Halil BERKTAY
7-8 Haziran 2018] Bütün takdim-tehir ve hatırlatmalardan sonra, şimdi geliyorum, peşpeşe bu üç yazıyı bana yazdırtan asıl nedene.
* * *
Harika bir şey yapmıştı, biz 68’lilerin 50. Mezuniyet Yıldönümü’müzü düzenleyen komite. Hemen ilk güne, 31 Mayıs Perşembe öğleden sonra 14:30 - 16:30 arasına özel bir Vietnam oturumu koymuşlardı. Başlığını Vietnam Remembered - Personal Reflections On Our Past koymuşlardı (Vietnam’ı Hatırlamak - Geçmişimiz Üzerine Kişisel Düşünceler). Madalyonun bir yüzünde, böyle bir toplantı düzenlemenin gerekçesi açıktı: dün yazdığım her şey, yani savaşın bütün bir kuşağın hayatında o kadar önemli yer tutmuş olması. Madalyonun diğer yüzünde, buradaki inceliğe dikkat edelim lütfen. Bir, “kişisel” düşünceleri vurgulamışlardı, çünkü herkesin farklı görüşleri olabileceğinin son derece farkındaydılar; kendileri ise sonuçta politik bir mitingin değil bir Mezunlar Buluşması’nın organizatörleriydi ve demokratik kurallar çerçevesinde, ne kadar aykırı olursa olsun bütün yaklaşımların ifade edilebilmesinden sorumluydular. İki, olası bütün farklar, hattâ karşıtlıklarla birlikte, bu geçmiş gene de “bizim”di, bizim “geçmişimiz”di ve gene hem demokrasi, hem dürüstlük (doğru tarih/çilik) adına, bir vakitler hangi tarafta yer almış olursak olalım bir kuşağın ve sınıfın ortak tarihi olarak anlaşılması; herhangi bir boyutunu kâh şuna kâh buna göre silip sansür etmeye kalkmaktansa, olanca çelişkili bütünlüğü içinde hatırlanması gerekiyordu.
Hemen altını çizmeliyim: fikirsizlikten ya da sahte bir tarafsızlık pozundan değildi bu; tersine, düzenleyicilerin de bu konuda hayli net bir duruşu olduğu apaçık ortadaydı. Esasen bu yüzden, bu münasebetle derlenip basılan bin sayfalık (abartmıyorum, net 1018 sayfalık) 50th Reunion Class Book (50. Mezuniyet Yıllığı) için, sınıf arkadaşlarımızdan Jacques Leslie’ye özel bir makale de sipariş etmiş, almış ve basmışlardı. Başlıbaşına bu, çok ciddî bir tercih demekti. Daha lisans yıllarında (Yale Daily News sayfalarında) gazeteciliğe yönelen Leslie, mezuniyetten sonra Los Angeles Times’a girmiş... ve 24 yaşında savaş muhabiri olarak gönderildiği Vietnam ve Kamboçya’da iki yıl geçirmişti. Mezuniyet Yıllığı’mıza The Vietnam War is Inside Us (Vietnam Savaşını İçimizde Taşıyoruz) başlığı altında yazdıklarında (ve sonra toplantıda özetleyerek tekrarladıklarında), tanık olduğu dehşeti hiç lâfını sakınmadan aktarıyordu. Dünkü yazımda değindiğim her şeyi bizzat, kendi gözleriyle görmüştü Jacques Leslie: Kaplan Kafesleri’nden kasları erimiş, vücutları çarpılmış çıkanları (çıkabilenleri), Amerikalı danışmanların gözetiminde Güney Vietnamlı askerlerce uygulanan elektrik işkencesinin kadınlar üzerindeki sonuçlarını... Viet Kong’un denetimindeki “kurtarılmış bölge”lere ilk giren Amerikalı gazeteci olmuş, bu arada yaralanmış, Güney Vietnam generallerince yürütülen bir kaçakçılık şebekesini deşifre etmiş... ve belki tahmin edilebileceği gibi, sonu Güney Vietnam makamlarınca ülkeden kovulmak olmuştu. Bir hükümet sözcüsü Jacques Leslie’yi sınırdışı etme kararını, yazdıklarının gerçeklere uygun olmamasıyla değil (anlaşılan sözcünün hiçbir itirazı yoktu bu noktada), “Vietnam Cumhuriyeti’nin yurt dışındaki imajına zarar vermesi”yle açıklamıştı.
