Metin Gürcan
Alaaddin’in Lambası misali bir cin çıksa karşıma ‘Dile benden ne dilersen!’ dese veya 23 Nisan olsa da beni Türkiye’nin en güçlü koltuğuna oturtsalar ve bu gücü kullanma yetkim olsa acaba ne dilerdim, ne yapmak isterdim?
Aslında dilenecek ne çok şey var. Hani güvenlik analistiyim ya, mesela:
-Türkiye’de, hatta tüm yer kürede PKK’nın tüm bileşenleri ile birden buharlaşıvermesini dileyebilirdim,
-Sınırlarımıza aşırıcı Selefi akımların neden olduğu şiddetin ve radikalleşmenin içinden geçemeyeceği fikirsel güvenlik duvarları inşa etmeyi dileyebilirdim,
- Binlerce insanı zehirleyen, onları vicdanları ile ‘yalancı/ütopik’ misyonu arasına sıkıştıran Fethullah Gülen’in ABD tarafından iade edilmesini, hatta bu yetmez; onun hiç doğmamasını ve böylece önce gücün şehvetiyle şimdi de giderek büyüyen mağduriyetlerle devletimizi ve toplumumuzu için için çürüten FETÖ belasının hiç yaşanmamasını dileyebilirdim,
- Veya aslında her bir teröristi teker teker ‘etkisiz hale getirmek’ için güvenlikçi yaklaşımlara ve askeri güce odaklanmak yerine bataklığı kurutmak için genetiğe odaklanıp, Türkiye düşmanlığını tedavi eden, tedavi mümkün değilse riskli kişiyi ‘etkisiz hale getiren’ bir hap geliştirebilirdim, bu sayede en ‘ön alıcı’ şekilde terör belasını kökten çözebilirdim,
- Ya da dünyanın en ‘güçlü’ ordusuna sahip olmayı (artık gücü nasıl tanımlıyorsak) dilerdim. Sonra da al-Bab’ın şu dakika, Musul’dan ve Raqqa’dan önce düşüvermesini dileyebilirdim ki namımız küreselde yürüsün,
- Veya bana göre Türkiye’deki terörün en önemli dip faktörleri olan genç işsizlik, hızlı ve kontrolsüz kentleşme, zengin ve fakir arasında artan makas, hayattaki sosyal ve siyasal mümkünatların sayısının azalması, toplumsal empati eşiklerinin tahkimi, eğitim ve radikalleşme gibi yapısal sorunlara eğilir, bu dip faktörleri toptan yok etmeyi dileyebilirdim,
- Aslında aynı anda hem Putin’i hem de Trump’ı Türkiye’nin taraf olduğu konularda hep Türkiye’nin çıkarlarını gözetecek kararlar almaları için efsunlamayı dileyebilirdim ki 2017’de buna çok ihtiyacımız olacak,
- Hatta sürekli Tatar Ramazanlık yapıp ‘Üst Aklın’ oyununu bozmak, ama bozarken de hem kurumsal hem de toplumsal fay hatlarımıza enerji yüklemek yerine, bölgemize hatta yer küreye bir ‘demokrasi/huzur/refah adası’ olduğumuzu, çoğulculuğumuzla, kapsayıcılığımızla ve tüm renklerimizle haykırmayı, böylece sürekli direne direne oyun bozmak yerine kendi oyunumuzu kurmak, kendi senaryomuzu yazmak, ilham kaynağı model bir ülke olmak, ‘Üst Akıl’ın üzerinde hiç bir etkisi olmayan ‘daha üst akıllı’ bir ülke olabilmeyi dileyebilirdim.
Ama aslında bunların hiç birini dilemezdim biliyor musunuz? Çünkü yukarıda sıraladığım maddelerin hiç birisi şimdi aşağıda dileyeceğim şey kadar kritik önemde değil. Çünkü aşağıda dileyeceğim madde olmadan yukarıda bir çırpıda sıralayıverdiğim maddelerin hiç birini başaramayız.
Ne mi dilerdim? Bir TOPLU TÖVBE SEANSI, veya bir kitlesel öz-eleştiri, bir self-kritik, veya aslında bir günah çıkarma. Artık meşrebinize, hayat görüşünüze göre ne derseniz deyin.
Çünkü 21’nci yüzyıla o kadar hızlı girdik ki. Küresel, bölgesel gelişmeler, ülkemiz içindeki siyasi ve toplumsal gelişmeler. Tüm bunları ve de en önemlisi şu anki ‘DURUMU’ düşündüğümüzde bir toplu tövbe seansına ne çok ihtiyacımız var. Şu an içinde bulunduğumuz ‘durum’ yani ‘SONUÇ’ hepimizin ortak ürünü. Çünkü bu sonucu biz, hepimiz, el birliği ile yarattık.
Sonuç;
- Bazılarımıza göre bir mucize, sessiz bir devrim, bir başarı hikayesi, bir diriliş, zincirleri kırış, belki de ‘kaderin üstünde olan kaderin’ bize oynamamız için biçtiği ve aslında kaçamayacağımız büyük misyonun ilk aşaması,
- Bazılarımıza göre sadece son bir kaç yılda kötü yönetilmiş bir başarı hikayesi,
- Bazılarımıza göre ise küresel kapitalist müesses nizama ve Anglo-sakson emperyalist düzene karşı şanlı bir direniş, bir tam bağımsızlaşma, öze yani Kuva-yi Milliye’ye dönüş,
- Bazılarımıza göre ise tam bir fiyasko, 1990’lardan bile öncesine yani geriye gidiş, bir çürüme,
- Bazılarımıza göre Batı’dan ve onu temsil ettiği tüm değerler sisteminden, kurumsal çerçeveden büyük kopuş, savrulma ve yavaş yavaş ve acı çekerek yaşanan bir çöküş.
Aslında ‘sonuç’u yani mevcut durumu kimimiz bir sıçrama, uçuş, yükseliş, büyüme, gelişme yani kısaca bir devrimsel bir başarı hikayesi olarak tanımlarken kimimize göre çoktan dibi gördük, hatta dibe oturduk, hatta ve hatta dibe oturmak bile yetmedi şimdi hep beraber aldık kazma ve kürekleri dibi kazıyoruz ve daha da aşağıya iniyoruz.
İşte beni tam da korkutan bu. Yani aslında mevcut durumu tanımlayan bu iki yaklaşımın taban tabana zıtlığı ve bunun kitlesel düzeyde kabaca %50 - %50 gibi bir dengeye oturması. Yani mevcut durumu tanımlamada karpuz gibi ikiye yarıldık. Bir yarımız yeniden dirilerek uçuşa geçtiğimizi, diğer yarımız çöküş sürecinde giderek çürüdüğümüzü düşünüyor.
Ama bu her iki yaklaşıma da sinen ‘karamsar’ bir hava ülkeye hakim. Aslında Türkiye’nin uçtuğunu, kabuklarını kırdığını, zincirlerini kopardığını iddia eden en iyimser yorum bile günün sonunda ülkede siyasette, eğitimde, güvenlikte ve toplumsal dinamiklerde bazı şeylerin pek de iyi gitmediğinin farkında.
Peki ihtiyacımız olan ne? İhtiyacımız olan toplu bir tövbe seansı. Dedim ya gücüm olsa ‘Tövbe TV’ adında bir televizyon kanalı açar ve gönüllülük esası ile isteyen herkesi sadece ama sadece şu anki sonuca yaptığı veya yapmadığı şeylerle nasıl katkı sağladığını anlattığı bir imkan yaratırdım. Bu kanaldaki tövbe seanslarında:
- Kişilerin sadece kendileri hakkında konuşmasını şart koşar,
- Başkalarını ve onların yaptıklarını/yapmadıklarını konuşmasını yasaklar,
- En sonunda da ‘şu anki mevcut duruma’ yani sonuca ne yaparak veya yapmayarak katkı sağladığını net olarak belirtmesini isterdim.
Aslında ne kadar ihtiyacımız var toplu bir tövbeye. Mertçe, açık yüreklilikle, sadece ama sadece kendi hatalarımız ve neden olduğumuz sonuçlar hakkında konuşmaya.
Aslında milletçe, toplu bir şekilde tövbe seansı yapabilsek ve yeniden bir toplumsal kalp-akıl dengesi kurabilsek, kişisel/kliksel heves ve vehimlerimizden kurtulup ‘bağışlamayı’ ve ‘affedebilmeyi’ yeniden hatırlasak. Sonra birbirimize sarılıp saatlerce ağlasak. Hem ağlasak, hem ağlatsak. Aslında bu hınç, öfke yumağı içinde, yumruklarımızın en sıkı olduğu anda ağlamaya ne çok ihtiyacımız var. Keşke millet olarak önce toplu tövbe seansımızı yapıp, sonra hep birlikte ağla, birbirimize sarılarak ağlayabilsek. Sonra hep beraber göz yaşlarımızın altında yıkanıp, eskiden beri bizi kovalayan hayaletlerden ve ‘anın’ dayattığı yapışkanlıktan kurtulup gözümüzü geleceğe çevirebilsek.
‘Vatan’ dediğimiz şu güzel yeryüzü parçasında bu toplu tövbe seansına ihtiyaç duyan belki de milyonlar olmasına rağmen bu seansı başlatabilecek sadece ama sadece tek bir kişi var. Belki de onu ikna edebilmeyi dilemek en doğrusu. Acaba artık bunun için çok mu geç?
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları




















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.09.2021
9.09.2021
11.08.2021
5.04.2021
2.01.2021
16.03.2020
23.11.2019
31.08.2017
12.08.2017