Metin Gürcan
Yazının başlığı İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) tarafından yürütülen ‘Darbe Girişimi Sonrası Çatışma Çözümü ve Demokrasi Fırsatları Projesi’nin bir parçası olarak Türkçe ve İngilizce olarak yayınladığım raporumun adı.
Bu proje kapsamında Fuat Keyman ve Aysen Ataseven Bülent Aras, Pınar Akpınar ve Derya Berk, Senem Aydın Düzgit ve Evren Balta, Cuma Çiçek, Altay Atlı çok titiz ve güzel iş çıkartıp derinlemesine mülakatlar, çalıştaylar ve ikili görüşmelerle şekillenen çok sıkı, teknik, politize-popülarize olmayan raporlar hazırladılar.[i] 15 Temmuz sonrasında bir ‘hasar tespiti’ yapmak isteyenlere, devlet kurumlarının, sivil toplumun, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), dış politikamızın dönüşümünde ve Kürt meselesinde şu anda neredeyiz anlamak isteyenlere dipnotta sunduğum bu raporlara bir göz atmalarını şiddetle tavsiye ediyorum.
Şimdi size yazdığım rapordan kısa bir özet sunmak isterim. Yazı uzun olacak diye şimdiden hatırlatayım. Kafanız dağınıksa naçizane tavsiyem şimdi okumanız yerine yazıyı bir hafta sonu okuması olarak düşünün ve sakin sakin okuyun.
Devletin retoriği ve gerçekliği
Öncelikle 15 Temmuz askeri kalkışması, devletin gerçekliği (bürokrasisine sızılabilecek kadar savunmasız bir devlet) ile devletin retoriği (devlet elitlerinin sürekli olarak tekrarladığı güçlü devlet söylemi) arasındaki farkı gözler önüne serdiğini görmek gerekiyor. 15 Temmuz, Fethullah Gülen'in denetimi altında/ilham vermesiyle, dini duygularla harekete geçmiş/yalancı-ütopist gizli bir ‘şebekenin’ uzun yıllar ve bir strateji takip ederek, özellikle güvenlik bürokrasisine sızma girişimini ortaya çıkardı. Bu durumda, Türkiye, 15 Temmuz sonrasında devleti ve devletin güvenlik kurumlarını yeniden inşa etme sorumluluğu ile karşı karşıya. Soru basit: Türkiye devlet aygıtını ve ürettiği gücü gasp etmeye yeltenen başka bir 15 Temmuz’a nasıl engel olabilir?
Sivil-Asker ilişkilerinde tekelci sivilleşme çözüm mü?
Görünen o ki Ankara’daki karar alıcılarımız 15 Temmuz yaşanmaması için askerin sivil kontrolünü daha etkin hale getirmek maksadıyla yapılması gereken şeyin benim tekelci sivilleşme dediğim gücün güçlü bir sivil-seçilmiş makamda (cumhurbaşkanlığı) toplanmasını önceliklendiren bir yaklaşım içinde. Şimdi sivil-askeri ilişkileri ve güvenlik sektörü bu yeni anlayışa göre yeniden inşa sürecinde. Ama bu yaklaşım güvenliğin demokratikleşmesini yani gücün sivil aktörler arasında dağıtımını en azından ilk aşamada içermiyor. Askeri elitlerin elindeki gücün sivil aktör olarak sadece seçimle gelen yürütmenin başındaki seçilmiş cumhurbaşkanına ve onun atadığı kabineye aktarılması anlamına gelen tekelci sivilleşme, ordunun seçilen sivil cumhurbaşkanı tekelindeki sivil bürokratik yapı tarafından çok sıkı bir şekilde sivil kontrol altına alınmasını amaçlıyor. Bakalım bu tekelci sivilleşme sivil-asker ilişkilerinin demokratikleştirilmesi, hem Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) hem de yürütme üzerinde daha etkin bir denetleme-gözetim-dengeleme sistemi oluşturmak maksadıyla gücün seçilmiş cumhurbaşkanı ve kabinesi yanında diğer sivil aktörler olan parlamento ve komisyonları ile akademi, düşünce kuruluşları ve medya gibi aktörler arasında dağıtılmasını, bu sayede hem asker hem de yürütme üzerinde bir izleme-denetleme-dengeleme mekanizması kurmayı amaçlayan bir demokratikleşme hamlesine evrilecek mi? Bu sorunun cevabını sürecin sonuçlarını ya iyi ya da kötü şekilde hep birlikte tecrübe ederek göreceğiz.
