Markar ESAYAN
Beyaz Türk ve zenci Türk terimleri politik lügatimize yerleşti. Çünkü bir karşılığı var. Batıcılaşmanın kritik kavşaklarından olan Tanzimat ve Islahat fermanlarından itibaren ülkeye giren çelişkinin bugünkü safhasını yaşarken, karşı karşıya getirilen/gelen iki politik akımı anlatmak için oldukça işlevsel.
Öncelikle şu tesbiti yapalım. 1500. yıldan bir çizgi çekersek, kendisini o tarihten bugüne (doğal gelişimi içinde) getirebilen tek kültür Batı uygarlığı. Bu uygarlık o kadar parlak başarılar elde etti, rakipleri ile o kadar farklılaştı ve onları etkiledi ki, diğer uygarlıklar onun kötü birer kopyaları haline geldiler. Amazon ormanlarının derinliklerinde yaşayan yerlilerin üzerinde imitasyon Nike tişörtünü gördüğünüzde hissettiğiniz o kötü his buna dair.
Batı'nın her alanda yaptığı sıçramadan Osmanlı ve Türkiye'nin de etkilenmemesi beklenemezdi. Üstelik Osmanlı/İslam, Batı uygarlığının kurucu ötekisi idi. Onu diri tutan, ama yok edemeyen, kapsayamayan bir tehdidi/karşıtlığı ima ediyordu. Eğer Avrupa'da o dönemler “Türkler geliyor” alarmı olmasa, keşiflerin yaşanması, savaş ve tarım teknolojisinin ilerlemesi aynı hızda olmayacaktı muhtemelen. Bunun dışındaki bir diğer faktör, Avrupa'nın Osmanlı'nın en güçlü döneminde bile ona direnmek adına gücünün tamamını ayırmamış olmasıdır. Bu sayede artırılan para, enerji ve siyasi akıl modernitenin başlamasını sağlayacaktı.
Osmanlı'nın 16. Yüzyıl'da acı gerçeği fark ettiğini, ama Avrupa'nın yaptığı türden tarihe farklı bir tepkiyle yön veremediğini görüyoruz. Bu güçsüzlük ve panik hissinin ise çareyi Batı'yı taklit ederek bir kurtuluş şansı elde etme çabasını doğuracağı belliydi. Ve tabii bunu devleti yönetenler yapacak ve halka dayatacaktı.
Aslında Batı etkisinin ülkeye girdiği ilk tarihlerden beri toplu olarak batılılaştığımızı görmek lazım. Yani bugün Beyaz/Zenci Türkler zıtlığı, daha az/daha çok batılılaşmış olma meselesinden çok, politik gücün hangi ideolojik parantez içinde işlevselleştiği ve onu hangi kesimin sahiplendiğidir.
Bu çerçeve laiklik, sahiplenen kesim ise laikçi elitler olmuştur. Laiklik, ülke iktidarını imtiyazlı şekilde sahiplenen elit kesimin ideolojik zırhı olma fonksiyonuna sahiptir. Çünkü laiklik sayesinde, dindarlar keyfi şekilde merkezden/iktidardan uzak tutulabiliyor, zencileştiriliyorlardı. Gayrimüslimler ise, farklılığa kapalı ulus devlet milliyetçiliği ile tasfiye edildiler. Her ikisinin de oklar, yeni elitler olarak dindar olmayan ama Türk olan yeni modeli gösteriyordu.
Tabii bu tarihsel yer değiştirmeye Batılı yaşam biçimlerinin benimsenmesi de eşlik ediyor, ona kültürel bir derinlik katarmış gibi yapıyordu. Gerici sembollerin, alfabenin, fesin, yöresel, etnik kıyafetlerin fırlatılıp atılması, aslında bir toplumsal kesimin merkezden/tarihten kovulmasına işaret etti. Yeni elitlerden çok daha önce batılı yaşam biçimlerine adapte olan gayrımüslim Osmanlılar ise ırk engeline takılacaktı.
Oysa hep birlikte modernleşiyorduk. Dindarlar bu etkiden muaf değillerdi. Ama ne yaparlarsa yapsınlar laik klübe alınmayacaklardı, çünkü bu iktidarı halkla paylaşmak anlamına gelirdi. Bu manada laiklik, zaten ülkeye geliş biçimi ile sahip olmadığı evrensel anlamından iyice uzaklaştı, hep beyaz Türklere doğru yontan ideolojik bir tırpan haline geldi. O nedenle bu süreçleri anlatırken, Batılılaşma değil, Batıcılaşma, laiklik değil, laikçilik tanımını kullanıyorum.
Türkiye'de bu tarihsel süreç içinde karşı karşıya gelen iki ana akım, böyle şekillendi. Mesele laikler/dindarlar, Batılılar/Doğulular tanımlamasından çok, devlete ve onun tüm imkanlarına hangi kesimin sahip çıkacağı, kimin ise zenci rolüne mahkum olacağıydı. Bu 2000'li yıllara kadar kesintisiz bir şekilde Beyaz Türkler lehine ve zenci Türklerin aleyhine tezahür etti.
Bu sınıflamanın alt kümeleri vardı. İşte Kürtler, gayrimüslimler dindar Türklerle aynı kümedeydi.
3 Kasım 2002 tarihinde ülkeyi yönetmeye başlayan AK Parti, Erdoğan ve dindar tabanın ortaya çıkışının kökü bu 200 yıllık çelişkide aranması gereken tarihsel bir olaydır. Politik güç elde etmek isteyen bir toplumsal kesim AK Parti'nin doğuşunu sağlamış, güçlü liderlik ile Milli Görüş tabanı büyüyerek tüm zencileri içeren, onları alıp merkeze taşıyan bir siyasi fenomen haline gelmiştir.
AK Parti reformlarının beyaz Türklerin aleyhine olmadığı gibi Türkiye'ye çağ atlatması “hafifletici neden” değildir. Hatta bu durum beyaz Türk burjuvazisinin sinirlerini daha da bozmaktadır. Çünkü kurucu babaların onlara anlattığı hikayeye göre, Osmanlı dindarlar ve din yüzünden batmıştı ve onlardan iyi, rasyonel bir şey çıkamazdı. Ama seksen yılda ülkeyi batıran beyaz Türklerin tüm enkazını/suçlarını/pisliğini temizlemek de zencilere (Erdoğan/AK Parti) düştü. Bunun takdir görmesini beklemek, normal şartlarda anlamlı olabilir; ama elitler tüm ülkenin sahipliğini kaybederken, tüm ülke vatandaşlarının kazanıyor olmasının teselli edici bir yanı yoktur.
Erdoğan'ın bu kadar ağır bir depresyon nedeni ve nefret sembolü olmasının nedeni onlara anlatılan kurucu hikayenin yalan olduğunu hatırlatmasıdır. Büyük anlatı çökmüştür. Zencilerin başarısı beyazların başarısızlığı, zencilerin kazancı beyazların kaybı gibi hissedilmektedir.
Bu hikayenin tersine dönmesi için PKK'lı, cemaatçi veya DHKP-C'li dahi olabilirler, ülkenin bölünmesine, içsavaşa razı olabilirler.
Çünkü ahlaki olmayan bir üstünlüğün kaybı gayriahlaki tepkiler doğuracaktır.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019