Markar ESAYAN
Dün Paris’te yaşanan Charlie Hebdo dergisine yapılan terör saldırısında 12 kişi hayatını kaybetti. Dördü ağır, 10 kişi de yaralandı. Çok üzücü, sarsıcı bir olay. Öncelikle bu vahim olayı kınamakla konuya başlayalım.
Olay henüz çok sıcak ama bir takım öngörülerde bulunabiliriz. Soğuk Savaş döneminin sona ermesinden itibaren, medeniyetler çatışması konsepti üzerinden yeni kutupların “Batı ve İslam” olarak belirlendiği sır değildi. Bu süreçle bağlantılı olarak “Ilımlı İslam” ve “Radikal İslam” dikotomisine doğru İslam ülkelerinin yönlendirildiği/formatlanmak istendiği de belirgindi. Bu noktada, İslam’ı kategorize etmenin kendisi zaten sorunluyken, bu kategorizasyon SSCB’nin yıkılışından sonra yedek kolon olarak hızla yükseliyordu.
Bu modern paradigmaya dair bir strateji... İkili karşıtlıklar oluşturmak, bir tanesini kötücül/tehditkâr/çağdışı olarak tanımladıktan sonra, bu tanımın verdiği meşruiyetin gölgesinde hegemonyayı tahkim etmek... Haliyle, bu noktada çok saf olmamak, “İslam bu değil” türünden yüzeysel savunma/suçluluk psikolojilerine girmekten önce, konunun bir egemenlik kavgası, hem de epey kirli bir egemenlik kavgası olduğunu teslim etmek lazım.
Tabii ki bu dikotomi, “Ya benimsin, ya da kara toprağın” dayatması içeriyor. Yani konu İslam’ın gerçekte ne olduğu, İslam coğrafyasının geri kalmışlığının, şiddete gömülmüşlüğünün gerçek nedenlerini anlamak değil; bilakis, o İslam ülkesinin vesayeti ne derece kabul ettiğine göre bu ikilikten birine dahil edilmesiyle ilgili. Ne yazık ki, bu konuda bağımsız davranma ve kendini doğru anlatma gücüne İslam ülkeleri henüz sahip değil. Türkiye bu noktada ayakta kalabilen nadir bir ülke. Bu bile ne kadar zor oluyor görüyorsunuz.
Nitekim, dün saldırı duyulduktan sonra, sosyal medyada olayın Türkiye ile ilişkilendirilme operasyonu hemen başladı. DHKP-C’nin cinayetlerini AK Parti’nin “otoriterliğine” yönelik doğal bir tepki olarak güzelleyenler, ülkedeki azınlıkların Kemalist ideoloji döneminde çektikleri sıkıntıları son 12 yıla paslayarak Paris olayı arasında paralellik kuruyordu.
İşte bu tür dikotomiler bu amaçla inşa ediliyor ve o anki siyasi kavganın yönüne göre hedef ülke itibarsızlaştırılıyor. Mısır’da bir açık darbe demokrasi kazanımı olarak pazarlanırken, Türkiye’de 12 yıldır verilen demokrasi kavgası, yeni türden vesayet formatları reddedildiği anda birden suikasta maruz kalıyordu. Nasıl mı? Psikolojik savaşla... Yalan haberlerle, IŞİD ve EL Kaide ile ilişkilendirilerek, ülkedeki darbe girişimlerine göz kapanıp, nevi şahsına münhasır karmaşık iç süreçler “otoriterleşme/diktatörlük” şeklinde sunularak.
Ortadoğu’da El Kaide, IŞİD, Boko Haram gibi komplikasyonları, Batı’nın ve İsrail’in işlediği bunca insanlık suçu, siyaset mühendislikleri, milyonlarca insanın hayatına mal olan işgalleri, yazgı haline gelen ağır sefaleti konu etmeden, sadece İslam’ı tartışarak sorunsallaştırmanın kendisi aleni bir ikiyüzlülük ve ırkçılıktır.
Burada İslam ülkelerinin ve siyasetin vs. eleştiriden muaf, pirüpak olduğunu iddia ediyor değilim. Zaten hiçbir kesim için bu iddiada bulunulamaz. Ancak, bu operasyonu sorgulamadan satın almaya hele dindarların içinde dahi o kadar hazır olanlar var ki, stratejinin ustalığına şapka çıkarmak zorunda kalıyorsunuz.
Yani, ya ağır baskı altında suçlamaları içselleştirerek ezilip büzüleceğiz, ya da mağduriyet romantizminin, atarlı hallerle içe kapanmanın huzur veren retoriğine teslim olacağız. İkisi de öngörülen/arzulanan tepkiler zaten.
Rüzgâr ekilince fırtına biçiliyor. Üstelik bu tür eylemleri yapanların bile, gerçekte kimler tarafından yönlendirildiklerini bilmesi imkânsızdır. 1978 yılında, SSCB’nin Afganistan’ı işgal etmesini teşvik için ABD Taliban’ı Sovyet yanlısı hükümete karşı destekleme kararı almıştı. Jimmy Carter’ın güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski, yıllar sonra bir röportajda şöyle diyordu: “Hangisi daha önemli, işgal sayesinde SSCB’nin on yıl içinde çökerek Doğu Avrupa’nın özgürleşmesi mi, yoksa Taliban’ı desteklemiş olmamız mı?”
Sorun, artık bu türden bir real politik anlayışının yarattığı şiddetin Ortadoğu, Afrika veya Asya’nın derinliklerinde sınırlanamıyor oluşudur. İslamofobi’nin kışkırtılması, Batı’nın asli mesuliyetini perdelemeye artık yetmeyecektir.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019