Levent Gültekin

Levent Gültekin
Levent Gültekin
DİKEN Tüm Yazıları
İstifa ediyorum!
4.06.2023
429

Seçimin başarısızlığının faturasını ödemeye kimse yanaşmıyor. Bu durumda istifa etmek de vatandaş olarak bize düşüyor.

Şaka bir yana… Bu bir dertleşme yazısı. Biraz uzun oldu kusura bakmayın lütfen…

 

Benimle dertleşmek isteyen okurlarım yazıyı sonuna kadar okuma zahmetine katlanabilir.

2002’de AK Parti kurulduğunda muhafazakâr mahallede büyümüş, 30 yaşında bir gençtim.

AK Parti’yi kuran kadroların büyük bir kısmıyla kişisel olarak da tanışıyordum.

Mahalleden kopuş

Fakat AK Parti’yi kuran kadronun kendilerini olduklarından farklı gösterme çabaları, mahallenin yakından tanıdığı bazı problemli isimleri el üstünde tutmaları, “Siyaset bunu gerektiriyor” diyerek kolaylıkla yalan söylemeleri…

Tüm bunlara bakmış, “Burada tuhaf şeyler oluyor” diyerek AK Parti’yle arama kendimce mesafe koymuştum.

Mesafeli olmam onların yapıp ettiklerine daha eleştirel bakmamı da sağladı.

AK Parti’ye mesafem doğal olarak mahalleyle de ilişkilerimi etkiledi.

AK Parti’nin yaptığı yanlışlar, ortalıkta dolaşan yolsuzluk iddiaları, haksızlıklar, hukuksuzluklar ve tüm bunlara sessiz kalan İslamcı aydınların halini görünce kişisel olarak o mahalleden kopuş sürecim de hızlanmıştı.

Zihinsel dönüşümümün başlangıcı

‘Onurlu Çıkış‘ kitabımda ayrıntılarını anlattığım olaylar neticesinde 2010’da, yani 38 yaşındayken muhafazakâr mahalleyle bağım da bütünüyle kopmuştu.

Bu sadece bir fiziksel kopuş değil, aynı zamanda zihinsel dönüşümümün de başlangıcıydı.

Hayata din üzerinden bakmayı bir tarafa bırakmış, dinin başka ahlakın başka olduğu gerçeğini kabul etmiş, meseleleri evrensel değerler üzerinden yorumlamaya başlamıştım.

Hem AK Parti’nin yaptığı yanlışlara hem de koca bir mahallenin bu yanlışlara sessiz kalmasına isyan etmek için 2010’da kendimce bir mücadele vermeye, yani yazmaya ve konuşmaya başladım. 

Amacım bir mahalleden kopup başka bir mahalleye geçmek değildi.

Bunu birçok yazımda ve konuşmamda şöyle ifade ettim: “Artık mahalleler yok, Türkiye var. Hepimiz mahallelerimizi terk edip benimsediğimiz değerleri koruyarak ‘bu ülkenin evladı’ ortak paydasında buluşabiliriz.”

Savunduğum değerler

Fakat hem AK Parti’nin yaptığı yanlışların bende yarattığı öfke, hem ülkenin karşı karşıya kaldığı durumun yarattığı endişe üslubumu da etkiledi.

Benimsediğim üslup hiç istemediğim halde o mahallenin insanları ile arama bir mesafe koydu.

Halbuki amacım o mahalleden insanlara ulaşmak ve yaşadığım endişeye onları da ortak etmekti.

Esasında savunduğum değerler belliydi.

Dürüstlük, özgürlük, eşitlik, adalet, laiklik, demokrasi, insan hakları çerçevesinde şekil almış bir Türkiye hayaliyle yazıp konuşuyordum.

Almancı sendromu

Her ne kadar bir mahalleden çıkıp başka bir mahalleye gitmedim desem de süreç doğal olarak beni muhalif mahallenin bir parçası haline getirdi.

Fakat benim durumum hani derler ya ‘Almanya’da yabancı, Türkiye’de Almancı‘ tam da böyle olmuştu. 

AK Partili seçmene ulaşmak ve derdimi anlatmak için birazcık dikkatli ve özenli üslup kullanmaya çalıştığımda parçası göründüğüm muhalif mahalleden kimilerinin gözünde sürekli, ‘eski mahallesine geri dönmeye çalışan biri‘ ithamlarına maruz kalıyordum.

Çünkü onların gözünde her zaman ‘eski İslamcı’ydım.

AK Partililerin gözündeyse mahallesini satmış, üç kuruş için karşı mahalleye geçmiş biri gibi görünüyordum.

Doğru bildiğimi kendimce yazmaya, anlatmaya, bu bitmez tükenmez şüpheleri umursamamaya çalıştım.

Dediğim gibi o mahallede büyümüştüm ve AK Parti kurucularının çoğu eski arkadaşımdı. Buna rağmen bu insanlara itiraz etmeye ilk günden başlamıştım.

Çünkü dürüst ve namuslu olmayı, hangi gerekçeyle olursa olsun yalana, iftiraya, manipülasyona ihtiyaç duymamayı, toplumu ayrıştırmamayı ve ülke yararını her türlü çıkarın üstünde tutmayı önemsiyordum.

Yeniden sorgulama

Bu amaçla yazıp konuşurken yukarıda da dediğim gibi doğal olarak AK Parti’ye muhalefet edenlerle yan yana düşmüştüm.

Fakat bu seçim sürecinde gördüklerim, duyduklarım, yaşadıklarım bir kez daha kendimi sorgulamama neden oldu.

Bir yanlışa, bir kötülüğe itiraz edeyim derken istemeyerek de olsa başka bir yanlışın, başka bir kötülüğün parçası haline gelmiştim.

İdeolojik kazanım için ülkeyi gözden çıkarıyorlar, cennete gitmek için insanların hayatını cehenneme çeviriyorlar, sırf iktidar olmak için her türlü yalana, iftiraya, ayrımcılığa başvuruyorlar diyerek AK Parti’yi eleştirmiş ve tüm bunlara suskun kalan muhafazakâr mahalleyle arama mesafe koymuştum.

AK Parti’nin iktidar olmak için yalan söylediğini, iftira attığını, manipülasyon yaptığını, oy uğruna ülkeyi bile gözden çıkardığını biliyorum, bunu defalarca eleştirdim.

Fakat bu seçimde benzer şeyleri ne yazık ki muhalefetin de yaptığını gördüm.

Neler neler…

Öyle yalanlar söylediler, öyle iftiralar attılar, öyle manipülasyonlar yaptılar ki bu muhalif mahallenin bir parçası olmaktan derin bir utanç duyduğumu hissettim.

Dahası AK Parti’nin yaptığı kötülüklere sessiz kalıyorlar diyerek İslamcı aydınları sert sözlerle eleştirmiştim.

Benzer bir durumu burada da yaşadım.

Muhalif siyasetçiler açıkça yalan söylüyor, iftira atıyor, manipülasyon yapıyorlardı ama muhalif aydınların çoğunluğu bu durumu dert etmiyor, “Seçim daha önemli, şimdi bunları konu edemeyiz” diyerek tıpkı geçmişte İslamcıların yaptığı gibi her türlü ahlaki yoksunluğu görmezden geliyorlardı.

Mesela muhalefet ülkenin kader seçimini kişisel çıkar ve parti yararı için açık bir at pazarlığına dönüştürdü, hiç kimse bunu dert etmedi.

Mesela HÜDA PAR, babası, eşi, kardeşi olmayan yoksul kadınların devlet tarafından ekonomik olarak desteklenmesi projesini anlatmak için ‘Kadınların sahiplendirelim‘ gibi saçma bir başlık kullanmış. Kastedilen şey açık olduğu halde muhalefet büyük bir manipülasyonla -benim kızım dahil- bu ülkenin milyonlarca kadınını korkuyla teslim aldı.

