Mesut YEĞEN
Devletlerarası ilişkilerin son yüz elli senesini önce İngiltere - Rusya ardından da ABD - SSCB/Rusya ihtilaf ve dengesi kadar kökten şekillendiren başka bir faktör galiba olmadı, özellikle de Avrupa ve Ortadoğu civarında. Türkiye ve Ortadoğu’yu bir diğerine bağlayan Kürdistan’da da durum benzer. Kürdistan ve civarındaki devletlerarası ilişkiler son yetmiş senedir ABD - SSCB/Rusya dengesinin oluşturduğu büyük şemsiye altında şekilleniyor. 1. Dünya Savaşı’nın ardından oluşan Osmanlı Kürdistan’ının üçe bölünmesi ve Kürdlerin mensubu olduğu dört ulus devlette birden temel haklarından mahrum edilmesi durumu, başka bir deyişle ‘Kürdistan statükosu’, 2. Dünya Savaşı’nı takip eden elli yıl boyunca bu şemsiye sayesinde devam etti. İran, Türkiye, Irak ve Suriye, aralarındaki onca ihtilafa rağmen, hakkını hukukunu tanımadıkları Kürdleri bir büyük cenderede tutmayı tam da bu şemsiye sayesinde becerebildiler.
Kürdistan statükosu
1. Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan ve ABD - SSCB şemsiyesinde sürdürülebilen ‘Kürdistan statükosundaki’ ilk büyük değişiklik de, malum, 1991’de, SSCB’nin çökmesinin ardından geldi. Irak Kürdistan’ı ve Irak Kürdleri bugünlerde tecrübe ettikleri ‘federal duruma’ SSCB’nin ABD’yi dengeleyebilir olmaktan çıkması sayesinde eriştiler.
ABD ve Rusya arasında bugünlerde kurulmaya başlayan ve 1991 öncesinin ABD - SSCB ilişkisini andırmaya başlayan ihtilaf ve denge Kürdistan statükosunda ikinci bir değişiklik yaratacağa, daha doğrusu, Suriye savaşı ile başlayan ikinci değişikliği hale yola koyacağa benziyor. ABD ve Rusya arasında yeniden kurulmaya başlayan denge Kürdistan statükosunun Suriye Kürdistanı kısmındaki durumu değiştirecek gibi görünüyor.
Peki ama nasıl? Cevabı tabii ki bilmiyorum. Ancak muhtemelen ne olabileceği hakkında biraz olsun spekülasyon yapabilmek için Suriye Savaşı’nın ana momentlerini hatırlamak gerekiyor.
Suriye savaşı ve Rojava: İki ileri bir geri
Arap Baharı Suriye’ye vardığında oluşan ilk manzara ABD’nin yerkürenin tek efendisi olmak yolunda kuvvetli bir adım daha atmak üzere olduğunu gösteriyordu. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar tarafından desteklenen Sünni muhalefet, önce SSCB’nin, ardından Rusya’nın ve tabii ki İran’ın müttefiki olmuş Suriye’yi ABD ‘etkisindeki’ Sünni dünyanın bir parçası kılacak gibiydi. Suriye Savaşı’nın bu ilk aşamasında rejimle Sünni muhalefet arasındaki çatışmanın dışında kalan Suriye Kürdleri (PYD) bulundukları dört yerde idareyi ele geçirmekten ve çatışan taraflara bulaşmamaktan oluşan bir pozisyon aldı. Kürdistan statükosundaki ikinci değişim böyle başladı.
Ne var ki, gerek Türkiye’nin İhvan merkezli çizgiye ağabeylik ederek Şam’dan Tunus’a bölgesel liderlik etme hayallerinin peşine düşmesi, gerek Mısır’da İhvan iktidarının yarattığı ‘hayal kırıklığı’, gerekse de Sünni muhalefetle Kaide ve IŞİD arasındaki geçişkenlik ve tabii ki İran ve Rusya’nın rejim adına gösterdikleri sert direnç ABD’nin ve Avrupalı müttefiklerinin Suriye’ye bakışını değiştirdi. İran ve Rusya’nın Suriye’yi kolayca teslim etmeyeceğinin belli olması ve üstüne Sünni muhalefetin Selefi - Cihadist bir siyaseti büyütmeye başlaması, ABD ve Batılı müttefiklerini bir yandan kökten rejim karşıtlığından ve Arap Baharı’ndan uzaklaştırdı bir yandan da Suriye Savaşı’nın üçüncü aktörü PYD’yle yakınlaştırdı.
