerini küreselleşme çağının daha evrenselci demokratik şeffaflık vurgusuna bıraktığı anda, bütün anti-demokratik, yarı-demokratik veya güdük-demokratik Üçüncü Dünya rejimleri ile ideolojik aygıtlarının çok büyük sorunlarla karşılaşması mukadderdi.
Nitekim öyle de oldu; daha Carter döneminden itibaren, ama asıl Sovyetlerin çökmesi ve Doğu Avrupa’nın dönüşümüyle birlikte Batı her yerde demokrasi ve insan hakları konusunda; Türkiye söz konusu olduğunda bunlara ilâveten Kıbrıs, Kürt sorunu ve Ermeni soykırımı konularında eskiye kıyasla çok daha tutarlı bir ısrarcılık içine girdi. Buna karşı 1990’ların askerî-bürokratik vesayeti ile onun gölgesinden çıkmayan pörsümüş sivil koalisyonları ilk ağızda tınmamayı denedi. “Haçlı ruhu”nu ve “Sevr’i canlandırma” şikâyetleri, ilk Avrasyacılık dalgası, Ecevit’lerin de kapıldığı “yabancılar bütün topraklarımızı satın alıyor” feryatları ya da başını bir ara emekli büyükelçi, sonradan MHP milletvekili Gündüz Aktan’ın çektiği “AB’ye girelim ama onurumuzla girelim” demagojisi, (onlara eşlik eden Balyoz, Sarıkız, Ayışığı ve Ergenekon girişimleriyle birlikte) 2007-2008’deki kırılman noktasına kadar uzanan bu dönemin ürünüydü (benzer bir tahlil için bkz Gürbüz Özaltınlı, 2, 9 ve 18 Mart 2014).
Dolayısıyla 2000’lerin başlarında AKP, Türk siyasetinin geleneksel “merkez”inin dışından, periferisinden gelmesine ve İttihatçı-Kemalist ideolojik belirlenimlerin deli gömleğini sırtına geçirmiş olmamasına karşın, geçmişten gelen bu kamburları, devâsâ ölü ağırlıkları ne yapacağını; bu prangaları ayaklarına âdetâ kendi elleriyle nasıl takmayabileceğini düşünüp tartmak zorunda kaldı. O ilk aşamada, en hassas üç konunun herhangi birinde ne zaman ileri bir adım atacak olsa kâh Ertuğrul Özkök’leri ve Emin Çölaşan’larıyla Hürriyet gazetesi (evet, o da oradaydı ve Sözcü henüz icat edilmemişti); kâh emekli büyükelçilerin MHP’ye gitmemişleri, Şükrü Elekdağ ve Onur Öymen’leriyle Deniz Baykal’ın (Faruk Loğoğlu’suz) CHP’si; kâh Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç’lerin YÖK’ü ve ona bağlı Mustafa Akaydın’la hizaya giren Üniversitelerarası Kurul; kâh Yusuf Halaçoğlu, Kemal Çiçek ve Hikmet Özdemir’lerin “Ermeni masası”na dönüştürdüğü, tarihçilik ve bilimsellikle ilgisi kalmamış aparatçikler TTK’sı; kâh Rauf Denktaş; kâh hepsinin ardındaki Genelkurmayın haftalık basın toplantılarınca topa tutuldu. Şimdi inanılmaz bir pişkinlik ve iki yüzlülükle taziyenin “geç kaldığı”ndan veya “eksik” olduğundan dem vuran bazı isim ve çevrelerin de içinde olduğu kampanyalarla, Gül’e ve Erdoğan’a ikide bir devlet çizgisi hatırlatıldı, kalın-ince ayar verilmek istendi.
Bu sorunlar içinde en ideolojik ve güncel siyasetten uzak, dolayısıyla bir bakıma çözümü en zor olanı da Ermeni soykırımıydı. Sırf geçen sefer saydığım altı büyük nedenle değil — belki hepsinden önemlisi, sistematik inkârcılıkta çok ileri gidilmiş ve dönecek yer kalmamış olması nedeniyle. Gerçek şu ki, “dış saldırı”lara karşı geçilmez bir siper kazalım derken habire daha derine inilmesi sonucu o siper içinden çıkılmaz gözüken bir kuyuya, pis ve boğucu bir çukura dönüşmüştü. Ey Türkiye halkı! Hani şu “Ermeni iddiaları” var ya? Hani size otuz kırk yıldır tepeden tırnağa yalan ve iftira olduğunu tekrarlayıp durduğumuz? Hmm. Err. Şeyyy. Öhö öhö. Biliyor musunuz, aslında tam öyle değil pek.Ne zaman, hangi politikacı, nasıl öne çıkıp da böyle bir şeyi söylemeyi göze alabilirdi? Nitekim 2004 sonlarında Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği görüşmelerinin başlayıp başlamaması tartışılırken, Brüksel’deki kapalı toplantılarda yüksek bir Dışişleri mensubunun Avrupalı muhataplarına “soykırımı hem de hemen tanımamızı istiyorsunuz, ama nasıl yapabiliriz ki, bunca yıl tersini söylediktren sonra” dediği rivayet edilmekteydi. Bunu ilk Yerevan’daki bir konferansta söylediğimde, Meclis’te bir milletvekili — kim olabilir; elbette bugün taziyede “geç kalındığı”ndan şikâyetçi CHP’den bir milletvekili — hükümete “Halil Berktay’ın dediği doğru mudur” diye tantanalı bir soru yöneltti ve elbette onlar da “böyle bir şey yoktur” dedi. Buyrun, şimdi aynı rivayeti tekrarlamış oldum; ne derseniz deyin, istediğiniz kadar yalanlayın/yalanlatın, bence bu anekdot cuk oturuyor, müthiş bir gerçeği yakalıyor.
