Kerem ALTAN
Seçimlerden sonra yaşanan kısa süreli suni huzur ortamının tek nedeninin, gergin Başbakan’ın etrafta pek görünmemesi olduğunu kabul edelim.
İki gün ortalardan yok oluyor, her türlü sıkıntıya, devam eden seçim tartışmalarına ve baskılara rağmen memleket sakinleşiyor, hayat hafifliyor, kuşlar cıvıldıyor.
Onsuz geçen her anın tadını çıkarırken, nadiren yakalanan sayılı huzur günlerini her zamanki huzursuzluğuyla ve açıkçası hiç saygı duyulmayacak saldırganlığıyla gene bozdu Başbakan.
“Yeter size bu kadar huzur, geri döndüm” dedi.
Anayasa Mahkemesi’nin “Twitter yasağı” ile ilgili ders diye okutulacak kararına, “milli bulmadıklarının” da altını çizerek “uymak zorunda” olduklarını fakat “saygı duymadıklarını” açıkladı. “Bu hukuk değildir, onu söyleyeyim” dedi.
Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararındaki “Twitter yasağı ifade özgürlüğünün ihlalidir” gibi ciddi bir “suçlama” bile ne kendisini, ne de “Anayasa Mahkemesi sınırları aştı” gibi hukuk tarihine de, fıkra külliyatına da girebilecek bir açıklama yapan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı ve diğer bir takım partilileri durdurabildi.
Karara saygı duymadıklarını anlatmaya çalışan laflar edip, işledikleri anayasal suçu savunmak için çırpınmayı sürdürdüler.
İfade özgürlüğünü ihlal edeceğini miting alanlarından ve televizyon programlarından bağıra bağıra ilan eden birinin, mahkemenin “tokat gibi cevabına” saygı duyup duymaması çok önemli değil belki ama dünyanın pür dikkat takip ettiği korkakça bir yasağın evrensel hukuk kuralları işaret edilerek kaldırılmasına saygı duymadığını bağırması, örneğin Independent’ta ondan “maskara” diye bahsedilmesine yol açıyor.
Hayatı pahasına koruması gereken yasalara saygı duymadığını göğsünü gere gere dile getiren, zaten tam da bu nedenle neredeyse her gün Anayasa’yı gözümüzün içine baka baka çiğneyen Başbakan’ın geldiği nokta, dünyanın gözünde “maskara” bir diktatör olmaktan öteye gidemedi.
Derken Başbakan’ın başını epey derde sokabilecek çok kritik iki gelişme daha oldu.
Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, 21 Ağustos 2013 tarihinde Suriye’de gerçekleşen sarin gazlı kimyasal saldırıda Türkiye’nin de parmağı olduğunu iddia etti.
Hersh, London Review of Books’taki yazısında Başbakan Erdoğan’ın bu katliamdan haberdar olduğunu da belirterek silahların Türkiye’den gittiğini ve katliamın, Suriye’den uzaklaşmaya başlayan Amerika’yı Esad’a saldırtmak için planlanan bir operasyon olduğunu söyledi.
Yazıda ileri sürülenler Amerika tarafından kesin bir dille yalanlansa da Dışişleri Bakanlığı’nda gerçekleşen toplantıdaki sesleri ve yandaş basının katliamın fotoğraflarını “Dünya daha neyi bekliyor?” sorusu eşliğindeki sunuşunu hatırlayınca, Suriye konusundaki en uçuk iddia bile ister istemez kuşku yaratıyor.
Ardından Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısında Büyükelçi Tacan İldem’in, 52 kişinin hayatını kaybettiği Reyhanlı’daki patlamayı El Kaide’nin gerçekleştirdiğini itiraf etmesi, Başbakan’ın önümüzdeki günlerde Suriye ile ilgili başının daha da ağrıyacağını gösterdi.
Oysa her zamanki gibi Reyhanlı’da yaşanan saldırıyla ilgili soruşturmaya da gizlilik kararı getirilmiş ve bizler de “saldırının sorumlusu Esad” dayatmasıyla yetinmek zorunda kalmıştık.
İldem’in bu sözleriyle ilgili de yalanlama geldi tabii ki. Söylenene göre, “güvenlik makamlarımız söz konusu saldırının Suriye’deki rejimce desteklenen terör unsurlarınca gerçekleştirildiğini ortaya çıkarmış ve saldırının safahati ve failleri konusunda yine güvenlik makamlarımızca kamuoyu bilgilendirilmiş”.
Aksine de bir açıklama beklenmiyordu zaten.
Fakat insan, Suriye’nin düşürdüğü iddia edilen uçağımızdan başlayarak, Reyhanlı saldırısı da dahil olmak üzere birçok olayın üzerinin gizlilik kararlarıyla kapatıldığını ve iktidarın canını sıkabilecek konuları nasıl kararttığını hatırlayınca “yalanlamaların” ciddiyeti konusunda ister istemez şüpheye düşüyor.
Çünkü eğer iddialar yalansa, bu iddiaların neden yalan olduğuyla ilgili ciddi bir açıklama yapılmalı. Olayın gerçeğinin ne olduğu kanıtlarıyla birlikte ortaya konmalı.
Fakat kanıt yerine suçlama, hakaret ve gerekirse ceza geliyor. Olaylarla ilgili yayınları yasaklama kararları alınıyor.
Bu durumda da iddialara ne kadar uçuk olsa bile omuz silkip geçemiyorsunuz.
Her soruşturmayı kamuoyundan kaçırmak ve her zaman olduğu gibi hiçbir gerekçe göstermeden her iddiayı ya da itirafı sadece “Yalan söylüyorsun!” diye bağırarak geçiştirmek, belki içeride kendi taraftarlarını kolaylıkla ikna ediyor ama bu tip iddiaların dünya tarafından tartışılmaya başlanması, bu iktidarla ilgili kuşkuların dünya çapında yaygınlaşmaya başladığını gösteriyor.
Bundan iki yıl önce, yine Suriye ile savaş seslerinin belirli bir kesim tarafından yükseltildiği günlerde, AKP’nin eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, “Suriye’ye şu andakinden daha fazla bulaşılmaması gerektiğine inanıyorum. Çünkü Suriye bataklığına saplanırsak hasar görmeden kurtulmamız zordur” uyarısında bulunmuştu.
AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın “Akşam çayını Şam’da içebiliriz” diyerek bir savaş durumunda Türkiye’nin üç saatte Şam’a gireceğini iddia ettiği günlerde The Guardian gazetesi Ortadoğu editörü Ian Black ise, “Suriye Türkiye’nin Vietnam’ı olur” diyerek hepimizin nasıl bir belanın içine sokulmaya çalışıldığını netleştirmişti.
Şimdilik Dışişleri’nden sızan ses kayıtlarına rağmen o belaya tam anlamıyla bulaşmadık.
Fakat kimyasal saldırıyla ilgili iddiaları ya da Reyhanlı’daki patlamayla ilgili itirafı duyup bir yandan da gazetelerde TSK’nın Süleyman Şah Türbesi için tatbikatlara başladığını okuyunca, gerçekten de bizim Rambo’nun kendisini Vietnam’dan da beter bir bataklığın içine sokmayı göze alabileceğine ve tek kurtuluş şansını da hepimizi o bataklığa çekmekte gördüğüne inanmak ne yazık ki çok zor olmuyor.
Ortada iki günlük huzur bile kalmıyor.
Yazarlar
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.01.2015
7.01.2015
30.12.2014
24.12.2014
16.12.2014
28.11.2014
18.11.2014
11.11.2014
4.11.2014
21.10.2014