Sivil-asker ilişkilerinde paradigma değişimi
Daha önce eş zamanlı askeri reformlar ve toplu tasfiyeler ile şekillenen 15 Temmuz sonrası ortamda, iki paradigma değişimi olduğunu vurgulamıştım.
- Bunlardan ilki, Türkiye'deki sivil-asker ilişkilerinin doğasında meydana gelen, askeri ile sivil dünyaların birbirinden bağımsızlaşarak askerin profesyonelleşmesine odaklanan Huntingtoncu yaklaşımdan, orduyu sivil topluma çapalayarak nihai durumda asker ile sivil benzeşmesini amaçlayan Janowitzci yaklaşıma doğru yaşanan geçiş.
Ordu artık daha parçalı kimlikli
- İkinci değişim ise, TSK’nın kurumsal kimliğinde meydana gelen ve tek parçalı (monolitik) bir kimlikten, çok sayıda ve birbirinden nispeten bağımsız mikro kimliğin oluşturduğu çok parçalı (polilitik) bir kimlik yapısına geçiş ki aslında bu yazımın ana konusu çok hassas yönetilmesi gereken bu ikinci paradigma değişimi. Çünkü 15 Temmuz sonrasında sivil-seçilmiş cumhurbaşkanlığı makamının hızla güçlenmesi, Genelkurmay Başkanlığı makamının ve TSK içindeki etkisinin hızla zayıflamasından kaynaklanan güç değişimi nedeniyle TSK’nın kurumsal kimliğinin tek parçalı bir bütünden (monolitik) çok sayıda ama nispeten birbirlerinden bağımsız mikro kimliğin oluşturduğu çok parçalı (polilitik) dönüşümüne sahne oluyor.
Burada, özellikle TSK’nın yeni çok parçalı kimliği;
- Askeri elitlerin değişime yönelik tutumları,
- Askeri elitlerin dünya görüşleri, siyasi eğilimleri ve küreseli okuma şekilleri,
- Kuvvet komutanlıklarının değişime yönelikleri tutumları,
- ‘Üst subaylar’ ve ‘genç subaylar’ arasındaki kuşak çatışması,
- TSK içindeki rütbe, statü, imtiyaz çatışmaları kategorilerine sunulan aktör tipleri ile açıklanabilir. Yeni dönemde TSK içindeki tek parçalıdan çok parçalıya doğru gelişen bu kimlik dönüşümünün hassas yönetimi önem kazanıyor. Bu konuyu birazdan açacağım.
15 Temmuz sonrasındaki risk faktörleri
Ama önce 15 Temmuz sonrasında devlet kurumları, Türkiye'deki sivil-asker ilişkileri ve TSK’nın kurumsal kimliğinin dönüşümü kapsamında karşılaşılan risk faktörlerini hemen sıralayayım:
- Sivil-asker ilişkilerinin giderek "Seçilmiş cumhurbaşkanlığı ile ordu arasındaki ilişkilere" daralması, sivil aktörler arasında seçilmiş cumhurbaşkanlığı makamının (özellikle referandum sonrasında) diğer sivil aktörlere kıyasla güç kazanmasından, askeri boyutta Genelkurmay Başkanlığı makamının hem TSK içinde hem de sivil muhatapları nezdinde gücünün zayıflamasından kaynaklanan güç transferinin yönetilmesi,
- Türkiye’de güvenlik konularında ve TSK’nın dönüşümüne odaklanan sivil entelektüel sermayenin çok düşük seviyede olması, askerlerin sivil yetersizliğini küçümsemesi, sivilin ‘askeri uzmanlığa’ hürmet etmemesi,
- TSK’nın giderek toplumdaki muhafazakâr kesim ile laik kesim arasındaki popüler, magazinsel ve siyasi tartışmaların merkezine kayması, bu nedenle teknik-akademik düzeyde yürümesi gereken tartışmaların hemen politize olması, bu politizasyonun TSK personelinin kuruma olan “örgütsel bağlılıklarına” olumsuz etkileri,
- 15 Temmuz sonrasında sivil-asker ilişkilerinin doğasını ve karakteristiklerini etkileyen askeri reformların gerekçeleri, niteliği, kapsamı ve yapılış hızı hakkında sivil elitler ile askeri elitleri arasındaki görüş farklılıkları;
- TSK içinde; değişim konusundaki tutumları açısından simbiyont, pragmatist ve reform yanlısı elitler, dünya görüşleri açısından Mukaddesatçılar, Ulusalcılar, Atlantikçiler ve Avrasyacılar arasındaki güç ilişkilerinin, kuvvet komutanlıkları arasındaki dönüşümün niteliği ve kapsamı konusundaki yaklaşım farklılıkların, üst subaylar ile genç subaylar arasındaki kuşak çatışmasının ve son olarak TSK içindeki rütbe personel arasındaki statü, imtiyaz ve hak farklılıklarının yönetilmesi için doğru personel temin ve yönetimi politikalarının belirlenmesi,
- TSK’nın yeni kurumsal kimliği ve stratejik kültürü, güvenlik bürokrasisi içinde dini ve milliyetçi referansların görünürlüğü, laiklik, ordunun dönüşümünün niteliği, kapsamı ve ideolojik arka planı, ABD yanlısı/ABD karşıtı duruş, NATO yanlısı/NATO karşıtı duruş gibi konularda farklılaşan dünya görüşlerine sahip askeri elitlerin kendi aralarındaki güç ilişkilerinin yönetimi,
TSK içinde çoklu (polilitik) kimliğe geçiş süreci
15 Temmuz sonrasında emekli askerlerle yaptığım derinlemesine görüşmeler ve mesleki tecrübem ışığında TSK içindeki çoklu (polilitik) kimliğe geçiş; askeri elitlerin değişime karşı tutumları açısından farklılıkları, dünya görüşleri-siyasi eğilimleri açısından farklılıkları, kuvvet komutanlıkları arası farklılıklar, üst subaylar ile genç subaylar arasındaki kuşak çatışması ve TSK içinde rütbe, statü ve imtiyaz çatışmaları gibi gösteren beş temel kategoride incelenebilir.
Değişime karşı tutumları açısından askeri elitler üç kategoriye ayrılabilir.
Simbiyontlar: TSK ile tek taraflı (asalak) ilişki kuran, her zaman statüko yanlısı ve değişim karşıtı bir tutum içinde olan askeri elitler.
Pragmatistler: Öncelikle kendi şahsi kariyerlerine odaklanan ve değişim konusundaki pozisyonunu bu önceliklendirme ışığında belirleyen fırsatçı askeri elitler.
Reformcular: TSK’nın mevcut durumundan hoşnut olmayan, TSK'nın "başka bir şeye" dönüşmesini isteyen askeri elitler. Bu kategoride iki farklı tip vardır:
TSK’nın Türkiye Cumhuriyetinin ilk kurulduğu yıllarındaki fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini savunan öze dönüşçü reformcularve TSK’nın mevcut küresel güvenlik ortamının gereksinimleri ışığında daha teknik (dolayısı ile daha az ideolojik) bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu savunan ilerlemeci reformcular.
Bu tipolojileri bir örnekle anlatmak mümkündür. Söz gelimi 22 Şubat 2017’de Milli Savunma Bakanlığında yapılan bir düzenleme ile TSK’da görev yapan kadın subaylara yönelik baş örtüsü yasağının kaldırılmasını düşünelim. Simbiyontlar bu düzenlemeye ‘eski köye yeni adet getireceği ve kendilerine yeni sorunlar çıkaracağı’ gerekçeleri ile statükocu bir tutumla karşı çıkarken, şahsi kariyerini önceliklendiren pragmatistler için ‘amirlerinin’ ve terfi-tayinlerinde etkileri artan sivil seçilmişlerin konu hakkındaki pozisyonları önemlidir. Pragmatist şahsi kariyerine en çok faydayı getirecek şekilde bu düzenlemeye karşı çıkabilir veya kabullenebilir. Düzenlemenin laiklik gibi Cumhuriyetin kurucu bir değeri ile çakıştığını ve sert-laik bir kurum olan TSK’da bu düzenlemenin sorun yaratacağını düşünen öze dönüşçü dönüşümcü bu düzenlemeye şiddetle karşı çıkarken, ilerlemeci dönüşümcüler kadın subayların baş örtülü olup olmadıklarından önce liyakatli olup olmadıklarına yoğunlaşarak tartışmaya daha teknik bir açıdan yaklaşır. Veya İmam-Hatip Liselerinden mezun olan gençlerin subay olmasına dair tartışmada bu düzenlemeye "ideal subay tipi"nden sapmak demek olduğu için özü dönüşçü dönüşümcüler karşı çıkarken, ilerlemeci dönüşümcüler için mesele teknik bir meseledir. İlerlemeci dönüşümcüler, bir maliyet-fayda analizi yapacaklardır. Analize göre toplumsal değişim ihtiyacı mevcut sisteme bağlı kalma ihtiyacına üstün gelirse İmam-Hatip Lisesi mezunlarının subay ve astsubay olmalarına izin verme taraftarı olacaklardır. Simbiyontlar bu tartışmaya genelde ‘bana daha fazla iş çıkar mı?’ penceresinden yaklaşıp ilgisiz kalır. Pragmatistler, siyasetin ve amirlerinin eğilim ve kanaatlerine göre kişisel kariyerlerine en çok faydayı sağlayacak şekilde bu düzenlemenin lehinde ya da aleyhinde gibi görünebilir.
Dünya görüşleri, küreseli okuma farklılıkları ve siyasi eğilimlerine göre askeri elitleri etkileyen temel yaklaşımları aşağıdaki gibi sınıflandırmak mümkündür:
|
Milliyetçi |
Küreselci |
---|---|---|
Sağcı |
Mukaddesatçılık |
Atlantikçilik |
Solcu |
Ulusalcılık |
Avrasyacılık |
Tablo 1. TSK içindeki Hâkim Siyasi Eğilimler
Genelde TSK içindeki mukaddesatçıların yabancı dil bilgisi ya da geçici (6 ay) veya daimi (2 yıl veya üstü) yurtdışı eğitim/görev tecrübesi bulunmamaktadır. Mukaddesatçılar küresel güvenlik ortamındaki değişimleri milliyetçi, izolasyonist ve korumacı reflesklerle okuma eğiliminde olup genelde uluslararası sistem ve dünyadaki güvenlik ortamında meydana gelen gelişmelerle ilgilenmezler. Dindarlıklarını TSK içinde görünür kılmaktan rahatsız olmayan (ki bu yöneliş 15 Temmuz sonrasında artmıştır) mukaddesatçılar genelde statüko yanlısı, sisteme tepkili ve pragmatiktirler. Dünyaya yaklaşımları çoğunlukla Yeni-Osmanlıcı ya da dini/milliyetçi bir bakış açısından olmakla birlikte, diğer askeri elit tiplerine kıyasla akademik altyapıdan yoksundurlar.
Atlantikçiler tipik olarak NATO ve ABD yanlısı bir anlayışa sahip, akademik eğitim düzeyi yüksek, yabancı dil bilgisi iyi ve en az bir yıl yurt dışı görevi yapmış kişilerdir. Atlantikçiler için düşünüş ve iş tutuş tarzları açısından NATO ve ABD ordusu TSK’nın ulaşması gereken ‘ideal tip’tir. TSK'yı aynı zamanda, ABD’nin başını çektiği Batı güvenlik ortamının önemli bir parçası olarak görmektedirler. Atlantikçilere göre, TSK geleneksel olarak yerleşmiş NATO merkezli jeostratejik yönelimlerini ön plana çıkararak Batı Savunma Bloğunun önemli orduları arasında yer almalıdır.
Ulusalcılar, mukaddesatçıların aksine, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1923 yılında kurulmasından önceki dönemi karanlık çağ olarak görseler de, mukaddesatçılar gibi yabancı dil bilgisi ve uluslararası deneyim konularında pek yeterlilik sahibi değillerdir. Bu nedenle bu tür, Türkiye'nin sınırları dışında olan her şeye şüpheyle yaklaşır ve çoğu zaman katı bir Kemalist tavırla solcu ve laikliğe sadık bir ideolojik konum üzerinden tepkili/milliyetçi bir tutuma meyillidir. Ulusalcılar, pragmatik eğilimler göstermenin yanı sıra, TSK'nın geleneksel kurumsal kimliğinin korunması ve statükonun devamı konusunda hassastır.
