Markar ESAYAN
Türkiye'deki 'kavganın' niteliğinin sadece 'siyasi bir mücadele' olarak okunması, ilk düğmenin yanlış iliklenmesi gibi, tahlillerin sonuna kadar gerçeğin bir gerisinde kalması sonucunu doğuruyor. Tahlillerde oluşan potluk ise, demokrasinin temeli sayılacak karşılıklı müzakerenin zorlaşmasını sağlayan kilitlenmeyi yaratıyor. Eğer verilen sadece siyasi bir mücadele olsaydı, sertlik geçici olacak, diyalog ve müzakere bir noktada devreye girebilecekti. Ancak öyle olmuyor. Çünkü sahip olduklarımızın çoğunu bizler aslında 'var sayıyoruz'. Tartışmalarda birçok değere, olguya zaten sahipmişiz gibi varsaydığımızdan, onların eksikliklerinin yarattığı karmaşayı-zaafı da karşı tarafa izale ediyoruz. Bu ise birbirini anlamayı daha da zorlaştırıyor.
Örneğin, bugün yaşanan siyasi bir kavga değil, bir egemenlik mücadelesi... Bizler daha bir toplum değil, 80 yıl boyunca kendi kompartımanlarında benzerleri ile yaşayan irili ufaklı cemaatleriz. Türkiye hala bir hukuk devleti değil; yargı ise ne bağımsız ne de tarafsız. Medya, bilgi-haber veren bir sektör değil, totaliter iktidarın yancısı. Karşısındaki alternatif medya ise çoğunluk amatörce bu savaşa karşı koymaya çalışan bir tepki. Türkiye'de laiklik hiç yoktu... Laiklik seçkin grupların altında toplandığı bir iktidar şemsiyesi ve dindarları ehlileştirmek, hiç olmazsa kamusal alanın dışında tutmak için yaratılmış bir sopaydı. Milliyetçilik İttihatçı ötekileştirmenin adıydı ve ilk görevi Anadolu yurtseverliğini yok etmek oldu. Irkçı İttihatçılık, önce heterojen Anadolu kimliğini ele geçirdi.
Milli ekonomi dediğiniz, devlet himayesinde, ilk sermayesini azınlıkların mallarının gaspından edinen, zenginleşmesini de olanakların halktan kaçırılıp İstanbul'da yığılmasıyla sağlamış bir Kemalist çıktıydı. Partiler, sendikalar, akademi, barolar ve diğer türlü STK'lar, hatta terör örgütleri bile, tek iktidarın gizlenmesini sağlayacak çeşitlilik adına yapılmış imalatlardı.
Şimdi, tüm bunlar böyle değilmiş gibi tartışmaya girerek son 12 yıllık mücadeleyi anlamak mümkün değil. Tabii bunu tepedeki maestrolar bilmekte; çünkü gerçeği çarpıtmak, ancak gerçeğin bilgisine sahip olmakla mümkündür.
Almanya Cumhurbaşkanı Gauck'un ve onun arkasına dizilen medya-iktidar aparatlarının yaşananın siyasi bir mesele değil, bir egemenlik kavgası olduğunu bildiğinden eminim. Batı'nın da ortalama akla sahip herhangi bir üyesinin, taraflardan birkaç makale okuyarak 30 Mart öncesi ve sonrasını daha melez bir bakışla değerlendireceğini varsayabiliriz. Hani şu Batı'ya 'kendini anlatma veya anlatamama' meselesinin de 'egemenlik savaşının' Türkiye ve dünya boyutuyla ilgili olduğunu fark etmek lazım. Buradan 'o zaman ne yapsak boş' sonucu değil, sadece egemenlik savaşını daha bilinçli ve kararlı verme gerekliliği çıkar.