New York’taki 17 Nisan panelinde işte en son bunları söyledim, bu noktada bitirdim. O zaman da düşünüyor ve inanıyordum ki, evet, en büyük engel budur. Daha doğrusu, “buydu” demek lâzım. Çünkü topu topu altı gün sonra, 23 Nisan 2014’te başbakanın taziye mesajı geldi ve tartışmanın bütün iklimi, arazisi, topoğrafyası değişiverdi. Çok aşılmaz bir zorluk gibi gözüküyordu, ama değilmiş meğer. Zira bana sorarsanız, Erdoğan’ın demarşının kendisi kadar ne kadar az tepki aldığı da şaşırtıcı oldu. Galiba (a) İttihatçılığın ve Kemalizmin ideolojik hegemonyasının ne kadar derine indiğini, toplum tarafından ne kadar benimsenip içselleştirildiğini çok abartmış; ya da (b) iknadan çok cebire ve cebir tehdidine dayandığını görememiş ve bu meyanda (c) özellikle Müslüman kitlelerin Talât’ı da, diğer İttihatçı şeflerini de pek sevmediğini fark etmemiş olabiliriz geçmişte. Algılamadığımız bir diğer faktör, biraz tuhaf gelecek ama (d) sanırım biz demokrat aydın ve tarihçilerin kendi çabalarımızın gerçek etkisi. 2000’den bu yana geçen 14 yılda, sesini giderek daha fazla yükselten daha çok sayıda namuslu öğretim üyesiyle; 2005’teki Osmanlı Ermenileri konferansıyla (ve engellenmek istenmesinin yol açtığı rezaletle); 2007’de Hrant’ın bu uğurda canın vermesinin yarattığı muazzam deprem ve bilinç çatlamasıyla; her yöre ve katmandan fışkıran Anneannem’leri ve Torunlar’ıyla… (Etyen Mahçupyan’ın defalarca dikkat çektiği üzere) en geniş taşrası ve İslâmî kesimleri dahil bütün toplum adım adım alışmış herhalde, 1915 faciasının olanca çıplaklığıyla konuşulduğunu duymaya.
Bütün bunlarla birlikte (e) siyasetin ve siyasetçinin de hakkını vermek lâzım. Kendiliğinden olmuyor, oluşmuyor böyle şeyler. Eski sosyalistlerin kaçı, Marksist-Leninist literatürde öncülük, önderliğin vazgeçilmezliği ve “bilincin dışarıdan verilmesi” hakkında söylenenleri hatırlıyor? Bunlar sırf “proletarya” için geçerli de “burjuvazi” için önemsiz mi? Daha basit ve gündelik deyimlerle ifade edelim: Bir vizyonun ve kararın olacak; ben bu çemberi neresinden yararım diye bir niyetin olacak; yukarıda sıraladığım a-b-c-d’yi ölçüp biçecek kadar, halk ve toplum dediğimiz o çok karmaşık kalabalıkların nabzını tutabileceksin; planlayacak ve iki yıl hazırlık yapabileceksin; bir de ciddî cesaretin ve özgüvenin olacak ki zamanı geldiğinde gerekli riski alabilesin.
Sonuçta, o kuyu veya çukurdan bir hamlede uzaya fırlamış değiliz kuşkusuz. Soykırım sözcüğü ister kullanılsın ister kullanılmasın (ki ben neden g-word’un fanatiği olmadığımı defalarca izah ettim), 1915’in olanca tarihî gerçekliğinin kabulüne ve/ya içtenlikli birtaziyeden, faili de belirten kapsamlı, içtenlikli bir özüre, daha epey bir yol var. Fakat demek ki ellerimizi kenarlara dayayıp ilk ağızda yarı belimize kadar çıkmak da mümkünmüş.
Hayat bitmez, yol bitmez. Bundan sonra ve taziyenin getirdiği yeni olanakları da değerlendirerek, geri kaymayıp tırmanmayı sürdürmek için mücadele edeceğiz.
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024