Kısacası, Leslie’nin savaş hakkındaki kendi tavrı çok açıktı: “müstehcen” bir savaştı bu; yanlıştı, gereksizdi, haksızdı, sahadaki gerçekler konusunda Amerikan halkına sürekli yalan söylemek, kamuoyunu aldatmak, dezenforme etmek suretiyle sürdürülmüştü. Öte yandan, titiz ve gerçeklere bağlı bir gazeteci olarak Leslie, kendi görüşlerini bütün sınıf arkadaşlarının görüşü gibi sunmaktan çok uzaktı. Mezuniyet Yıllığı’ndaki incelemesi için, bin küsur kişilik “1968 Sınıfı”nın askere alınıp Vietnam’a giden 68 mensubunu tek tek saptamış, Vietnam’da ölen iki kişi dışında diğerleriyle haberleşmiş, yazışmış, neler yaşadıkları ve düşündüklerini inceden inceye saptamıştı. Ben ne anladığımı kendi sözcüklerimle ifade edeyim; (bu çok küçük ve özel, elit örneklem içinde dahi) genel ve ilkesel bir savaş karşıtlığı yoktu Leslie’ye göre. Nitekim birçoğu gönüllü gitmişti, orduya ve Vietnam’a. Gene bir kısmı, donanmada, savaş gemilerinde veya Deniz Piyadelerinde, ancak isteyerek yapılabilecek üst düzey (özellikle istihbarat) görevlerinde bulunmuştu. Aralarında, muharebe meydanlarında kahramanlık gösterip defalarca madalya kazananlar da vardı (Leslie de, 31 Mayıs’taki Vietnam oturumuna katılan herkes de, “kahramanlık” deyimini insanların hangi tarafta ve ne uğruna savaştığından bağımsız olarak kullanıyordu -- yani savaş kötü bir savaş olabilirdi, ama bu, birey olarak askerlerin kişisel cesareti ve yararlılığını gözardı etmeye neden olamazdı). Gelgelelim... nereden ve nasıl yola çıkmış olurlarsa olsunlar, 68’in Vietnam’da görev yapan Yale’lilerinin ezici çoğunluğunun geldiği nokta, yaygın bir hayal kırıklığıydı. Kimisi savaşın “gerçek yüzü” ve niteliğine tepki duymuştu, kimisi savaşın “yukarıdakiler”ce yürütülüş tarzına, kimisi “hatâ”lara, kimisi yalanlara, kimisi yolsuzluklara. Ama ister kısmî, ister daha yaygın ölçekte ciddî bir reaksiyon söz konusuydu. Buna karşılık sadece bir iki kişi, hem savaşın (yani dönemin resmî ideoloji ve siyasetinin), hem de savaştaki kendi rolü ve yaşam tecrübesinin yüzde yüz yanında duruyordu.
Jacques Leslie’nin bu dökümü gayet realistmiş -- çünkü 31 Mayıs öğleden sonraki özel Vietnam’ı Hatırlamak oturumuna neredeyse bire bir yansıdı. Mezuniyet Komitesi toplantı prosedürünü bazı basit fakat çok önemli kurallara bağlamıştı. Amaç, aynen program broşüründeki başlıkta ifade edildiği gibi, herkesin “geçmişimiz”e ilişkin “kişisel düşünce”lerini dile getirmesine olanak sağlamaktı. Dolayısıyla özel panelist veya konuşmacılar diye bir şey yoktu, çünkü prensip olarak herkes konuşmacı olabilirdi. Müzik Fakültesi’nin ana konser salonunun girişinde dağıtılan kağıtlarda (bkz. yukarıda, en tepedeki resim), “Vietnam Savaşı’nın üzerinizdeki en güçlü etkisi ne olduysa” serbestçe dile getirmeniz öneriliyordu. İsteyen el kaldırıp söz isteyecek; mikrofon dolaştırılacak; herkes sadece bir defa ve 3 dakika süreyle konuşabilecek; en önemlisi, kimse “başka bir konuşmacıya cevap vermeye veya başka bir şekilde hitap etmeye” kalkmayacaktı (You may not rebut or address another speaker). Bu bir tartışma, münazara veya iktidar mücadelesi değildi; kazananı veya kaybedeni olmayacaktı. Düzenleyiciler kutuplaşmayı değil, sakin ve olgun bir atmosferde farklılık ve çeşitliliğin sergilenip kabullenilmesini amaçlıyordu.
Öyle de oldu. 68 mezunları ve eşleri (bazen dul eşleri) dahil, tahminimce en az üç, belki dört yüz kişi katıldı Vietnam’ı Hatırlamak oturumuna. Sanırım en az otuz kırk kişi söz alıp konuştu. Bazıları 3 değil belki 4-5 dakika sürdü ama hiç bıktırmadı, moderatöre (Jacques Leslie) veya üçüncü kişilere “artık kesseniz” dedirtmedi. Çünkü kimse kötü niyetli değildi; mikrofonu ele geçirip bırakmamaya kalkmadı; konu dışına çıkmadı; bir tür korsan bildiri sunmadı; lâfını rastgele, başı sonu belirsiz biçimde yaymadı. Gene herkes, başkalarıyla tartışmaya girmeme kuralına kesinlikle riayet etti (ben çıkıncaya kadar tek bir ihlâl yaşanmadı bu konuda); herkes gerçekten ne yaşamışsa içtenlikle ve dili döndüğü kadar ifade etmeye çalıştı. Leslie bir tek kere müdahale etmedi. Hani kürsüde olabilirdi de, olmayabilirdi de. Zira âdetâ tümüyle moderatörsüz bir sohbet cereyan etti.
