Murat Sevinç
Gülen yüzünü, sevecenligini, neşesini unutmayacağım sevgili Süreyya Tamer Kozaklı’nın güzel anısına…
Muhalefet partilerin ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ önerileri üzerine yazıyorum bir süredir. Tanıtırken, diğer yandan ve her zamanki gibi, anayasa tartışmalarının çoğu zaman anayasa metinlerindeki sözcüklerle ilgisi olmadığını hatırlatmaya çalışıyorum.
Bu konudaki ısrarımı sürdürmekten yanayım; çünkü yarın bir gün anayasa tartışmaları yeniden başladığında, bir kez daha, kaynağı anayasalar dışında olan sorunlarımız teknik hukuk işçiliğinin gürültüsü ve hukukçu gevezelikleri arasında boğulmasın, duyulmaz hale gelmesin, göz ardı edilmesin istiyorum. Yazıları kaç kişinin okuduğunu bilmiyorum, önemi yok, bir kişinin, evet yalnızca bir kişinin anayasalara-hukuk metinlerine bakışını değiştirme ihtimali yazdırıyor okuduğunuzu.
Türkiye’nin klasik parlamenter sisteme geçmesinden, uzun süre koalisyonlar tarafından yönetilmesinden, ‘kararların’ hızlı değil, aksine, müzakere süreçlerinde ‘yavaş’ alınmasından yanayım. Bu nedenle ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ önerilerinin yararına inanıyor, inandığım için muhalefet partilerinin önerilerini tanıtmaya çalışıyorum. İktidar bir gün değiştiğinde, kısa-orta vadede, halihazırdaki hükümet biçiminin de eninde sonunda değişeceğini tahmin ediyorum.
‘Güçlendirilmiş parlamenter sistem’ önerisinde asıl önem verdiğim kısım, ‘güçlendirilmiş’ sıfatı. Oradaki vurgu demokrasinin güçlendirileceği vaadi içeriyor. Olması gereken bu. Zira herhangi bir hükümet biçimi tercihi tek başına siyasal sistemi demokratikleştiremez. Siyasal sistemin demokratikleşmesi ile hükümet biçimleri, iç içe geçen, buna mukabil özgül yanları olan konular. Bir parlamenter sistem demokratik de olabilir ceberut da. Başkanlık ya da yarı başkanlık hükümet biçimini kabul etmiş bir devletin siyasal sisteminin demokrasi ya da faşizm olması mümkündür. Biri diğerinin doğal/zorunlu sonucu değil.
Hal böyleyken, hukuk sisteminde çok şey değiştirip siyasetinde, geleneklerinde, yerleşik uygulamalarında neredeyse hiçbir değişikliğe neden olmamak ihtimal dahilinde. Türkiye’nin çok sayıda anayasa deneyip hep aynı sorunları yaşaması, temel sorunlarını çözememesinin çok önemli bir nedeni budur. Önce bir konuda sorununuz olduğunu kabul edersiniz, onu doğru teşhis edersiniz, ardından çözümler üzerine kafa yorarsınız ve sonunda, eğer gerekiyorsa, bulduğunuz çözümü bir ‘norma’ dönüştürürsünüz. Ne denli başarılı olduğunuz, neyi ne kadar doğru teşhis ettiğiniz, o normun uygulanma/yorumlanma aşamasında görülür, anlaşılır.
Toprağımızda sürekli hukuk/anayasa konuşuluyor ve aynı sorunlar on yıllar boyunca benzer şekillerde yeniden ve yeniden yaşanıyorsa, hukuk kuralları dışındaki bir yerlere bakmak gerekir. Asgari akıl bunu söyler. Hukuka, ‘norma’ bakışın değişmesi, kurumsal-teknik çözümler fetişizminin terk edilmesi, bunun için çaba harcanması gerekiyor. Bu da Türkiye’de hemen her alanı esir almış ‘anaakım’ eğilimleri sorgulamakla mümkün. Hukuk-anayasa anaakımı, dahil.
Evet, Türkiye’nin parlamenter sistemin en klasik haline geçmesinden yanayım. Güzel de, parlamenter sistem dahil herhangi bir hükümet biçiminin kendiliğinden demokrasi getireceğini düşünmek saçmalığın dikâlâsı. Bunu varsayan kaç kişi vardır, bilmiyorum doğrusu, ancak yaratılmaya çalışılan hava bu.
Demokratikleşme arzusu bir kez daha ‘yasa maddeleri’ dünyasına hapsedilmek isteniyor. Biz insanız. O kuru sözcüklerle, yasal düzenlemelerle, anayasa değişiklikleriyle karşılanamayacak arzularımız, beklentilerimiz var. Gerçekleşip gerçekleşmeleri belki biraz hukuksal düzenlemelere, ancak daha çok hukuk alanı dışındaki hayata, sorgulamalara, itiraflara, tarihsel hesaplaşmalara, kabullere, mücadeleye bağlı.
Bu nedenle, örneğin bir anayasal düzen tartışmasının “Böyle bir parti, hangi niteliklere sahip bir toplumu yirmi yıl yönetebilir” sorusuyla başlamasından yanayım.
Örneğin YÖK gerekli mi gereksiz mi tartışmasının, “Neden yalnızca Boğaziçi tepki gösterdi” ve “Nasıl olur da iki yıl boyunca OHAL ile yönetilen bir ülkedeki onlarca hukuk fakültesi, kamuoyuna ‘duyurulan’ bir ohal toplantısı yapmaya cesaret edemedi” sorularıyla başlamasından yanayım.
Örneğin hükümet biçimi tartışmasının, “Memlekette şu acayip hükümet şekline tepki gösteren ve eleştirel yazı kaleme alan kaç akademisyen oldu, pek azsa, neden” sorusuyla başlamasından yanayım.
Örneğin siyasal sistemin demokratikleşmesi tartışmasının, “Mafyanın ifşalarına dek, nüfusun ve anaakım basının kahir ekseriyeti, M. Ağar gibi figürlerin tiyatro düşkünü varlıklı sanatseverler olduğunu mu düşünüyordu” sorusuyla başlamasından yanayım.
Örneğin yargı bağımsızlığı tartışmasının, “Bunca değerli insanın cezaevinde tutulmasının nedeni mevzuat mı”, “Hâkim ve sacılar neden pek edebiyat sevmez, neden sanatla iltisakları yoktur, taşra yaşamı bir memuru nasıl etkiler” ve “Bizim hukuk fakültelerinin verdiği hukuk eğitiminde, tarzlarında, yaklaşımlarında bir sorun olabilir mi” sorularıyla başlamasından yanayım.
Örneğin laiklik tartışmasının, “Cumhuriyet’in laiklik uygulamalarında sorun var mıydı”, “Acep türban yasakları vs. laiklik ilkesinin mi yoksa kalın kafalı bir kesimin saplantılarının mı gereğiydi” ve “İktidarın hiçbir dinci adımına karşı koyamayan muhalefet laikliği nasıl koruyacak, laik/seküler olmayan bir demokrasi mi icat edildi” sorularıyla başlamasından yanayım.
Örneğin sosyal devlet tartışmasının, “Nasıl oldu da patronlar salgında kârlarını artırabildi”, “Neden 1982 Anayasası tartışmalarında sosyal devlet bahsi pek geçmez” ve “Liberal anayasacılar, hangi koşullar nedeniyle, anayasada sosyal devlet önlemleri olmasa da olur, diyebiliyorlar” sorularıyla başlamasından yanayım.
Örneğin insan hakları tartışmasının, “İşkence nasıl bu ölçüde kolaylıkla kabul görebiliyor bu toplumda”, “Suçlarını itiraf edenlerin başına neden genellikle pek bir şey gelmez”, “Cezasızlık kültürü her toplumsal dokuda yerleşebilir mi” ve “Bu denli açık ve pervasızca tartaklanabiliyor ve aşağılanabiliyor oluşumuzun nedenleri ne olabilir” sorularıyla başlamasından yanayım.
Örneğin bütçe tartışmasının, “Biz nasıl yurttaşlarız ki kazancımızın göstere göstere çarçur edilmesini seyredebiliyoruz” ve “Maaşını ödediğimiz bıyıklıların bu rahatlığı nereden geliyo” sorularıyla başlamasından yanayım.
Örneğin Kürt sorunu tartışmasının, “Nasıl olur da ülkenin kimi muhalif siyasetçisi, bir süredir ‘konuşan’ bir mafyanın ifadelerindeki ‘Kürt sorunu’ algısından daha geri bir yerde olabilir” ve “Demokratikleşme bakımından, bölgede yaşayan bir yurttaşın yaşadığı kültürel coğrafyayı tanımlamak için kullandığı terim mi, yoksa o insan ola ki büyük şehre taşınsa, kendisi için ‘doluştular’ ifadesini kullanacak yurttaşın varlığı mı asıl sorun” sorularıyla başlamasından yanayım.
Sayfalarca soru yöneltilebilir, yöneltilmeli. Hemen hiçbiri, norm ile doğrudan ilgili değil bu soruların ve normun uygulanmasını kaçınılmaz biçimde belirliyor.
Sevgili Gökçer Tahincioğlu’nun T24’te yayınlanan, eski MİT mensubu M. Eymür ile söyleşisini okumayan kalmamıştır tahmin ediyorum. Bir kez daha, büyük kısmı konuyla ilgilenenler tarafından bilinen, birilerinin şaşırmış gibi davranmasına neden olan, ancak ilk ağızdan dile geldiğinde elbette çok etki yapan yasa dışılıkları, bazı ‘devlet faaliyetlerini’ anlatıyor Eymür. Kendisinin de karıştığı işkenceleri anlatırken son derece rahat ve özgüvenli. Özgüven boşuna değil, çünkü ‘cezasızlık’ kültürünü, hatta ‘kuralını’ en iyi bilenlerden. Asli ve tarihsel işlevi sosyalistler ile Kürtleri ezmek olan bir örgütlenmenin şöhret sahibi temsilcilerinden biri sıfatıyla, memlekette ‘devlet’ denildiğinde ‘aklın, hukukun ve vicdanın’ kolaylıkla terk edilebildiğinin, en deneyimli tanıklarından.
İşkence dahil anlattıklarını bu kadar rahat dile getirebilmesinin ve muhtemelen yine yargılanmayacağını biliyor oluşunun nedeni, yukarıda anlatmaya çalıştığım, ‘yazılı olmayan anayasa’nın gücü. Çıkın sokağa ve Eymür’ün ‘işkence’ tarifini sorun sıradan yurttaşa, kaç kişi karşı çıkar sizce! “Az bile söylemiş,” diyeceklerin sayısı?
İşte bu nedenle böyle rahat askıya alınabildi anayasa, böyle kolay sövülebiliyor bizlere, böyle göz göre göre ‘israf’(!) edilebiliyor mülkümüz ve utanma duygusu, bu yüzden rahatlıkla yasaklanabildi. Olup bitenin mevzuatla ilgisi yok. Anayasa ile de. Parlamenter sistem ile de. Yok.
Bir kaynak önerisi: Taner Timur Hoca’nın tarih notlarını hararetle tavsiye ederim.
İklim krizi notu: İklim krizi ve ormanlara etkisi üzerine Express’te yayınlanan bir sesli söyleşi.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları






















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025