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi… neredeyse bütün muhalefet daha önce HÜDA PAR ile görüştüğü, yakınlaştığı, yakınlık kurmak istediği halde sırf seçmeni korkutmak, oyunu almak için adeta canavar muamelesi çektiler. HÜDA PAR’ın savunduğu düşünceler yeterince çağdışı olmasına rağmen seçmeni korkutup oyunu almak için iftirayla canavarlaştırma yolunu seçtiler.

Muhalefetin en gözde ekonomistlerinden biri Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Efendim bu 418 milyar dolar rakamını lütfen kullanmayın, bunu açıklamakta zorluk çekiyoruz, çünkü böyle bir para yok” dediğinde Kılıçdaroğlu, “Olmadığını ben de biliyorum ama halk tuttu, artık vazgeçemeyiz bundan” diyerek yalan olduğu açık bir veriyi propaganda malzemesi yapmaktan geri durmadı.

Kılıçdaroğlu, yaklaşık 10 yıl önce bir basın toplantısı düzenlemiş, Mustafa Sarıgül’ün Şişli belediyesinde büyük yolsuzluk yaptığını anlatmış ve partiden ihraç etmişti.

Yolsuzluk yapmakla suçladıkları birini bu seçimin adeta kahramanı haline getirdiler.

Bir taraftan iktidarın yolsuzluklarından şikâyet ederken diğer taraftan ‘kendi hırsızları’nı el üstünde tuttular.

“Ben HDP’liyim” diyen gencecik bir kız çocuğuna, “Aaa hiç katile benzemiyorsun” diyen bu ülkenin en ırkçı, en bölücü siyasetçisiyle sırf iktidar için ittifak yapıp onun ırkçı söylemlerini siyasetin merkezine taşıdılar.

Erdoğan’ın ve ona yaklaşan siyasetçilerin ilkesizliklerini ağızlarına sakız ederken kendi ilkelerini birer birer ayaklar altına aldılar.

İktidar mensupları zaten yeterince yalan söyleyip yanlış işler yapıyordu.

Bu yetmezmiş gibi kimi muhalifler Erdoğan’ın ve iktidar mensuplarının sözlerini bağlamından koparıp açıkça manipülasyon yaptılar.

“Bunu niçin yapıyorsunuz” diyenlere de, “Onlar yapıyor, biz de yapıyoruz” diyerek onlardan bir farkları olmadıklarını gösterip zerre kadar ahlakı olmayan bir savunma mekanizması geliştirdiler.

Ellerindeki anketlerde seçimin tehlikede olduğu açıkça görüldüğü halde “Yüzde 60’la kazanıyoruz” diyerek bütün topluma açıkça yalan söyleyip insanların umudunu sömürdüler.

‘Liyakat‘ dediler fakat listeleri eş dost, tanıdıklarla doldurdular.

‘Demokrasi ve özgürlük’ dediler ama ‘Gözünün üstünde kaşın var’ diyen herkesi linç ettiler.

Daha önce, “Bir partinin genel başkanı aday olamaz, olursa nasıl namusu üzerine yemin edecek” diyen, sonra bütün ülkeye kendi adaylığını dayatan birinin kendi sözünü bu kadar açıkça yemesini zerre kadar dert etmediler.

Kimi HDP’liler seçim sürecinde yaptıkları bölücülük temalı açıklamalarla hem muhalefete hem ülkeye büyük zarar verdi; HÜDA PAR’ı yerden yere vururken tek bir gün dönüp HDP’ye “Sen ne yapmaya çalışıyorsun” diye itiraz etmediler.

Daha yaşanabilir bir Türkiye hayali yaratıp toplumu buna ikna edeceklerine, yalanla, manipülasyonla gençleri kandırdılar, kadınları korkuyla teslim aldılar.

Kısacası muhalefetin iktidar karşısındaki ahlaki üstünlüğünü hovardaca harcadılar.

Ve ne yazık ki muhalif aydınların yazarların çoğu bu saçmalığa tek bir itiraz etmedi.

İtiraz edenleri de kripto AKP’li olmakla suçladılar.