Bu çerçevede, ortaya çıktı ki büyük çoğunluk hiç sevmemiştir Vietnam Savaşını. Bir çizgiyi çok dikkatle çizdiler: askerlerin (askerlerimizin) dürüstlüğüne, fedakârlığına, kahramanlığına saygı duyuyoruz. Onlar görevlerini yapıyordu ve en iyisini yapmaya çalışıyorlardı. Ama (a) zaten savaş hep kötüdür; veya (b) özel olarak bu savaş kötüydü (gördüm ki kötüymüş); veya (c) kötü ve yanlış yönetiliyordu. En çok ilk iki tavır, hem de uzun uzadıya alkışlandı. 30 küsur üzerinden belki 5-10 kişi, denebilir ki ordu övgüsünü biraz ileri boyutlara taşıdı. Tek bir kişi, savaşın toptan lehinde konuştu (yazmıştı; okudu demek daha doğru olur). Sonunda yıkmayı başardığımız komünizme karşı verdiğimiz sayısız haklı ve doğru mücadeleden biridir, dedi. Kabul edelim ki Amerika’nın çıkarlarını ve temsil ettiği değerleri silâhlı kuvvetlerimizden başka hiçbir şey koruyamaz, ayakta tutamaz. Onun için geçmişte de, bugün de ordumuza, silâhlı kuvvetlerimize zerrece leke sürdürmemeliyiz. Bütün Amerikalılar bunun etrafında birlik olmalıyız. Aksini Amerikalılığa aykırı buluyorum... Âdetâ 1940’ların sonları ve 50’lerin başlarının McCarthycilik cereyanından fırlamış, su katılmadık bir militarizm ve çıplak emperyalizm söylemiydi. Ama ona dahi en ufak bir müdahale olmadı, nezaketsizlik gösterilmedi. Dinleyici kitlesi beğenmezliğini çok az (en az) alkışlamak suretiyle sergiledi.
* * *
Bitti, çıktık. Yürüdüm yeşillikte sessizce. Kafam esastan (içerikten) çok usule (tarza veya biçime) takıldı. Ya da burada asıl öz, usul veya biçimin ta kendisi miydi acaba? Atilla Yayla’nın sürekli hatırlattığı bir husus vardı: Demokrasi öncelikle bir usul sorunudur. Türkiye’yi düşündüm ister istemez. Bir. Bütün farklılıklarımızla birlikte, gene de “geçmişimiz” diyebileceğimiz bir ortaklık var mı (kabul ediyor muyuz), içimize sindirdiğimiz? İki. Bizim de ideolojik çatılarımız altından konuşmak dışında bir varlık ve birbirimizle ilişki biçimimiz olabilir mi, olacak mı? Bu nasıl edinilir, öğrenilir?
Üç. Bu kadar özgür, sınırsız ve aynı zamanda sakin, olgun, kavgasız bir görüş sergileme egzersizini, şu topraklarda yaşanmış tarihin (tarihlerin) hangi büyük, travmatik, muhataralı olayları hakkında yapabiliriz? 6-7 Eylül 1955? Tek Parti dönemi? Otoriter laisizm? Kontrgerilla? Demokrasisiz modernleşme? Ermeni soykırımı? MC hükümetleri? 1 Mayıs 1977? 1970’lerin sokak savaşları? Hangi konuda, şu veya bu ideo-politik çizgi dışındaki öznelliklerin serbestçe sergilenmesi suretiyle “tek doğru”nun yerini “çeşitli gerçeklik”lerin almasını göze alabiliriz? (Ve öyleyse dört. Biz tarih diye aslında ne öğretiyoruz kitaplarımız ve sınıflarımızda?)
Beş. Diyelim ki toplumun bütün alt-kimlik ve aidiyetlerinden derlenmiş böyle beş yüz kişiyi biz de bir salonda topladık; bir konu seçtik ve mikrofonu dolaştırdık; en fazla üç dakika konuşacak, sadece kendi görüşlerinizi dile getirecek ve kimseyle polemik yapmayacaksınız dedik... Kim, buna ne kadar uyar? Hoşlanmadığı fikirlere, nereye kadar tahammül gösterir? Küçük değil büyük harflerle konuşma ne zaman başlar, sesler yükselir ve nutuk atmaya dönüşür? Olay kaçıncı dakikada tümüyle dejenere olur? Âdâb değil âdâbsızlık galebe çalar? Televizyonlardan TBMM’ye kadar her yerde sayısız örneğini gördüğümüz karşılıklı bağrışma, lâf atma ve söz kesme faciaları bizim değişmez kaderimiz midir?
* * *
Şimdi isterseniz Batı hayranlığı deyin benim bu kötümserliğime. İster alla franca’lık. İster Avrupa-merkezcilik. İster Oryantalizm. Vallahi aldırmıyorum. Artık canınız ne çekerse.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024