Markar ESAYAN

CHP kimin elinde kalacak?
9.02.2017
1300

 Belki gözden kaçmış olabilir. Ancak sözde “sol” ve “liberal” birtakım yazar “militan demokrasi” konusunda epey kalem oynatır oldular. Bunlar “millet-halk” ayırımına giderek, milletin genel olarak sürü içgüdüsüyle sağ iktidarlara oy verdiklerini, ekonomik rüşvetlere kandıklarını, onların ise “nesne değil özne olan halkı” temel aldığını, ezilen sınıfları sermayeye karşı savaş vererek savunduklarını iddia ediyorlar.

Bu iddialar ile zemini döşedikten sonra, “cahil milletin” iktidar yaptığı sağ iktidarı (Erdoğan’ı), bilinçli ama dağınık halde olan halkı tahkim ederek alt edebileceklerini öne sürüyorlar. (En sofistike hali değil, ama gerçek bir bölücülük bu.)

Buraya kadar aynı ezberlerle gelen bu yazarlar, çözüm önerisinde ikiye ayrılır gibi duruyorlar. Birinci grup, son halkoylamasında yüzde 49.6 oranında “hayır” veren kitleyi, 2019 seçimlerinde siyasi olarak tahkim etmenin yollarına bakılması gerektiğini ifade ediyorlar. Diğer kısım ise, artık siyasetin dağıldığını, siyasetten bir çözüm gelemeyeceğini, bu yüzden de “halkın” demokratik öfkesinin sokağa yansıması gerektiğini söylüyorlar.

Tabii, her iki grup arasında dirsek payı mesafe ya var ya da yok. Hangi teori tutarsa orada ittifak yapacaklarını öngörmek zor değil.

Bu bayat teorileri yeni duyuyor değiliz. Bir ara adına kanarak Mouffe-Laclau’nun “Radikal Demokrasi” teorisine sarılmışlardı. Ancak o teoride şiddet kesinlikle dışlandığı için ve Mouffe da Türkiye’ye geldiğinde “Ben Türkiye’de diktatörlük görmüyorum” türünden laflar edince, sokak şiddetini demokrasiyle buluşturup onu meşrulaştıran “militan demokrasi” teorisine sarıldılar. Esasen bu teorinin Batı değil, Doğu’da renkli devrimler için saygınlık kazandırmak adına piyasaya sürüldüğünü söylemek mümkün.

Şiddeti meşrulaştıran bu yazılar boşuna yazılmıyor. Durum daha çok CHP ile ilgili. Kılıçdaroğlu’nun sokağa daveti zayıf bulunmuşa benziyor. Ona kızılmasının sebebi Hayır’ın kaybetmesinden çok, 16 Nisan gecesi itibarıyla neden sokakların karışmadığıyla ilgili.

Baykal da nefret çeken isimlerden. 2019 seçimlerini ve adayları tartışmaya açmasının halkoylamasına meşruluk kazandırdığı ifade ediliyor. “AİHM’den bir sonuç çıkmayacağı kabul edildikten sonra, şurada iki sene kalmış seçimlere hazırlanılmayacak da ne yapılacak?” sorusu sorulmuyor.

Çünkü mesele siyaset değil.

CHP’de bundan sonra ne olacaksa, siyaset ve şiddet yanlıları arasındaki mücadelede vuku bulacak gibi. Bir kısım, siyasetin Türkiye’de tükendiğini benimseterek seçmenleri daha da depresyona sokmaya, sokağa çıkmaya hazır hale getirmeye çalışıyor. Bu durumda, ne kadar grotesk, eklektik de olsa, her şeye rağmen siyasetle Erdoğan’ı yenmeye çalışmak meşru olandır. Siyasi yolu tercih konusunda CHP’de anlamlı bir hareket ortaya çıkar mı, o da henüz kuşkulu. Kılıçdaroğlu ön almak için daha da sertleşebilir.

Şu anda “fikri” düzeyde medyada ve hamle olarak partide eşgüdümlü bir hareketlenme var. CHP’nin daha da marjinaleşmesi ile yeni sistemde daha anlamlı bir muhalefet yapması arasında bir yol ayrımı söz konusu.

Burada en kritik yanlışlık en temel kabülde yatıyor. Yani CHP seçmeninin sokağa çıkma istekliliği olduğu konusunda. CHP’li seçmen mutsuz ve öfkeli olabilir ama siyasi başarı değil, sokak çatışması, kaos temenni ettiklerini hiç zannetmiyorum. O yüzden kutuplaşmanın artması tek dilekleri.

Bir diğer yanlış kabul de yüzde 48.6’nın CHP’ye akacağını hayal etmek. Gezi’yi de, halkoylaması sonuçlarını da kendi temennilerine göre analiz ediyorlar. Maksatları siyaset olmadığı için tüm fırsatları da heba etmekte mahirler.

İnsanlara siyasetin çözüm yolu olmadığını benimsetmek kadar büyük bir savrulma, ülkeye bundan daha büyük bir kötülük olamaz.

Umalım ki bir mucize gerçekleşsin ve CHP’de akl-ı selim kazansın. Çünkü her halükarda demokrasi dışı hiçbir hamle sonuç vermeyecek.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar