Markar ESAYAN
Acaba 21. Yüzyıl'ın karakteri nasıl olacak? Bunu 20. Yüzyıl'ın son otuz ile 21. Yüzyıl'ın ilk otuz yılı arasında yaşanan olayların tayin edeceğini varsayabiliriz. Çünkü zaman kararını vermek zorundadır.
Tabii her şey zihniyetler dünyasında şekilleniyor. Güç mücadelelerinin kaderi önce zihniyet dünyasında çiziliyor. Düşünce ve söylem üstünlüğü kazanan zihniyet kalıbı oyunun genel kurallarını belirleyerek tayin edici hale yükseliyor.
Sonrası 'şey'lerin alana yansıma biçimidir. Tabii bu yansıma biçimleri öngörülen yoldan sık sık sapar. Bu da dünyanın tekliğe hapsolmasını önleyen bir emniyet supabıdır. Nedeni çoğulculuğun bir türlü yok edilememesidir. Nihai başarı bu dünyada söz konusu değildir. İyilik adına bile bu iddia edilemez. Çünkü bir kişi veya grubun iyilik adına hakikatin tüm yönlerini kapsamış olması gerekir. Bu mümkün olmadığı halde, bunu iddia ederek icra gücüne ulaşanlar, başta son derece halis niyetlere sahip olsalar bile, iddianın kendisi kötücül olduğu için karanlık tarafa geçerler.
İnsan bütünlüğü iki uca doğru savrulma yaşadı tarihte. Maddi ve manevi yapının birbirine galebe çalması mümkün değildi; çünkü o bir bütün halindeyken anlamlı bir işleve sahipti. Aklı tamamen devreden çıkaran maneviyatın artık manevi bir özelliği kalmayacağı gibi, maneviyatı dışlayan akıl, akılsızlıkla malul olacaktı.
Uygarlık bir deneme-yanılma, deneme-sağlama nebulası içinde yolunu bulmaya çalışıyor.
Aydınlanma da manevi tabiatı hiçe sayarak aklın insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayabileceğini düşündü. Din salt bir büyü ve safsata mevkiine indirgendiğinde, aklın alanının genişleyeceği düşünüldü. Böylelikle bilgilenişimizde ve fiili yeteneklerimizdeki boşlukları büyü veya safsatadan fazlasıyla dolduramayacağımız da peşinen kabullenilmiş oldu. Yani Aydınlanma'ya kadar insan uygarlığının tüm üretimi anlamsızlığa mahkûm edildi. Hâlbuki bu mahkûmiyetin gerekçesinden daha anlamsız bir durum olamazdı.
Tabii bu durumda gelenek ve kutsiyetler de boşa çıkmış oluyordu. Oysa laik çıkar ve amaçlara yönelik olarak tüm dini kurumlar devşirilmişti. Kilise yoktu ama artık parti vardı. Ruhban yoktu ama parti komiserleri vardı, Engizisyon yoktu ama Gulaglar, Sibirya sürgünleri ve 20 milyondan fazla kurban vardı. Arthur Koestler'in Gün Ortasında Karanlık romanı Stanilizmin 'dini' mahiyetini çok iyi anlatır.
Kutsal'ın sekülarizasyonu insanlığın bağlı olduğu çıpaları bir bir yerlerinden söktü. 'Kutsiyet olmadan toplum ayakta kalabilir miydi', 'hayatın sürdürülebilirliğini sağlayan değerler bir kutsiyete zimmetlenmeden kalıcı olabilir miydi', bu hayati sorular sorulmadı.
Hümanizm insan aklına kutsallık atfederken, kutsal ile harcıalemi eşitlemek durumunda kaldı. Görünür bir dünyanın manevi dünya ile eşitlenmesi için her şeyin artık kutsal olduğunu söylemek lüzum etti. Her şeyin kutsal olduğunu söylemek ise hiçbir şeyin kutsal olmadığını ilan etmekle aynı şeydi.
Oysa kutsal ve harcıalem, birbirini anlaşılır kılan kamil zıddiyetler olarak yaşarlar. Birinin tanımı ötekini olumsuzlar. Her şeyin kutsallaştığı Batı toplumunda (ki bu Doğu'ya da hızla sirayet edecekti) kutsalla harcıalemin arasındaki kontrast gittikçe yok oldu. Kaynağı ne olursa olsun, kutsalın varlığı topluma bir Kutup Yıldızı gibi yolunu gösteriyordu. Sadece bu da değil. Kolakowski'nin 'Tutucu güçler' ve 'Değişimciler' arasındaki tansiyonun düşmesi halinde varoluşun dağılacağı savı da doğru gibiydi. Kutsal, insanoğluna hayatını bir düzlemde devindirebileceği bir merkezkaç kuvveti sağlamaktaydı. Tutucu güçler ve değişim arasındaki gerilime bağlı olarak ortaya çıkan bir merkezkaç kuvveti.
Artık zıt çiftler alemi, zıddıyla tasnif sistemimiz işlemez durumdaydı. Buradan çeşitliliğin, çoğulculuğun, toplumun sınırsız biçimde ıslah edilebileceğine dair kanıyla kurban edildiği tektipçiliğe dümen kırıldı. Çağımızın sorunu budur: Donukluk…
Oysa katı yapı ile değişimin aynı anda varlığı/uzlaşmazlığı hayatın anlamını sağlar. İnsan yapısının idrakine sahip olanlar, her ikisinin uzlaşmazlığının, birbirini yok etmek anlamına gelmediğini bilir. Bunu din adına da akıl adına da reddetmek, bizatihi insanı reddetmek anlamına gelir. Dinler mükemmelliği tarif eder ve onu bir amaç olarak ortaya koyar. Ama insanın bu ikili yapısını reddetmez, onun kamil hale gelişini bu dünya düzeni ile sınırlamaz. Oysa akıl cenneti dünyaya indirmek istediğinde, aslında seküler cehennemi yaratmış oldu.
Kutsal ile dünya düzeni arasında ayırım gütmek, dünya düzenine tam bağımsızlık vermeyi engellemek, insanın bir haddi olduğunu kabul etmek anlamına geliyordu.
Bakalım 21. Yüzyıl'da bu vahim hatadan dönülecek, insan bütünlüğüne kavuşabilecek mi?
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019