Markar ESAYAN

Hep aynı şablon...
13.08.2012
3903

 Suriye trajedisinde Esed karşıtı tutuma sahip olanlar ile Esed’ci bir kısım yurdum insanı arasında, Yetmez Ama Evet döneminde yaşananların aynısı tekrarlanıyor. Esed’in gitmesini isteyenler, bundan sonra muhaliflerin veya El Kaidecilerin yaptığı tüm suçlardan mesul olacaklar.

Bu şablona uyan bir sürü örnek verebilirim.

AK Parti’nin linç edilmesine karşı çıkarsın, aynı şablon.

Darbeler arasında hiyerarşi kurmazsın, aynı şablon.

Başörtülülere yapılan haksızlığa karşı çıkarsın, aynı şablon.

Dersin ki, şike var ayıp olmuyor mu, aynı şablon.

Hep bir ama’ları vardır; itiraza itiraz edemezler pek; neyine edecekler ki! 15 ayda 20 bin sivil öldürmüş bir katili mi savunacaksınız açık açık. Ya da, işime öyle geliyor, darbeciyim mi diyeceksiniz? Başörtüsü takan kadınları ikna odalarına alınmasını mı savunacaksınız? Yok, o kadar da değil. O lüks, Cumhuriyet’in ilk yıllarından 90’ların sonuna kadar yaşandı ama, şimdi daha estetik ve latant bir tavır almak gerekiyor içimizdeki ırkçıları gizlemek için.

2007’de muhtıraya, yargı darbelerine, AK Parti’ye kapatma davalarına karşı çıkarken, sanki Erdoğan’ı nüfusumuza geçirdik! Hayatı boyunca yapacağı her şeyi öngörüp öyle karar vermeliydik. Esed’e karşı çıkarken de, muhaliflere gönül vermiştik, onların Suriye’ye İsveç tipi bir demokrasi getireceklerini düşünüyorduk veya zaten satılmıştık. Emperyalistlerin oyununu görüp, bunun için 20 bin kişinin boğazlanmasına ses çıkarmamak daha doğru olurdu. Şeriatla bin yıl geri gideceğimize, darbeyle elli yıl gerileyelim mantığı, hiçbir fark yok.

Öcalan barış için bir manivela gibi kullanılabilir diye düşünür, müzakerelerde İmralı yer alsın diye de yazarken, bir çocuk daha ölmesin düşüncesiyle değil, Öcalan’ın Mandela olduğunu zannettiğimizdendi bu tavrımız.

Hep aynı şablon.

Hep aynı tembel ve ahlaki olmayan duruş. Risk almayan, alaycı, güya ironik, ama aslında sadece kendi menfaatini düşünen kötücül bir kafa yapısı. En çekilmezi ise tembel, yeni bir şey üretmiyor.


Esed katliam yapıyorsa karşı çıkarsın. Barış mümkünse şeytanla bile masaya oturursun. Haksızlığa uğrayanın kimliğinden bağımsız olarak onun yanında yer alırsın. İlkeli duruş budur.
 Sonra önüne başka bir sorun gelir. Özneler değişir; sen yine kendi ilkelerinle aynı duruşunu bu kez yeni meselede gösterirsin.


Şimdi mesela AK Parti’nin, Başbakan’ın bir sürü yanlışını eleştiriyoruz. Esed yıkıldıktan sonra yerine geçecek olanlar cinayetlere devam ederlerse, Esed için ne yazdıysak onu yazarız yine.

Bunun neresini anlamak zor ben hiç anlayamayacağım.


AK Parti kendisine yapılanları bugün başkalarına yapıyor. Yeniyi inşa etmek yerine, eskinin içine yerleşiyor. Totaliter, tekçi, hoşgörüsüz bir dünya algısı her yanından sırıtıyor. Uludere’den sonra ikinci büyük golü Suriye’de düşen F-4 jetiyle yediler. İlk günden beri bu olayda bir gariplik olduğunu yazdık. Ama hükümet haklı olduğu pozisyonda nedense bir yalanın arkasında durmaya çalışarak kendisini rezil etti.
 Ama bunu yazınca Erdoğan’ın linç ettiği bizler oluyoruz. Sedat Selim Ay meselesinde de aynısı. Kibir ve dediğim dedimcilik. Hata yaptığını kabul edememe hastalığı. Böylelikle hasar daha da büyüyor sürekli.


Başbakan’ın gözde gazetesi Akit, bir grup gazeteciyi manşet manşet hedef gösteriyor. 28 Şubat’ta darbeci generallerin yaptığını, şimdi bu tetikçiler yapıyor.
 Yine Şemdin Sakık’ı kullanıyorlar. Bu insanlar PKK’lı diye afişe ediliyorlar. Danıştay üyelerinin de resimlerini böyle çarşaf çarşaf yayımlamışlar, Ergenekoncuların yapacağı ve sorumluluğu Müslümanlara atacakları operasyonlara katkı sağlamışlardı. Nasıl bir külüstür, ahlaksız kafadır, anlamak mümkün değil.

Türkiye bir değişim sarmalının içinden geçiyor ve tozlar yerine oturana kadar da birçok gariplik yaşayacağız. Bu toz dumanda, insanı insan ve gerçek muhalif tutan şey evrensel ilkelerdir. Haksızlığı kimin ve kime yaptığına bir an bile takılmadan, aklın ve gücün yettiğince sessiz kalmaz mücadele edersin. Bu arada, sorunlar sorunlu alanın dışına çıkmadan çözülemeyeceği için, eskinin paradigmasını tamamen terk edersin. Amacın iktidarı devralmak, çeşmenin başına biraz da ben geçeyim değilse bu böyledir.

Ama görülüyor ki, geçmişin zor günlerinde yaşadığımız en büyük kayıp, vicdan, akıl ve ahlak muvazenemiz olmuş. Devreler karışmış. Herkes kendi mağduriyetini önemsiyor. Başkasının hakkını savunmanın aslında kendi hakkımıza sahip çıkmanın en etkili yolu olduğunu unutmuşuz.

Tehlike ânında herkesin eli yine şiddet butonuna gidiyor. Hele mağdurun öfkesi, bazen mağdur edeninkini aratıyor. Bu esnada oluşan geniş bir rant alanında yer kapmak isteyenler ise, sahiplerinin önünde sürekli ihtirasla zıplıyorlar en yağlı kemik için.


Ahmet Altan, “Allahtan bu ülkede kötülüğe eşdeğer bir akıl yok” demişti. Tarihî bir sözdü. Ama bazen düşünüyorum da, kötülüğe eşdeğer bir akıl ile daha mı dürüstçe mücadele ederdik acaba?

Bilemedim doğrusu.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar