Murat BELGE
Türkiye toplumunda siyaset düzeyinde “popülizm” dediğimiz türden bir ideolojinin geçerli olmasına katkıda bulunan çeşitli etkenler arasında, oldukça eski tarihlere uzanan ögeler ya da kurumlar da olmuştur. Osmanlı’da toprak üzerinde özel feodal mülkiyet olmamasını bunlar arasında sayabiliriz. Osmanlı hanedanının kendisine rakip olabilecek yapılanmalara izin vermeme içgüdüsünün sonucu olan bu toprak düzeni (“mirî”, yani devlete ait), Avrupa’da gördüğümüz katı, kastlaşmaya yaklaşan bir sınıflaşmaya engel olmuştur. Batı’daki “serf”e karşılık (ya da Rusya’daki “mujik”), burada bir çift öküzüyle (“çiftlik” kavramı buradan geliyor) sürebildiği kadar bir toprağın “mülkiyeti”ne değil “tasarruf” hakkına sahip “bağımsız köylü” ortaya çıkmıştır. “Küçük meta üretimi” dediğimiz üretim ilişkisi en yaygın ilişki olmuştur. Bunlar her düzeyde “kolektivite”ye karşı çalışan dinamiklerdir.
“Kul” kelimesinin kökeninin Türkçe olduğunu düşünürüz. Bir “etimoloji” uzmanı olmadığım için bilmiyorum, Sanskrit dilindeki “kul” ya da “kula” kelimesiyle ilişkisi olabilir mi? Hindistan’da bu, “aile” ile yakın anlamlıdır: Örneğin “Gurukula” terimi bir “guru”dan “Vedanta”yı öğrenen (onun evinde yatıp kalkarak) gençleri anlatır. Yunus Emre’nin “Tapduk’un tapusunda/Kul olduk kapusunda” dizeleri bunu akla getiriyor.
Osmanlı tarihinde, başından beri, “kul”luk kurumunun fazla gelişmemiş örneklerine rastlanır. Bir yönetici sınıf ya da “zümre” olarak kullar, Mısır’daki Kölemenler gibi, Ortadoğu’da ve İslâm medeniyetleri çerçevesinde, Osmanlılar’dan gerilere giden bir geçmişe sahiptir.
Osmanlı’da Yeniçeri kurumu I. Murad zamanında başlamakla birlikte “kul” sistemi Fatih Mehmed’le olgunlaşmış ve imparatorluğun bir buçuk yüzyıllık yönetim sistemi haline gelmiştir. Bu sistemden gelen ve Enderun’dan yetişmiş son sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’dır (Arnavut kökenli).
Yunus Emre’nin andığım dizeleri simgesel değil olgusal bir ilişkiyi anlatıyor. Yunus, genç yaşında iken, bir şeyh olan Tapduk Emre’nin dergâhına intisab etmiştir. Bu yazıda bu “intisab” kelimesi üstünde durmak istiyorum. “Tensib”, “münasib”, “mensub” gibi kelimeler hep “nisbet”ten türüyor. Devellioğlu “intisab”ın Türkçesi olarak “kapılanma”yı vermiş. Bu “kapı” kavramı da (“kapıkulu”nda olduğu gibi) Osmanlı’da önemli. Başlangıçta “kapı” hemen hemen bütünüyle “devlet”le sınırlıyken zaman içinde çoğalıyor, on yedinci yüzyılda sancak beylerinin, hattâ Celâli elebaşlarının da “kapı”ları ve dolayısıyla bu “kapı”ların da kulları oluyor.
“Kul”, “köle” değil. “Kul köle olmak” gibi bir deyim de var ama aslında o deyim de bir özdeşlikten çok bir farklılığı vurgulamak için. Bu, öncelikle hukukî bir ayrım: köle satılabilir; kul satılmaz. Kul, bir kölenin hayal edemeyeceği yetkilere sahip olabilir. Osmanlı devlet sisteminde zaten Sadrazam’dan başlayarak neredeyse bütün devlet aygıtı kulların elindedir.
Devlet yapılanmasını anlatarak başladım ama bu ilişki sadece bu düzeye özgü bir ilişki biçimi değil. Kentlerde gördüğümüz “lonca” örgütlenmesinde de aynı temel yapıyı tesbit ediyoruz. Burada bir “çırak” bir “usta”nın işyerine “intisab” ediyor, zamanla “kalfa” oluyor ve bütün ustalar, kalfalar v.b. belirli bir loncaya “intisab” ederek onun “mensub”u olmuş durumdalar.
“Lonca”dan muhtemelen çok daha yaygın olan “tarikat” ilişkisi. Tabii Osmanlı öncesinde, Türkler’in Anadolu’ya yerleşmeleri sürecinde biçimlenen Ahilik kurumu lonca ile tarikatı birleştiriyordu; ama lonca ile, zenaatla ilgili olmayan tarikatlarda, tarikatların, şeyhlerin dergâhlarında da aynı ilişki biçimini görüyoruz.
Bu ilişki biçiminin temelinde “sadakat” yatıyor. “Kul”, “kapı”sına girdiği şeyhe, pire, otoriteyi kim temsil ediyorsa ona, mutlak bir sadakatla bağlı olmalı. Bir yere “intisab” etmek her şeyden önce bunu içeriyor. Bu, devlet katında, efendinin (o katta “efendi” tabii padişahtır) kulu “öldürme hakkı”na kadar uzanır. Padişah, reayadan herhangi birine kızıp adamlarına “Alın şunu, idam edin” diyemez. İdam ettirebilmesi için kadının “caiz” demesi gerekir. Ama bir hamalı kadıdan onay almaksızın idam edemeyen padişah kendi kulu olan sadrazamı kimseden sormayarak öldürtebilir. Tabii bu devlet katında, padişah ile kapıkulları arasında geçerlidir; tarikat şeyhinin tarikat mensubunu öldürtmesi sözkonusu değildir. Ama iş buraya varmamak koşuluyla bütün bu kurumlarda sadakat çok önemlidir. “Koyun olduk, ses anladık, sürüye saydılar bizi” dizesi bu ruh halini iyi anlatır.
Sadakat, çok zaman, kişisel bir ilişkiyi öngerektirir. Modern dünya, artan nüfus, büyüyen nicelikler insanlar arası ilişkilerde olduğu gibi insanlar ve değerler arasındaki ilişkilerde de belirli bir soyutlaşma durumu üretiyor. Örneğin bayrak çok eskiden beri bilinen ve kullanılan bir araç ama zamanla temsil ettiği şey değişti. Diyelim Bourbon hanedanının beyaz zemin üstünde üç sarı zambakla simgeleşen bir flaması vardı. Savaş meydanında bunu görenler “bizimkiler orada” deyip oraya doğru giderdi. Ama bu aile flaması zaman içinde “Fransız bayrağı”na dönüştü ve şimdi bir aileyi değil, “Fransız milleti”ni temsil ediyor. Bu aynı zamanda sadakat duygusunun da Bourbon hanedanına sadakattan Fransız milletine sadakata evrildiği anlamına geliyor.
Böyle büyük birimler eskiden de vardı. Sözgelişi padişahın kendisine kul olan otuz bin Yeniçeri’si ya da on bin Sipahi’sini “şahsen” tanımasına imkân yoktu. Ama daha küçük birimlerde bu kişisel tanışma imkânı olabiliyor, oluyordu. Tarikat şeyhi müritlerini teker teker tanıyordu. Lonca şeyhi lonca erkânını tanıyordu. Sancak beyi de, Celâli beyi de, maiyetlerindeki herkesi tanıyor, biliyordu. Buralarda sadakat somuttu: Tapduk’un kapısında kul olunuyordu. Birimler büyüyünce, aynı temel üstünde, sadakatı da bir simgeye yöneltmek gerekiyordu.
Bu “kişisellik” popülizm örneklerinin de belirleyici bir ögesidir. Popülizm modern bir olgu olduğu için çok zaman kişi kişiye ilişkilerin kolay, hatta mümkün olmadığı ortamlarda örgütlenmek gerekir; ama bu kişisel sadakat ve onun temelinde yatan “aile” kurumunun ilişkileri, popülist örgütlenmenin de analojik modelidir. Hitler bütün SA’larını ya da ordusunu ya da Alman milletini tek tek tanımıyordu ama bu milyonlarca birey, birbirleriyle, “Heil Hitler” diyerek selâmlaşıyordu.
Çünkü tarikat şeyhi ya da siyasî önder, kitlesiyle arasında bir sadakat bağı oluştururken, o kitleyi meydana getiren kişileri de birbirine bağlar, onları “aynı yolun yolcusu”, dolayısıyla “yoldaş” yapar.
Geçenlerde Hsi-Ping üstüne bir haber okuyordum. Bir yerleri ziyaret etmiş, oturmuş insanlarla “sohbet” etmiş v.b. Sonradan bu insanlara izlenimlerini sormuşlar. Onlar da “Biz onu bir aile büyüğü gibi görüyoruz” anlamına gelecek cevaplar vermişler.
19. yüzyıldan beri, Sanayi Devrimi, sanayileşme, modernleşme, tabii bölgesel farklılıklarla, dünyayı sarmış durumda. Hemen hemen herkes evrensel modernleşme sürecinin bir parçası. Ama sürecin bir parçası olmak “modern” olmak anlamına gelmiyor. Herkes, kendi toplumunun ona verdiği ideolojik kalıplar içinde ne olacaksa oluyor, yaşadığı dünyayı o kalıplar içinde anlıyor ve anlamlandırıyor.
Osmanlı toplumunda “avukatlık” diye bir meslek yoktu. Batılılaşma başladıktan sonra “dava vekili” falan diyerek böyle bir şey ortaya çıktı ve bir zaman sonra da “baro” adı verilen meslek birlikleri kuruldu. Buraya “intisab” edip “mensub” olmak için bir şeyhten “olur” almak gerekmiyor. Yasaların belirlediği ilişkiler bunlar.
Ama böyle avukat, dişçi, mühendis v.b. olmayan toplum tabakalarından kişiler örgütlenme ihtiyacı duyduğunda ne yapacaklar? “Modern” toplumda “intisab” ilişkisi mafioso kılıklarda karşımıza çıkıyor. Bu “mafioso” örgütlenmenin bazı ögeleri, popülist siyasî yapılarda da gözlemlenebiliyor. Bu konuya da, sonraki yazıda gireyim.
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025