AK Parti seçmenine ‘koyun’ dediler ama destekledikleri siyasetçilerin kendilerine koyun muamelesi çekmesini zerre kadar sorun etmediler.

Ne yapacaktım?

Evet tüm bunları gördüğümde, “Ben tam olarak neyin parçasıyım?” sorusunu sormaktan kendimi alamadım.

İktidar olmak için siyasette her şeyi mübah gören bir anlayışı sorun etmiyor olsaydım daha ilk yıllarında AK Parti’ye itiraz etmez, hayatımı yıkıp mahalleyi terk etmezdim.

Muhalefetteki bütün bu ahlaki yozlaşmaya ses çıkarmayanlar bir konuşmamda gelen soru üzerin belki zamansız görülecek, “Erdoğan’ın bu dönemde daha yumuşak bir yönetim anlayışı benimseyeceğini düşünüyorum” yorumuma bakarak beni gizli AK Partili olmakla suçladı. İftira attılar, hakaret ettiler.

Ne yapacaktım?

Erdoğan daha sertleşecek, ülkeyi daha büyük bir yıkıma sürükleyecek diyerek milyonlarca genci daha büyük bir karamsarlığa mı sürükleseydim?

Ülkemiz daha iyi olsun diye tek kuruş menfaat elde etmeden 15 yıldır yazıp konuşuyor, şehir şehir dolaşarak kendimce bir mücadele veriyorum.

Kendilerini kandırıyorlar

Bunca konuşmama, ettiğim sözlere, savunduğum değerlere değil, yaptığım basit bir yoruma bakarak beni ‘öteki‘ ilan edip geçmişime hakaret etmeye başladılar.

15 yıllık bunca emeğime, savunduğum değerlerin açıklığına rağmen beni bile kabul etmekte zorlananlar Erdoğan’ın ayrımcılığından şikâyet ediyorlar.

Dahası AK Partililere, “Aramıza katılın” gibi samimiyetsiz çağrılarının niçin karşılık bulmadığına da şaşırıyorlar.

Bütün bunları bir yanlıştan, bir kötüden kurtulup başka bir yanlışa, başka bir kötüye ortak olmak için yapmadım.

Bu seçim ne yazık ki kötü ile bir başka kötünün yarışı oldu.

Güçlü olan kötü kazandı.

Bu toplum iyiye, namusluya, dürüste oy vermedi diyenler kendilerini kandırmaktan başka bir şey yapmıyor.

İster iktidar olsun ister muhalefet, dürüstlükten taviz veren, iktidar olmak için her türlü ilkesizliği ve ahlaksızlığı meşru gören, yalanı, iftirayı sorun etmeyen, toplumun bütünüyle sahici bir duygusal birliktelik kurmayan, gerçekten özgürlükçü ve demokrat olmayan bir siyaset anlayışının hiçbir sorunu çözemeyeceğini düşünüyorum.

Sırf muhalif olduğum için ülkeye yararı olmayacak, ilkesiz, değersiz, ahlaki hassasiyeti zayıf bir siyaset anlayışının bir parçası olmak da görülmek de istemiyorum.

Devam…

Yazmaya, konuşmaya, benimsediğim değerlere aykırı davranan, bu ülkeye zarar veren herkesi dilim döndüğünce eleştirmeye devam edeceğim.

Hangi kimlikten, hangi inançtan, hangi mezhepten, hangi yaşam tarzından olursa olsun toplumun bütününün eşit, özgür, dostça kardeşse yaşadığı, inancın, mezhebin istismar edilmediği, demokrasinin, hukukun olduğu, özgürlükçü laikliğin esas alındığı bir Türkiye hayalinin peşinden koşmaya devam edeceğim.

Kimseden değilim, kimsenin de yanında değilim.

Hangi inançtan, hangi kimlikten, hangi partiden olursa olsun bu ülkenin daha iyi olması için çalışan, didinen, endişe duyduğu için gözüne uyku girmeyen, dürüstlüğü, namuslu ve ilkeli olmayı önemseyen milyonların bir parçasıyım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar