İlhami IŞIK
Yazının sonunda söyleyeceğimi en başta ifade edeyim: Evet, barış ciddi bir şekilde tehlikede.
Bu kez tehdit, ne bölgesel konjonktürden ne de sürecin taraflarının olası sabotaj endişelerinden kaynaklanıyor. Elbette, Suriye’de yaşanan gelişmeler barışı hızlandırabilir ve kalıcı hale getirebilir. Nitekim Suriye’den gelen haberlere bakıldığında, sürecin bu ülkeye yansıması oldukça hızlı olmuş görünüyor. Ancak, orada yaşanacak olumsuzlukların süreci riske atma ihtimali her zaman mevcut. Şimdilik böyle bir tehdit gözükmüyor. Meşhur bir söz vardır: “Ortadoğu’da cümleler nokta ile bitmez.” Biz de nokta koymak yerine virgülle devam edelim, ama bunu umutla yapalım.
Tarafların süreci sabote etme ihtimali meselesine gelince, ufak tefek itirazlar dışında ciddi bir pürüz görünmüyor. Kullanılan dil, bir barış sürecine uygun şekilde ilerliyor. Taraflar da sürecin daha somut bir hale gelmesi için 3-4 aylık bir zamana ihtiyaç duyduklarını açıkça ifade ediyorlar. Hukuki düzenlemelerin ilk adımı, eksik de olsa atıldı. Uzun yıllardır gündemde olan yaşlı ve hasta tutukluların tahliyesi başladı; daha kapsamlı bir düzenlemenin ise Ekim-Kasım aylarında hayata geçirilmesi bekleniyor. Süreç yavaş, ancak şimdilik sorunsuz ilerliyor gibi görünüyor.
Toplumsal fay hatları ve ekonomik krizin derin etkisi
Ancak asıl tehlike, Türkiye’nin derinleşen ekonomik krizi ve bu krizin kutuplaşmış toplumda yarattığı fay hatları. Ekonomik darboğaz, hepimizin tahmininden çok daha ağır bir şekilde toplumu etkiliyor. Ülkenin %20’si adeta servet içinde yüzerken, geri kalan %80’i derin bir yoksulluğun pençesinde kıvranıyor. Bu adaletsizlik, mevcut iktidara karşı bir öfkeye dönüşüyor. Ne yazık ki, bu öfke; çözüm arayışına değil, aşırı milliyetçi ve ırkçı eğilimlerin güçlenmesine yol açıyor.
Özellikle gençlik, bu her şeyden ve herkesten nefret eden rüzgâra kapılmış durumda. Sadece gençler değil, toplumun hemen her kesiminden, her inançtan, her mezhepten ve düşünce yapısından insanlar bu öfke merkezinin çevresinde toplanmaya başlıyor. Toplumun büyük çoğunluğu artık mevcut iktidarla duygusal bağını koparmış durumda ve bu kopuş giderek derinleşiyor. Kamuoyu araştırmaları da bu durumu net şekilde ortaya koyuyor.
19 Mart’tan bu yana CHP’li belediyelere yönelik “yolsuzluk” operasyonları, toplumun geniş kesimlerince birer siyasi hamle olarak görülüyor. Bu algı, iktidarın meşruiyet krizini derinleştiriyor. Onlarca televizyon kanalı ve gazete olmasına rağmen toplum ikna olmuyor; aksine, daha da umutsuzlaşıyor. Bu umutsuzluk hâli, barış sürecinin ruhunu da zehirlemeye başlıyor. Adalet sistemindeki ağır yanlışlar ve bu yanlışlarda ısrar edilmesi, toplumu adalet beklentisinden uzaklaştırıyor. Son infaz düzenlemesi konusunda verilen sözlerin tutulmaması da bu kırılmayı pekiştirdi.
Kurumsal güvenin aşınması
Türkiye’deki en temel sorunlardan biri, kurumlara olan güvenin hızla aşınmasıdır. Yargıdan medyaya, üniversitelerden sendikalara kadar birçok kurum, siyasal baskı altında işlevini yitirmiş görüntüsü veriyor. Kurumsal çöküş, sadece yönetsel değil, toplumsal bir soruna dönüşmüş durumda. Barış gibi derin bir toplumsal mutabakat gerektiren bir sürecin, bu denli güvensiz bir zeminde ilerlemesi mümkün değil. Güvenin yeniden inşası için sadece reform değil, samimiyet ve hesap verebilirlik de şart.
Medyanın rolü ve sorumluluğu
Mevcut medya düzeni, barış sürecinin sağlıklı ilerlemesi açısından en büyük handikaplardan biri haline gelmiştir. Barışı savunmak yerine gerilimden beslenen yayın politikaları, kamuoyunun kutuplaşmasını daha da derinleştiriyor. Oysa medya; çözüm odaklı, çoğulcu ve sağduyulu bir dil geliştirseydi, hem süreç daha geniş bir toplumsal zemin bulur hem de öfke dalgası törpülenirdi. Bu noktada, medyanın daha cesur ve dengeli bir yayıncılık sorumluluğu üstlenmesi hayati önem taşımaktadır.
Yeni siyasi dile ihtiyaç var
Tüm bu olumsuzluklar karşısında, hem iktidarın hem de muhalefetin kullanacağı dil belirleyici olacaktır. Popülist, kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı bir dilin barış sürecine vereceği zarar tahmin edilenden büyük olur. Toplumun ihtiyaç duyduğu şey; adalet, eşitlik, güven ve ortak bir gelecek tahayyülü etrafında inşa edilmiş yeni bir siyasi dildir. Bu dilin inşası ise ancak sahici bir yüzleşme ve samimi bir toplumsal diyalogla mümkün olabilir.
Siyasi dengede belirsizlik ve kırılganlık
Yazının başında sorduğum “Barış tehlikede mi?” sorusunu, tüm bu gelişmeler ışığında değerlendirdiğimizde; yalnızlaşan bir iktidar ile toplumu çözüm üretme kapasitesini geliştiremeyen bir muhalefet arasında sıkışmış bir Türkiye manzarası ile karşı karşıyayız. Gidişatın, kin ve nefreti besleyen aktörlere bırakılması hafife alınacak bir mesele değildir. Umudumu korumaya çalışıyorum, ancak umutsuzluk rüzgârı yüzüme doğru sert biçimde esmeye devam ediyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2025
1.07.2025
9.06.2025
18.05.2025
8.05.2025
28.04.2025
21.04.2025
13.04.2025
1.04.2025
16.03.2025