Ancak, ABD’nin Suriye siyasetinde yaptığı bu revizyona başta Türkiye olmak üzere Suudi Arabistan ve Katar gibi sahadaki müttefikleri eşlik etmedi. ABD ve müttefikleri arasındaki bu akortsuzluk ABD ve Avrupa nazarında Suriye Kürdleri’nin yıldızını giderek parlattı. IŞİD ve cihatçıların saldırılarına başarıyla karşı koyan PYD/YPG, Suriye Savaşı’nın bu ikinci safhasında Haseke’den Afrin’e kesintisiz bir Rojava, Akdeniz’e erişen bir Suriye Kürdistanı ‘fırsatını’ gördü. Türkiye’nin ABD ve Avrupa’yla akortsuzluğu Kürdlerin Suriye’deki değerini yükseltmiş, Kürdler Suriye Savaşı’nın başlarında hayal bile etmedikleri bir ‘fırsatla’ karşılaşmıştı.
Durumun herkes için olduğu kadar Kürdler için de değiştiği Suriye Savaşı’nın bugün içinde olduğumuz üçüncü safhasına bu arka planla ulaşıldı. Türkiye, uzunca bir zaman ABD’yle akortsuzlukta ısrar ettikten sonra, Arap Baharıyla birlikte peşine düştüğü İhvan’a önderlik etmek hayalinin Suriye’nin kuzeyinde yeni bir Kürdistan’ın önünü açtığını fark edince Suriye siyasetini baştan aşağı değiştirmeye koyuldu. 2015’ten başlayarak Suriye siyasetindeki ana hedefini yeni bir Kürdistan’ın oluşmasını engellemek olarak tayin eden Türkiye önce İhvan çizgisine önderlik hayalinden vazgeçti ardında da IŞİD’e savaş açtı. Ne var ki, Türkiye’nin bu büyük revizyonu Kürdlerin Suriye’deki pozisyonunu geriletmeye ve Batı nazarındaki konumunu değiştirmeye yetmedi.
Bunun üzerine Türkiye Suriye’de yaptığı revizyonu daha da büyüttü ve İslamcı müttefiklerini ortada bırakıp kırk senelik müttefiki ABD’yle papaz olmak pahasına Suriye’de bir ara boğaz boğaza geldiği Rusya’nın pozisyonunu desteklemeye başladı. Bu büyük revizyon Suriye Savaşı’nın üçüncü safhasına damgasını vurdu. Üçüncü safhanın bugüne kadarki gidişatı Türkiye’nin bu büyük manevrasının işe yaradığını gösteriyor. Suriye’deki hedefini yeni bir Kürdistan’ı engellemeye çekmiş olan Türkiye, yaptığı bu büyük manevra sayesinde Haseke’den Afrin’e kesintisiz Rojava ihtimalini ortadan kaldırmış görünüyor. Netice: Türkiye’nin büyük manevrasıyla beraber ‘kesintisiz Rojava fırsatı’ artık yok ve Haseke, Kobanê, Afrin ve Halep’teki Kürd idarelerinin geleceği de belirsiz.
Bütün bu resim Suriye Kürdleri’nin ve Suriye Kürdistanı’nın son birkaç yıldaki akıbetini şekillendiren Suriye Savaşı’nın ana momentlerinin Türkiye’nin Suriye siyasetindeki zikzaklarca şekillenmiş olduğunu göstermekle birlikte şu ortada: ABD ve Rusya arasındaki ihtilaf ve dengenin seyri bütün bu hikayeye arka plan oluşturuyor. Türkiye’nin Suriye’ye bölgesel liderlik hayalleriyle dalması da, Kürdlerin bulundukları dört yerde iktidarı ele geçirmesi de, ABD’nin Ortadoğu’da Rusya yokmuşçasına hareket etmesine bağlı olarak gerçekleşti. Rusya’nın yeniden sahne alması ise bir yandan Türkiye’nin ABD tarafından da hoşlanılmayan bölgesel liderlik hayalini bitirirken, beri yanda da Kürdlerin sahadaki değerini yükseltti ve ‘kesintisiz Rojava fırsatını’ üretti. Öte yandan, Rusya’nın Suriye’de ve Ortadoğu’da eski dengeleyici konumuna kavuştuğunun belli olması İslamcılık ve Kürdistan siyasetlerinde ABD tarafından ‘yalnız bırakılan’ Türkiye’nin önünde yeni bir hareket alanı açtı ve Türkiye Rusya’ya yakınlaşarak ‘kesintisiz Rojava fırsatını’ ortadan kaldırdı.
Akıbet
ABD Rusya dengesinin bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da Suriye Savaşı’nın ve Suriye Kürdistanı’nda olan bitenin arka planını oluşturmaya devam edeceğini tahmin etmek zor değil. ABD’nin yerkürenin efendisi göründüğü bir zamanda başlayan Suriye savaşıyla önü açılan Kürdistan statükosundaki ikinci dönüşüm Rusya’nın Ortadoğu siyasetine büyük dönüşüyle beraber yeni bir faza girmiş görünüyor. Belli ki Kürdistan statükosu, iyi ya da kötü, bundan böyle yeniden kurulan ABD Rusya dengesine tabi olarak değişecek. Ancak şu da belli: Bu yeni fazda Kürdistan statükosunun iki parçası, Irak ve Suriye Kürdistanı’nın kaderleri bir diğerine irtibatlanmış durumda. KDP ve PKK ve IŞİD gibi yerel aktörler kadar İran ve Türkiye gibi bölgesel aktörlerin ve ABD’nin son dönemdeki tasarrufları Irak ve Suriye Kürdistanlarını bir diğerine teğellemiş durumda. Bu durum, ABD ve Rusya arasındaki dengenin bundan sonraki seyrinin Irak ve Suriye Kürdistanı’nı, aynı biçimde değilse de, eş zamanlı olarak etkileyeceğine işaret ediyor.
Peki, ABD ve Rusya arasında yeniden kurulmuş görünen denge Suriye savaşıyla başlayan Kürdistan statükosundaki ikinci büyük değişimi muhtemelen nasıl çerçeveler? ABD’deki başkanlık değişimi şimdilik her şeyi epey belirsiz kılıyor olmakla beraber ihtimaller çok değil.
Evvela şu olabilir: Rusya’nın ABD’yi (Ortadoğu’da ve) Suriye’de dengeleme eğilimi kuvvetlenerek ve Irak’a yayılarak devam edebilir ve Trump başkanlığındaki ABD Rusya’nın bu dengeleme hamlesini şu ya da bu hesaba binaen sineye çekebilir. Rusya’nın Suriye ve Ortadoğu’daki bu yeni konumunun ABD tarafından kabul edilmesi, Irak ve bilhassa Suriye Kürdlerini şimdikinden daha dezavantajlı bir yere çeker, burası açık. Olacak gibi değil ama olur da ABD, Rusya’nın dünya siyasetindeki yeni durumunu kabul etmek adına Suriye Kürdlerini Türkiye ve rejime, Irak Kürdlerini de Rusya’nın bugünlerdeki müttefiki İran ve Türkiye’ye karşı savunmasız bırakırsa, hem Irak hem de Suriye Kürdleri bugünkü hayallerini bir tarafa bırakmak zorunda kalır. Lakin, ABD’nin Türkiye ve İran’ı çok memnun edecek bu hamleyi yapması, sahayı bu kadar Rusya’ya terk etmesi çok kabil görünmüyor. Kaldı ki, ABD bu hamleyi yapsa bile, Rusya’nın Irak ve Suriye Kürdlerini İran ve Türkiye’nin insafına terk etmesi zor, çünkü Rusya, İran ve Türkiye karşısındaki bütün kozlarından feragat etmek istemeyecek kadar emperyal vizyona sahip bir devlete benziyor. Lakin, bugün olmaz görünen olur da, ABD Kürdlere ilgisini kaybeder Rusya da Irak ve Suriye Kürdlerini Türkiye, İran ve Suriye’nin insafına bırakırsa, olacak olan Irak ve Suriye Kürdlerinin, KDP ve PKK’nin yakınlaşmasıdır. Dolayısıyla, ABD - Rusya dengesi, Rusya’nın Ortadoğu’daki yükselişinin ABD tarafından sineye çekilmesi biçiminde seyrederse, Irak ve Suriye Kürdleri bir yandan eldekinden olmaya, bir yandan da bir diğerine yaklaşmaya başlayabilir.
ABD - Rusya dengesinin seyrinde daha muhtemel ikinci ihtimalse şu: ABD, Rusya’nın bölgedeki yeniden yükselişine karşı koyabilir. Bu durumda Kürdistan statükosundaki ikinci değişim ABD’nin bu karşı koyma siyasetine Türkiye’nin nasıl tepki vereceğince şekillenir. Türkiye’nin bu siyasete vereceği tepki Irak ve Suriye Kürdistanlarındaki mevcut istikrarsızlığın katmerlenerek sürmesine de yol verebilir, Kürdistan’daki ikinci statüko değişikliğinin Türkiye’nin tahammül edebileceği bir çerçevede gerçekleşmesine de.
Keza, Türkiye’nin vereceği tepki KDP ve PKK/PYD hatlarını ortaklaştırıp ABD’nin çekim alanında da toplayabilir, PKK/PYD hattını KDP hattı karşısında ikincilleştirebilir de.
ABD, Rusya’nın bölgedeki yükselişine engel olmak ister de Türkiye de ‘eski güzel günlerde olduğu gibi’ ABD yörüngesinde hareket ederse, Suriye ve Irak Kürdistanı’ndaki değişim Türkiye’nin tahammül ettiği bir çerçeve içerisinde gerçekleşir ve PKK, KDP hattı karşısında ikincilleşir. Ama olur da Türkiye ABD’yi Rusya karşısında desteklemezse, aralarındaki ihtilafları geride bırakan Irak ve Suriye Kürdleri ABD’nin prestijli müttefikleri olabilir ve Kürdistan statükosundaki değişim bu ortaklaşma çerçevesinde gerçekleşmeye koyulur.
Üçüncü bir ihtimalse, ABD ve Rusya’nın bir diğerinin sınırlarını tanıyan bir Ortadoğu siyaseti geliştirmeye koyulmaları olur. Selefi cihatçılığı büyütmekten ve yıkıcı olabilecek bir ABD - Rusya çatışmasından sakınmak arzusu ABD ve Rusya’yı Ortadoğu’da bir diğerinin tahammülünü zorlayan işler yapmaktan alıkoyabilir. Bu durumda Kürdistan statükosundaki ikinci değişimin yön ve mahiyetini İran ve Türkiye gibi bölge ülkelerinin tayin etme kapasitesi iyiden iyiye azalır. Tayin edici olan ABD ve Rusya ‘ortak aklı’ olur. Bu durumda, Kürdistan statükosundaki ikinci büyük değişim, çok muhtemelen, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunduğu ve lakin Irak ve Suriye Kürdlerinin hakkının hukukunun daha sağlam temellere yaslandığı bir çerçevede gerçekleşir.
Hülasa, 1. Dünya Savaşı sonrası oluşan Kürdistan statükosundaki ikinci büyük değişim, ilki gibi ABD - Rusya dengesinin seyrince çerçevelenecek görünüyor. Her nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin, bu ikinci değişiklik İran ve Türkiye’de akisler üretip, Kürdistan statükosunda bir üçüncü değişikliği teşvik edebilir. Öte yandan, ABD - Rusya dengesindeki değişimlerin İran ve Türkiye’yi etkileme kapasitesi bu iki ülkenin kadim imparatorluk geçmişleri ve güçlü alt-yapısal iktidarları sebebiyle muhtemelen daha az olur. (IMPNews)
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları




























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2025
5.09.2025
24.08.2025
9.08.2025
19.07.2025
13.07.2025
29.06.2025
15.06.2025
1.06.2025
18.05.2025