Nejat ERDİM

ÖCALAN’IN “PARALEL DEVLET “ UYARISI NE ANLAMA GELİYOR?
13.12.2013
1797

 Türkiye’de bir yıla yakındır süren çatışmasızlık ortamı; kuşku yok ki savaştan ve kandan nemalanan kesimler haricindeki; herkes tarafından takdir ile karşılanmaktadır.


Ölümlerin ve gözyaşlarının olmadığı, “kör-topal” da yürüse memleketin neredeyse her yerinde ve en başta da Kürtlerin yaşadığı coğrafyada esen barışçıl ve güzel hava ile bambaşka bir iklime doğru seyrettiğimiz aşikâr.

İşte, tam da bu olumlu atmosferin neredeyse seneyi devriyesine yaklaştığımız bir dönemde, Yüksekova’da hiç kimsenin arzulamayacağı olaylar baş gösterdi.

İddiaya göre PKK’lilere ait mezarlar bazı “karanlık” güçlerce yağmalanmış, tahrip edilmiş ve böylece zaten zor-zahmet yürüyen barış sürecinin sabote edilmesi için zemin hazırlanmıştı.

Süreci yürüten taraflar, tabiri caiz ise arada bir, bir birilerini yoklasalar da açıkçası iki taraftan da şu ana kadar bir “fiziki müdahale ve çatışmaya” yanaşan olmamıştı.

Yüksekova da yaşanan olaylarda amca-yeğen’in hayatlarını kaybetmesi ve sonrasında patlak veren olaylara paralel Diyarbakır Lice’de yol kesen PKK militanlarının 4 askeri kaçırmaları ile gerilim bir anda tavan yaptı.

Barış’a gönül verenler deyim yerinde ise adeta bir “korku tüneline” girdiler.
Nerdeyse ki BDP’lilerin sağduyu ve gayretleri sonucu alıkonan 4 asker 24 saat geçmeden serbest bırakıldı.
Bu noktada sanırım BDP’lileri kutlamadan geçmek haksızlık olur.

Bir yıldır bölge genelinde birkaç münferit olay haricinde sükûnet hâkim iken adeta, “bir gizli el” düğmeye basmışçasına kitleler “mezarlığın tahrip edilmesi” iddiası ile sokağa döküldü.

İşte tam da bu kritik süreçte, İmralı’ya giden heyettekiler olaylara ilişkin PKK lideri Öcalan’ın değerlendirmelerini aldılar.
Öcalan, olaylara ilişkin çok çarpıcı değerlendirmelerde bulunduktan sonra çok önemli bir uyarıda bulunuyordu.
Yaşanan olayların bir,“Paralel Devlet” işi olabileceğini ve bu noktada hem Kürtlerin ve hem de hükümetin “uyanık” olması gerektiğini belirtirken; kamuoyu bir anda bu vurguya dikkat kesildi!

“Paralel Devlet“ veya Derin Devlet konusunun aslında sadece Türkiye’nin değil özelde bir zamanlar Avrupa’nın ve yaşadığımız çeyrek yüzyılda Latin Amerika’da anti-Amerikancı ülkelerin başına musallat olan bir bela olduğunu görebiliyoruz.

1945’li yıllarda başta batı Avrupa olmak üzere, diğer Nato’ya bağlı ülkelerde Varşova paktı etrafında toplanan Sovyet destekli komünist ülkelerden “kominizmin” ihracını önlemek adına derin ve gizli bir yapılanmaya gidildi.
Gladıo veyahut stay behin, yani Türkçesi “kısa kılıç” olarak tanımlanan bu oluşum, Nato’ya bağlı ülkelerde komünist faaliyet içinde olan öğrenci, aydın, sendika ve partilere karşı hem silahlı ve hem de psikolojik harp tekniklerini kullanarak ”pasifi vize” etmeye başladı.
Yunanistan’da 1944 yılında komünist öğrencilerin İngiltere’yi protesto mitinginde göstericilerin üzerine ateş açılmış, daha sonra ateş edenlerin Yunan gladiosuna bağlı “LOK” adı ile anılan milisler olduğu ortaya çıkartılmıştır.

