Oya BAYDAR

'Şeytan'ın sor dediği sorular
28.10.2023
242
Gündelik dilde kötülüğün efendisi anlamındaki Şeytan'la alışverişim yoktur. Şimdi Lucifer'e uyuyorum ve birkaç soru sormak istiyorum

Kendimi tehlikeye atmamak için Şeytan'a kulak asmamaya çalışıyorum ama bazen öyle gelişmeler oluyor ki dilimi kalemimi tutamıyorum. Üstelik Şeytan'ın çeşitli dinlerde ve inançlarda onlarca adı var, bunlardan biri de Lucifer. Latince kökenine giderseniz, Lucifer adı ışıktan geliyor (lux: ışık). "Işık taşıyan" anlamında Venüs yıldızına verilen ad. Ben Lucifer'i seviyorum.

Çeşitli efsanelerin ve dinlerin ortaklaştığı anlatı Lucifer'in Tanrı'ya karşı geldiği, "O ağacın meyvesini yerseniz gözleriniz açılacak, her şeyi bilip göreceksiniz" diyerek Âdem'le Havva'nın elmayı yemesini teşvik ettiği, böylece insana ilk günahı işlettiğidir. Işık taşıyıcı Lucifer'in lanetlenmesi (şeytanlaştırılması) ile insanlara ateşi götürdüğü için tanrıların gazabına uğrayan Prometeus'un ortak noktası: İnsanları uyandırmak, aydınlatmak isteyenlerin tanrıların /egemenlerin gücüne karşı çıktıkları, insanı sorgulamaya, aydınlanmaya yönelttikleri için başlarının beladan kurtulmayacağıdır.

Cennetten kovulmaya veya ebedî işkenceye mâl olsa da ben Şeytan'ın/Lucifer'in bu yorumunu severim. Gündelik dilde kötülüğün efendisi anlamındaki Şeytan'la alışverişim yoktur. Şimdi Lucifer'e uyuyorum ve birkaç soru sormak istiyorum.

Hamas terör örgütü değilse PYD neden terör örgütü?

Ben masumum; bu soruyu aklıma düşüren Sayın Erdoğan'ın "Hamas bir terör örgütü değil topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve mücahitler grubudur," sözleri oldu.

Bu soru; cevabı hiçbir zaman kesin olmayan, devletlerin, iktidarların ve de onların etkisindeki kitlelerin keyfî değerlendirmelerine, çıkarlarına ve siyasî-stratejik emellerine göre cevaplandırılan bir sorudur. Terör örgütü tanımının uluslararası hukukta bile kesinliği yoktur. Bu yüzdendir ki mesela Türkiye Hamas'ı terör örgütü saymazken ABD ve pek çok ülke böyle tanımlamaktadır. (Türkiye'nin IŞİD'i terör örgütü saymakta gecikmesini, dönemin Başbakanı Davutoğlu'nun başlangıçta Cihatçıları "heyecanlı çocuklar" olarak tanımlamasını da hatırlayalım.) Aynı şekilde Türkiye'nin terör örgütü saydığı PKK'yi ve yıllardır sınırötesi operasyonlarla yok etmeye çalıştığı PYD'yi pek çok ülke terör örgütü kabul etmiyor. İnsanın aklına şu soru da geliyor: bir örgüt çoluk çocuk  kaç sivili öldürdüğünde, kaç canı yok ettiğinde, kaç bomba kullandığında terörist sayılır? Bunun bir ölçüsü var mı?

Ben bu kadar göreceli, bu kadar manipülatif, siyasî şeytanlaştırma amaçlı bir sıfat kullanmaktansa, bunları terör yöntemleri kullanan yapılar olarak tanımlamayı tercih ediyorum. Bu türden yapıların, örgütlerin, hareketlerin tümü az veya çok teröre başvurur. Bu anlamda en şiddetli ve tartışmasız terör "şiddet tekeline sahip" devletlerin terörüdür. (İsrail'in Filistin'e uyguladığı, Gazze'de soykırıma varan terör mesela…) Bütün devletlerin düşman kabul ettiğine şiddet uygulamasının gerekçesi ise hep aynıdır: Güvenliğimizi tehdit ediyor. ABD Afganistan'ı işgal ederken de, Irak'a girerken de; İsrail yıllardır Filistin'i yok etmeye çalışırken de, Türkiye sınırötesi operasyonları sürdürürken de bu gerekçe değişmez.

Sayın Erdoğan'ın aklıma soktuğu soruya dönecek olursam, Hamas onun sözleriyle "Topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş örgütü" ise, bulundukları topraklarda çoğunluğu Kürt olan halkın hakları, toprakları, kırıma uğramamaları için savaşan PYD ve benzeri yapılar da aynı kategoride mütalaa edilmemeli midir?

Ben bir hüküm vermiyorum, Hamas veya PYD terörist örgüttür, değildir demiyorum, sadece çifte standarta işaret etmek istiyorum. Günümüzde her an biraz daha yaygınlaşan etnik, dinsel, mezhepsel savaşları, çatışmaları körükleyen biraz da bu çifte standart değil mi?

Şeytan, "Bir de şunu sor" diyor.

Yarın 29 Ekim. Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yılı. Şeytan yine dürtüp duruyor. AKP iktidarı ve onun başı, Cumhuriyet'in 100. yılını kutlamakta neden bu kadar isteksiz, ilgisiz, heyecansızlar? Neden cumhurun tümünü kucaklayacak, bölünmüş, cepheleşmiş, yarılmış toplumu ortak cumhuriyet paydasında birleştirecek muhteşem bir 100. yıl mitingi yerine Filistin'le dayanışma mitingi düzenleniyor? İstisnasız bütün ülkeler 100. yıllarını dost ülkelerin devlet başkanlarıyla, başbakanlarıyla, üst düzey temsilcileriyle kutlarken, dünyaya rejimlerine sahip çıktıkları mesajını verirken neden resmî bir resepsiyon dahi yapılmıyor?

Evet; 100 yıllık Cumhuriyet'in 100 yılda giderilemeyen büyük eksikleri var. Demokratikleşememiş, özgürlükçü laikliği, eşit yurttaşlığı sağlayamamış, ayrımcılığı aşamamışız. Biliyoruz. Ama yok saymak veya kimseyi kandırmayacak bahaneler uydurmak yerine, 100. yıl kutlamaları cumhuriyetimizin eksiklerinin giderilmesi ve kazanımlarının  derinleştirilip güçlendirilmesi vaadinde 86 milyonun buluşup ortaklaşmasının fırsatı olamaz mıydı?

Şeytan kulağıma bu soruları fısıldarken cevabını da verdi. "Faşizan devlet zihniyeti destekli siyasî İslam 1923 Cumhuriyeti'nin eksiklerini daha da derinleştirip kazanımlarını sona erdirmeye çabalarken bir de büyük kutlamalar mı yapacaktı! Amma da safsın! Amaçları 86 milyonu ortak iyide buluşturmak, 'biz' yapmak değil, aksine ayrıştırmak, cepheleştirmek, kendi siyasî-ideolojik hatlarında bir başka rejim oluşturmak" dedi.

Düşündüm de Şeytan haklı, o bu işleri iyi bilir. Biz de bayrak asmakla, marş söylemekle yetinmek yerine Şeytan'ın sorularına kulak kabartıp ezberlerimizi bozmaya cesaret etsek iyi olur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar