Namık ÇINAR
Bir önceki “Van depremi”nde, şark hizmeti nedeniyle Patnos’taydık. Bugün-yarın artık kar gelir diye beklediğimiz, 1976 kasımının oldukça soğuk günlerinden biriydi.
İktidar postunu paylaşamayıp birbirlerine düşen ve sonunda rekabet ettikleri diğer grubu tasfiye ederek, sivil siyasaya muhtıra veren “12 Mart” generallerinin, faşizmlerini meşrulaştırmak ve örtmek için kurban seçip ordudan attıkları bir avuç genç subaydan biri iken; içime sindiremeyip verdiğim bin türlü hukuk mücadelesi neticesinde, aynı zamanda orduya yeniden dönmüş olduğum günlerdi de, o günler.
Komünistlikten atılıp, tekrar orduya dönmenin ne menem bir şey olduğunu uzun uzadıya anlatmak yerine; Kızılay Meydanı’nın, Atatürk’e atfen “Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir” yazılı devasa bir pano ile aydınlatıldığı o yıllarda; örneğin kafasına kurşun sıkılarak bu nedenle öldürülmek istenen birinin, vurulduktan sonra ayağa kalkıp, kendi katillerinin karşısına yeniden dikilmesi ne ise, işte bu da odur demek, sanırım yeterli olacaktır, kavrayabilmek için.
Karım, birkaç aylık bebeğimizi “Hazal Bacı”ya bırakarak, öğretmeni olduğu Patnos’taki okuluna yeni yeni gitmeye başlamıştı.
Bizse o gün, Erciş yolu üzerinde, o istikamete doğru yapmakta olduğumuz eğitim amaçlı bir taktik intikaldeydik.
İşte bölüklerin üzerlerine, eteklerine serilerek dinlendikleri tepelerden, iri iri kayaların yağmaya başladığı ve üstelik her zaman biraz çakırkeyif dolanan bir subay arkadaşımızın deprem olduğunu en önce algıladığı o esnada; sarsıntıyı o bile fark ettiğine göre durum epeyi vahim demek ki diye, doğrusu düşünmeden edememiştik.
Sonradan giderek anladık ki, durum gerçekten de hiç iç açıcı değildi. Anadolu’nun, 1939 Erzincan depreminden sonraki en şiddetli olanıydı. Van’ın Özalp, Muradiye ve Çaldıran ilçeleri yerle bir olmuşlardı. Erciş, yine şimdiki gibi tarumar idi. Patnos’un ve Ağrı’ya doğru Tutak, Hamur, Batmış’ın kayıpları nispeten daha azdılar. Hele köyler, hele köyler... ne tarihte, ne coğrafyada artık vardılar. Her yer Ziya Paşa’nın:
“Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler kâşaneler gördüm;
Dolaştım mülk-i İslâmı, bütün viraneler gördüm.”
demesiyle uyumluluk içerisindeydi.
Felek, parmakları arasına sıkıştırdığı muştalı elini yumruk yapıp, dipten dibe pervasızca vurmuş; bu sert dağların yoksul çocuklarına, âdetâ o dahi acımamıştı. Bu çok büyük bir adaletsizlikti ve hak etmedikleri o kader, bu insanlara hiç ama hiç yakışmıyordu.
Eşim okuldan, Patnos’un en derli toplu konutları olan lojmanlarımıza gelene kadar, konu-komşunun tüm ısrarlarına rağmen, Hazal Bacı bebeğimizi onlara bırakmayıp, “abla”yı beklemiş; kendi kerpiç evinin ve sahipsiz çocuklarının akıbetini, merakla örselenmiş bir yüreğe sığdırmayı yeğlemişti. Heyecanla geçirdiği o birkaç saat nedeniyle, kaşık kadar kalmış yüzünün eriyip biraz daha küçüldüğüne, ertesi gün ben de tanık olacaktım.
O yıllarda şimdiki gibi kurtarma çalışmaları falan yapılmazdı. Zaten, ne kafalarda böyle anlayışlar, ne de elde böyle ekipler bulunurdu. Ölenler öldükleriyle kalırlar, enkazlar ceset toplamak için eşelenirdi. Enkaz kaldırmalara bir hafta- on gün içinde başlanabilmişse, hızlı çalışılmış sayılırdı.
O yüzden, açıklanan rakamlar da şimdikilerin en az on misli kadar olurdu. O da resmî rakamlar.
Resmî rakam demek ise, yalan rakam demektir. Zira bürokrasi, halka yalan söylemeyi daima bir devlet görevi bilmiştir. Ne denli olumsuzluk varsa kısılır, olumluluk yoksa da icat edilir ve abartılırdı.
Ne ki, demokraside, haberleşme araçlarında ve daha bir sürü şeylerdeki gelişmeler, günümüzde devletin artık eskisi kadar yalan söyleyemeyeceğini gösteriyor.
Ama, benzerlerini sanırım bugün de yaşadığımız en yürek burkan olaylardan biri, kuşkusuz, çöken okulun altında kalmış olan yetmiş çocukla öğretmenlerinin o acıklı öyküsüydü. Öğretmen karı-kocadan erkek olanı, teneffüsü ağırdan alıp bahçede biraz oyalanınca, hayatta kalan bir tek o olmuş; ayakları onu, uzunca bir süre, kendi okuluna gider gibi, eşimin de olduğu okula sürükleyip durmuştu.
Hani derin düşüncelere dalarak, gözlerimizi takılı kalmaktan bazen istesek de bir türlü alamadığımız dalgın hâllerimiz olur ya; işte o da, öğretmen arkadaşlarının ikram ettiği “kıtlama çayı”yudumlarken, birkaç zamanını, bir köşede oturup, hayatın o temel bilinmeyenini, bakışlarını diktiği sabit bir noktada arayıp, öyle bulacağını umarak geçirmişti.
Oldum olası sarsılagelen bu toprakların mazlum insanları, hangi konuda tam organize olabildiler ki, bu konuda da olsunlar.
İmparatorluklardan da geçtik, ulusalcılıklardan da, dinsel motiflerle bezenmişliklerden de. Lâkin olmadı... olmadı... olmadı...
Kamyon tepelerinden atılan bir dilim ekmeği, ya çamurlara belene belene kapıştık; ya da bir çadırı üleşmek için, tıpkı Serengeti düzlüklerindeki gibi vahşetler sergiledik.
Şimdi önümüzde bir tek “sadece insan olmak” kaldı, denemediğimiz. Sadece “birey olmak”; buna yüklü değerleri ölçü almak, kaldı yalnızca.
Çünkü, hangi sorununu deşsen sarsılan bu toprakların çocuklarını, hâlâ Fikret’in yüz sene önceki öngörüsü beklemektedir:
“Önünde zelzeleler, arkasında zelzeleler.”
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016