Ama, gerçek anlamda gladionun deşifre olması 1972 yılına dayanır.

1972 yılında İtalya’nın Peteano köyünde meydana gelen bir patlama İtalyan polislerince soruşturmaya dahi gerek duyulmadan kapatılmıştı. Aradan üç sene geçmesine rağmen daha sonra “gladio soruşturmaları” ile ünlenen savcı Felice Casson olayın peşini bırakmayarak 30 yıla aşkın bir süreci beraberinde getiren bir cesurca uğraş ile bu yapılanmanın 1993 yılında tamamen deşifre olmasını sağladı.

Bütün Dünyada benzer yapılanmalar içine giren gladionun, kuşku yok ki hem o zamanlar ki coğrafi dizayn da Komünist Sovyetler ile komşu olan ve hem de Nato’un güneydoğudaki son ayağı olan Türkiye’de de kök saldığını tahmin etmek zor değil.

İlk başlarda “Özel Harp Dairesi” adında sözde “soğuk savaş tehdidine karşı” kurulduğu iddia edilen bu yapılanmanın temeli 1945’li yıllardan sonraya dayanır. 

Bu münasebetle, 1948 yılında Türkiye’den bir grup subay, Amerika Birleşik Devletleri’ne gayri nizami harp eğitimi almak üzere gönderildi. Daniş Karabelen, Alparslan Türkeş, Suphi Karaman, Turgut Sunalp bu subayların en tanınmışlarıydı.

1948 yılından, 1980’li yılların sonlarına kadar ülkedeki sol ve komünist öğrenci, gazeteci, sendikacı ve partileri sindirmek, korkutmak ve hatta öldürmek amaçlı devreye giren bu yapılanma 1984 yılında PKK’nin kurulması ile bambaşka bir alana,bambaşka bir isimle çekildi.
Evvelden askeri cunta rejimlerinin “lejyonerliğini” yapan bu teşkilat, daha sonra Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada sözde “terörle mücadele” amaçlı JİTEM adı ile sahne aldı.

Tıpkı geçmişinde sol ve komünist oluşumlara olduğu gibi, bu sefer aynı yöntemler daha acımasız ve pervasızca Kürt aydın, gazeteci,siyasetçi,iş adamı ve zaman zaman masum halka karşı uygulandı.

Kimi verilere göre, 17.000 faili meçhul(!) cinayet Veli Küçük, Yeşil, kod adı ile anılan Mahmut Yıldırım, Abdullah çatlı ve o dönemin diğer önde gelen isimlerinin kurdukları ekiplerce işlendi.

Türk gladiosu veya “kontrgerilla” sı Kürt illerinde daha sonra farklı oluşumlarla beraber hareket ederek halkın üzerinde derin bir baskı kurmaya çalıştı.

Özellikle, 1992 yılından 2000’li yıllara kadar Batman, Silvan ve Diyarbakır üçgeninde bu yapılanma ile ortak hareket ettiği deşifre olan “hizbulkontra veyahut Hizbullah(Lübnan ve İran Hizbullah’ı bu oluşumu hiç sahiplenmedi) devlet içindeki bu yapının korkunçluğu adına oldukça önemlidir.

İşte, geçmişte bu denli acı tecrübeleri olan Kürtlerin böylesi bir yapılanmaya karşı uyanık olmalarını ve her ne kadar birtakım eksikleri olsa da tüm Cumhuriyet hükümetlerinin özellikle Kürt meselesi konusunda en cesur ve kararlı olan AKP hükümetine olası bir provokasyona “gelmeme” konusunda yardımcı olmaları gerekir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Mourat

    Mourat

    26.02.2014 12:31

    Aslinda herkes az - cok, neler olup bittigini biliyor. Erdoganin yalan söyledigini, tonlarca para yedigini ve bu ulkenin insanlarini kandirdigini.... ne var ki ondan daha iyi secenek olmadigi icin, yine de onu tercih ediyorlar.

Yazarlar