Kendini doğru anlatabilmek, çoğunlukla kendini doğru anlatacak güç ve araçlara, aslında muhatapla eşitliğe sahip olmak demektir. Egemenlik savaşı verirken, karşı tarafın sizi doğru anlamasını, imkânlarını sizinle paylaşmasını bekleyemezsiniz. Bu gereksiz yılgınlık ve kompleks yaratır.
12 yıllık sürecin ve Erdoğan'ın anlamı, egemenliğin halka geçmesinin mücadelesidir. Aynı halk ihtilalini 300 yıl önce yaşıyor olsaydık, insanlar bu mücadeleyi ellerinde mavzerler sokaklarda veriyor olurdu. Çağımız görüntüde daha uygardır ve savaşın niteliği değil, silahları değişmiştir. Savaş alanı daha çok medyadır. Bazen etkili bir Batılı gazetede çıkan bir makale, ülke için birkaç muhtıra gücünde etki yaratabilir. Bunun öngörülmediği varsayılamaz.
Dolayısıyla, normalleşme, müzakere, uzlaşma gibi unsurlar, tepedeki mücadele için değil, cemaatlerin topluma dönüşmesi için gerekli-anlamlıdır. Tepede, egemenliğin halka geçmesi için mücadele eksiksiz, ortaya duygu değil akıl-cesaret konarak yapılırken, topluma seslenişte, bu ayrım hayati manaya denk gelmektedir. CHP, CHP-Paralel medyası ayrı bir şey, CHP tabanı ve bu gazeteleri alanlar iki farklı kesim olarak ele alınmalıdır. CHP ve MHP tabanının mesela Çözüm Süreci'ne yönelik artan desteği, orada rasyonalitenin tamamen kaybolmadığını göstermekte. İnsanlar paralel devletin bir AK Parti-Erdoğan meselesi olmadığını da gayet iyi görüyorlar. Egemenliğin seçkin bürokrasiden halka geçiyor olmasının aslında sadece mütedeyyinler ve Kürtlerin değil, tüm yurttaşların lehine olduğunu anlatabilmek gerek. Buradan gelecek meşruiyet, gelmesi zor olan oylardan çok daha değerlidir. Zaten doğru adımlar, sonuçlarından bağımsız olarak atılır.
CHP tabanının duygu ve potansiyelleri, siyaset değil, egemenlik savaşı veren CHP ve medyanın işgali altında. Tabii ki hitap ettikleri toplumsal kesimlerin algılarını bozmaktan başka çareleri yok. Yalan söylemek ise her şeyi çarpıtmak değil, Gauck'un ve CHP'nin yaptığı gibi, madalyonun bir yüzüne abanmakla mümkün. Burada Gauck'un 'Beni sivil toplum örgütleri yönlendirdi' savunması da oldukça naif. Kant'ın dediği gibi, 'İnsanın kendi düşüncesini başkalarının yönlendirmesi olmadan oluşturamaması toyluktur'. Ama Gauck'a o açıklamayı yaptırmak önemli bir başarıdır.
HSYK, MİT, İnternet yasalarını ve 1 Mayıs'ı 17 Aralık yaşanmamış gibi tartışmak, sadece bir operasyonun adıdır. İlla ki ahlaksızlıkta karar kılındıysa, operasyonun nesnesi değil, özneleri arasında olmak daha yeğdir.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Operasyon çökünce...
9.05.2019 - Kızgın demiri soğutma yöntemleri...
2.05.2019 - Müzik ve terör örgütü listelerinin benzerlikleri...
24.04.2019 - Taşın altına elini yine Erdoğan koydu...
21.04.2019 - Millet İttifakı neye kuluçka oldu?
18.04.2019 - Organize kötülüğün peşini bırakmayacağız...
16.04.2019 - CHP'nin 2019 resmi
13.04.2019 - Mazbata fetişizmi neye delalet?
10.04.2019 - 31 Mart’ta Türkiye neyi başardı?
3.02.2019 - Bu seçimin adaletsizliği…
28.03.2019
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
Yorumunuzu Giriniz...