Avrasyacılar, Atlantikçiler gibi, yabancı dile hâkim, iyi bir eğitim almış ve en az bir yıl süren yurt dışı görevi yapmış sert-laik duruşları olan, sol eğilimli elit tipidir. Ancak Avrasyacılar Atlantikçilerin aksine, daha bağımsızlıkçı ve ABD karşıtıdır. Ancak bazıları solcu düşüncelerinden dolayı Rusya yanlısı bir tavır sergilemektedir. TSK'nın küresel güvenlik ortamında daha bağımsız olması gerektiği görüşünü savunmaktadırlar ve ulusalcılar kadar NATO karşıtıdırlar. Batı savunma bloğunun giderek zayıfladığı tezini benimseyen Avrasyacılar, dünyada jeopolitiğin merkezinin doğuya doğru kaydığına dair güçlü bir inanç taşımaktadırlar. Avrasyacılar daha eğitimli oldukları için küreseli okumada ulusalcılar kadar renk körü değillerdir.
Bir not olarak yukarıdaki tiplerin gerçek hayatta kesin çizgilerle birbirinden ayrılmasının ve askeri elitlerin dünya görüşleri, küreseli okuma farklılıkları ve siyasi eğilimleri açısından tek bir yaklaşımla açıklamanın güç olduğunu vurgulamak gerekir. Yukarıdaki ‘ideal tipler’ temel açıklayıcı yaklaşımlar olup gerçek şartlarda aralarındaki geçişlere dikkat etmek gerekir. Örneğin sağcı-milliyetçi bir ailede yetişmiş, bu nedenle oruç tutan ama askeri kariyeri esnasında Avrasyacı yaklaşıma kaymış askeri elit olduğu kadar, Cuma namazlarına giden ve mesaide tespih kullanan bir Ulusalcı elit veya milliyetçi ancak TSK’nın yönelimleri konusunda NATO ve ABD yanlısı bir duruşu olan Atlantikçi bir askeri elit de olabilir.
Genelkurmay Başkanlığından Milli Savunma Bakanlığına bağlanan kuvvet komutanlıklarının da kendine has düşünüş ve iş tutuş tarzları ile TSK içindeki etkileri artmaktadır. Kuvvet komutanlıkları arasındaki farklılaşmaya göre;
- Kara Kuvvetleri Komutanlığı: TSK personelinin yaklaşık %60’nı oluşturan Kara Kuvvetleri K.lığının başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere hem müşterek karargahlarda hem de kritik yurt dışı görevlerde geleneksel ağırlığı vardır. Geleneksel olarak TSK’nın klasik-Alman ekolü bir kara gücü ordusu gerçeğinden hareketle yeni dönemde Kara Kuvvetleri personeli geçmişte TSK içindeki bu ağırlığını muhafaza etmeye çalışan ‘korumacı’ ve değişim karşıtı bir tavır içindedir. Kara kuvvetleri personeline göre karacılar TSK’nın asıl yükünü çeken ana kütlesidir. Terörle mücadele ve yurt dışı görevlerden dolayı işi hep zor ve yıpratıcıdır. Karacılara göre Kara Kuvvetleri K.lığı perosneli kışla ve lojman altyapısındaki yetersizlik ömrünü tüketir, özlük hakları görevin gerektirdiği kadardır, bitmeyen mesailerden ve denetlemelerden aile yaşantısı yoktur. Bu kadar yükün bir sonucu olarak TSK’da söz sahibi Kara Kuvvetleri K.lığı olmalıdır.
- Hava Kuvvetleri Komutanlığı: TSK personelinin yaklaşık %20’ni oluşturan Hava Kuvvetleri K.lığına TSK içinde teknoloji odaklı dönüşümün lokomotifi dense abartılı olmaz. Hava Kuvvetleri Komutanlığı başta F-35, yüksek irtifa hava ve füze savunma sistemleri, silahlı İHA gibi sofistike projelerle havacılık ve uzay alanında büyük atılımlar yapma ve yeni dönemde TSK’nın esas kuvvet komutanlığı olma çabası içindedir. Hava Kuvvetleri K.lığına göre TSK’da değişim kendi üzerinden gerçekleşmelidir. (Hava kuvvetleri personeline göre; Hava kuvvetleri K.lığı TSK’nın teknolojik ve elit gücüdür. Sahadaki yıpranmadan etkilenmez, sıkı protokol ve kontrol formları ile hayatı geçer. Hava Kuvvetleri personelinin işi temizdir, füze tehdidi hariç çatışmanın şiddetini kokpitte ve hava harekat merkezlerinde pek hissetmez. Kışladan önce lojmanını yapar, personele değer önceliklidir. Silahının gücü ve mühimmatın maliyeti, işini bir kerede bitirmesine ve sahadakilerin takdirini kazanmasına yeter. İş fazla yıpratmaz ve işinin devamı sivil sektörde daha da caziptir. Hava kuvvetlerinin pilot ihtiyacı, istifasında çok belirleyici değildir. Özlük hakları tam alınır ve aile ile birlikte yaşanır. Diğer kuvvetlerle çok fazla karışmadan, müşterekliği aramadan işini yapmak ister.
- Deniz Kuvvetleri Komutanlığı: TSK personelinin %17’ni oluşturan Deniz Kuvvet Komutanlığı küresel deniz ticaret yollarının artan önemi ve Türkiye’nin önce bölgesel sonra da küresel bir deniz gücü olması gerektiği tezi ile gelecekte TSK’nın esas kuvvetinin kendisinin olması ve değişimin kendi üzerinden gerçeklemesi gerektiği iddiasındadır. Deniz kuvvetleri personeline göre; Deniz Kuvvetleri K.lığı TSK.nın ikinci planında kalmıştır. Türkiye için, Akdeniz sorun alanı, Ege hassas kriz alanı, Karadeniz ise potansiyel harp alanıdır ama Türkiye’de kimse bunu anlamamaktadır. Denizcilere göre bir gün Türkiye denizde savaşmak kaldığında o zaman Türkiye denizciliğin gerçek değerlerini geç de olsa anlayacaktır. Yine denizcilere göre; denizdeki görevin zorluğunu ve gemiden kaçacak yerinin olmadığını kimse anlamaz. Denizcilerin görevler aylar sürer, kışla dediğin sınırsız su içindeki demir yığınıdır. O demir yığını içindeki katı sevk ve idare sinirleri çelik gibi yapar ve bozar yıllar içinde. Denizcilerin her limanda bir bekleyeni var denir ama ailesini bile göremez. Uluslararası tecrübesi iyidir ve beyaz kıyafetleri içinde bir aristokrat olması üzerine eğitilir ve yaşar.
Özellikle TSK’nın yeniden teşkilatlanması, askeri eğitim sistemi, mevcut ve gelecekteki tehdit algılamaları ve Türkiye’nin bölgesel/küresel vizyonu ışığında kuvvet yapılanması, kara-deniz-hava işbirliğini esas alan ‘müşterekliğin’ sağlanmasına bağlıdır. Ancak ne yazık ki 15 Temmuz sonrasındaki askeri reform tartışmalarında her bir kuvvet komutanlığının ‘müştereklik’ kavramından farklı şeyler anladığı, Kara Kuvvetleri K.lığının TSK içindeki mevcut ayrıcalıklarını muhafaza etmeye çalışırken, Deniz ve Hava Kuvvetleri K.lıklarının bu ayrıcalıkları sona erdirip gelecekte TSK’nın esas kuvveti haline gelme çabasında içinde oldukları gözlenmektedir. Bu da hali ile TSK içinde yönetilmesi gereken bir çatışma alanıdır.
Yine yazarın TSK’nın bir güvenlik aktörü, sosyal bir kurum ve subaylığın meslek olarak dönüşümünü incelediği doktora çalışmasının bulguları ışığında Kara Kuvvetleri mensubu subayları TSK içindeki kurumsal dönüşümde ‘nitelikli komuta kademesine’ vurgu yaparken denizci subaylar ‘nitelikli icracı personele’ havacı subayların ise ‘teknolojiye’ öncelikli vurgu yapması dikkat çekicidir. Bu bulgular ışığında her bir kuvvetin TSK’nın dönüşümünden farklı şeyler anladığını söylemek mümkündür. Bu farklılaşma da Milli Savunma Bakanlığı için kuvvetler arası bir ‘uyumlulaştırma’ sorunun varlığına işaret etmektedir.
Ayrıca doktora çalışmalarım esnasında görevde rütbe ve kuvvet dağılımı açısından temsili bir subay kitlesi ile yaptığı anket çalışmaları ve 100’e yakın subayla yaptığı derinlemesine mülakatlarında elde ettiğim önemli bulgulardan biri de general, albay ve yarbayların oluşturduğu ‘üst subay’ kitlesi ile binbaşı, yüzbaşı, üsteğmen ve teğmenlerin oluşturduğu ‘genç subay’ kitlesi arasında subaylık mesleğinin değerleri, askerlik ve TSK’nın kurumsal yapısı hakkındaki düşünce farklılıkları. Kısaca, TSK’nın ‘üst subaylarının’ kafalarındaki işletim sistemi ‘genç subayların’ kafalarındaki işletim sistemi farklı çalışmakta.
Üst subaylar (General, albay, yarbay):
TSK’daki üst subaylar genelde ‘İdealist subay’ tipinde olup, laiklik hassasiyeti nispeten yüksek, ‘devre ruhu’ gibi kollektif değerleri önemseyen, elitist, mutlak itaate önem veren, şahsi kariyerinden ziyade TSK’nın kurumsal kişiliğini önemseyen, subaylık tercihleri nispeten ailelerinin kararı neticesinde şekillenmiş, merkez-sol perspektiften dünyaya bakan subaylardır.
Genç subaylar (Binbaşı, yüzbaşı, Üsteğmen ve Teğmen):
TSK’daki genç subaylar (özellikle üniversite mezunu sözleşmeli subaylar) genelde ‘memur subay’ tipinde olup, laiklik hassasiyeti nispeten düşük, kollektif değerlerden ziyade bireysel kariyerini önemseyen, ailevi geçim ve uzun dönemli yatırım kaygısı taşıyan, kendi gelişimini TSK’nın kurumsal kişiliğinin önüne koyan, subaylık tercihleri nispeten kendi bilinçli tercihleri olan, merkez-sağ perspektiften dünyaya bakmakta.
15 Temmuz sonrasındaki süreçte TSK’nın kurumsal dönüşümü tartışmalarında ‘üst subaylar’ ile ‘genç subaylar’ arasındaki kuşak çatışmasının var olduğu gerçeği önem kazanmaktadır. Özellikle 2000 ve sonrasında doğan Z neslinin[ii] de teğmen rütbesini takmasından sonra önümüzdeki yıllarda TSK içinde askerliğe ve subaylık mesleğine bakışları farklı, TSK ile kurduğu ilişki birbiri ile benzeşmeyen ve hayatı faklı algılayan ‘Z Nesli Teğmenler/Üsteğmenler’, ‘Genç Subaylar’ ve ‘Üst subaylar’ şeklinde 3 farklı kuşağın çatışma alanı olacağı unutulmamalıdır. Ayrıca sözleşmeli subayların da kurumsal aidiyete yönelik ciddi problemleri olduğu ve genç subaylar arasında bu problemlerden kaynaklanan bölünmenin üst subay-genç subay ayrımı kadar önemli olduğunu hatırlamak gerekiyor.
TSK içindeki rütbe, imtiyaz ve statü çatışmalarına göre;
15 Temmuz sonrası dönemde zaten toplu tasfiyelerle azalmış rütbeli personel kadroları ile ilgili politika değişiklikleri TSK’da görev yapan rütbeli personelin moral ve motivasyonu ile personel temin politikaları açısından önem arz etmektedir. Subaylar arasında kurmay subay-sınıf subayı ayırımı, yine subaylar arasında harp okulu mezunu subay-sivil üniversite mezunu sözleşmeli subay ayırımı, astsubayların özlük hakları ve TSK içindeki statülerine yönelik hak talepleri, sözleşmeli uzmanlık sistemi ile sözleşmeli er sisteminin arasında yaşanan uyum problemi, profesyonelleşme yolundaki en önemli adımlardan olan sözleşmeli er kadrolarının bir türlü istenen seviyeye çıkartılamamış olması TSK içindeki rütbe, imtiyaz ve statü çatışmalarına örneklerdir. Bu çatışmalar doğru personel temin ve yönetimi politikaları ile hassas şekilde yönetilebilmelidir.
Kısaca TSK içindeki elitlerin yukarıda sunulan;
- Değişim konusundaki tutumları,
- Dünya görüşleri ve siyasi tercihleri,
- Kuvvet mensubiyetleri,
- Bulundukları kuşak açısından subaylık mesleğine bakışları,
- TSK içindeki rütbe, imtiyaz ve statü çatışmaları ışığında karşımıza değişik kategorilerde değişik subay tipleri ile subayların kendi içinde ve diğer rütbeliler arasında çözülmesi gereken sorun alanları ortaya çıkmakta.
Sonuç olarak, 15 Temmuz sonrası ortamda Türkiye'nin yapması gereken, 15 Temmuz gibi başka bir gasp girişimi ile karşılaşmamak üzere etkili denetleme, dengeleme ve gözetim mekanizmaları oluşturarak devletin gücünün yürütme, yasama ve sivil toplum arasında dağıtılması demek olan "güvenliği demokratikleştirmek"tir. Sivil elitlerin izlediği yolun ise bunun tam tersi olarak "devletin aşırı derecede güvenlikleştirilmesi" veya başka bir deyişle, iktidarın önce askeri elitlerden sivil elitlere aktarılması, sonra da katı sivil kontrolü hedefiyle devlet aygıtını güvenlikleştirmek için tekelci sivilleşme olduğu görülmekte. Dolayısıyla günün sonunda eldeki soru şudur: Tüm yumurtaları aynı sepete koyduğumuz sürece (en azından şimdilik ama ileride???) o sepete "askeri" ya da "sivil" adını vermek gerçekte bir şey ifade eder mi? Belki de doğrusu yumurtaları birden fazla sepete dağıtarak koymak. Dediğim gibi: bu soruyu cevaplamak için sivil-asker ilişkilerinde şu anda yaşadığımız tekelci sivilleşmenin, otomatik bir süreçle, kendiliğinden demokratikleşmeye evrilip evrilmeyeceği görmek gerekecek.
[i] İlgili rapora ulaşmak için lütfen rapor başlığını tıklayınız:
Metin Gürcan: Bir Daha Asla! Ama Nasıl? 15 Temmuz Sonrası Türkiye’de Devlet ve Ordu (Raporumun Türkçesini en kısa zamanda paylaşacağım)
Aysen Ataseven, Fuat Keyman: 15 Temmuz Sonrası Uzlaşma ve Birlikte Yaşama Olasılığı: Barış İnşası-İnsani Gelişme İlişkisi
Evren Balta, Senem Aydın-Düzgit: 15 Temmuz Sonrası Türkiye: Elitler Kutuplaşma Üzerinde Kutuplaşınca :
Derya Berk, Pınar Akpınar: 15 Temmuz sonrası Çatışma Çözümü ve Demokrasi Fırsatları
Bülent Aras: 15 Temmuz Sonrası Türkiye’de Devlet, Kurumlar ve Reform
Bülent Aras: 15 Temmuz sonrası Türkiye’nin Dış Politikası
Altay Atlı: Yaraları Sarmak: Türkiye’nin Kapsayıcı Ekonomik Büyüme Arayışı
[ii] Teknolojiyi çok önemseyen, internet sayesinde sosyalleşebilen, çabuk tüketen, çabuk sıkılan, ne istemediğini çok iyi bilen ne istediği konusunda kafası karışık, çoklu-fonksiyon (multi-tasking) yeteneği olan Z neslinden gelen subay adayları TSK içindeki subaylık mesleğinin karakteristiklerini kökünden değiştirecektir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.09.2021
9.09.2021
11.08.2021
5.04.2021
2.01.2021
16.03.2020
23.11.2019
31.08.2017
12.08.2017