Oya BAYDAR
Toplumları kökten değiştirmeyi; Tanrı gibi, kendi suretlerinde yeni bir toplum, yeni insan, yeni nesiller “yetiştirmeyi” amaçlayan bütün ideolojik iktidarlar şu ya da bu kesimin, şu ya da bu sınıfın direnciyle karşılaşırlar. Kitlelerin yeni efendilerin toplum projelerine yabancılıkları, uzaklıkları, çıkar zıtlıkları ne kadar derinse direnişleri de o kadar güçlü olur. Açık ya da örtük direnç ne kadar yoğunlaşır, yükselirse egemenlerin baskıları da o kadar sertleşir. Kitlelerin memnuniyetsizliği, uyumsuzluğu, direnişiyle demokratik ortamda başa çıkamayan rejim, otoriterliğe, olmadı diktatörlüğe evrilir.
Siyasî iktidarı ele geçirmek, -ister darbeyle ister demokratik yollarla olsun- görece kolaydır; güç olan, iktidarı sağlamlaştırıp sürekli kılacak ideolojik hegemonyanın tesisidir. Toplumu oluşturan kitlelerin, yani insanların iktidarların doğru gördükleri, istedikleri kalıba dökülmesi hiç kolay olmaz. Zora başvurulduğu, yanlış kan verildiği, ya da yeterince birikim, yeterince zaman sağlanmadığı durumlarda, toplum mühendisliği projesi kağıt üzerinde çok iyi görünse de, temelleri sağlam oturmadığından bina er veya geç çöker. Bu çöküş, yakın tarihte örneklerini gördüğümüz gibi tam bir enkaz da olabilir, daha hafif çatlaklarla, sürekli onarımla da atlatılabilir.
Cumhuriyet Projesi halk içindi ama...
Türk ulus-devletinin ve Cumhuriyet’in kuruluşu dağılan bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde yeni ve muasır (çağdaş) bir toplum yaratma projesiydi. Yeni toplumun geçmişten tam bir kopuş ve reddiye ile, Batı modelinde kurulması amaçlanıyordu.
Başta Mustafa Kemal, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının amaçları da, niyetleri de has’tı. Batı aydınlanmasının değerlerini benimsemiş modern (asrî), müreffeh, ileri bir toplum yaratılmak isteniyordu. Halk eğitilecek, aydınlatılacak, “medenîleştirilecek”, dinsel taassubun ağlarından kurtarılacaktı. Cumhuriyet ideolojisini ve değerlerini benimsemiş yeni kuşaklar, aydınlanma çocukları yetiştirilecekti. Cumhuriyet’in kurucularının, siyasî kadrolarının, aydınlarının, ideologlarının hayallerindeki toplum, “Halk için, halkla birlikte” kurulacaktı. Bu ilke ya da sloganın, “Halk için, halkla birlikte, gerekirse halka rağmen”e dönüşmesi fazla uzun sürmedi. Toplumsal gerçeklik o muhteşem projeyi gözden geçirmeyi zorluyordu. Halkın sınıfsal ve kültürel olarak Tanzimat’tan beri bu projeye yatkın kesimleri (ki azınlıktaydılar) bir yana, kitleler büyük ütopyaya hazır ve istekli değillerdi. Yeni toplum projesi halk içindi ama çaresiz, halka rağmen gerçekleştirilecekti.
Neredeyse bir yüzyıl sonra, bugün karşı karşıya bulunduğumuz devâsâ sorunları ve tam önünde durduğumuz tehlikeli eşiğe nasıl geldiğimizi anlayabilmek için “Yanlış neredeydi?” sorusunu cesaretle sormamız gerekiyor. Sorunun cevabını hainlerde, dış mihraklarda, düşmanlarda, “adam olmayan” ya da sürekli kandırılan halkta aramak yerine, “halka rağmen”in nasıl aşılabileceğini hegemonik emelleri bir yana bırakarak düşünmemiz gerekiyor.
“İsteseler de istemeseler de!”
Cumhuriyet’in kuruluşundan doksan yıl sonra, Türkiye’nin 1923 Cumhuriyeti’yle bağlarını koparacağını simgesel şekilde Çankaya’yı reddedip 1150 odalı sarayına taşınarak gösteren Tayyip Erdoğan, Eğitim Şurası’nda alınan kimi akla zarar kararları tartışanlara sopa gösteriyor. “İsteseler de istemeseler de öğrenecekler!” diye kükrüyor. Kemalizmi toplum mühendisliğiyle, “halka rağmen”cilikle eleştiren Tayyip Erdoğangiller; dindar nesiller yetiştirmenin, Osmanlı’nın restorasyonunun, toplumu siyasal İslam modelinde kurgulamanın en temel amaçları olduğunu açıkça ilan ederken (ve de gereğini pervasızca yerine getirirken) nasıl bir toplum mühendisliği peşinde olduklarının farkında değiller mi? Ya da bu kadar sağduyusuz, bu kadar gözüdönmüşler mi?
1920’lerin dünya koşullarında; bunca toplumsal deneyimin yaşanmamış, henüz çağdaş demokrasi kavramı ve uygulamalarından nasipsiz olunan bir çağda Cumhuriyet projesi anlaşılabilir bir hamleydi. Aynı dönemde, 1917 Bolşevik devrimi sonrasında Rusya’da komünist toplum projesi adım adım ilerliyordu. Proletarya diktatörlüğü kavramı ve uygulaması (ki kısa sürede parti ve kişi diktatörlüğüne dönüştü) zorunlu ve haklı görülüyordu.
Demek istediğim şu ki, bütün bu tarihsel deneylerden ve süreçlerden 90 yıl sonra, siz hâlâ dindar ya da dinsiz, şöyle veya böyle nesiller yetiştirmek peşindeyseniz, üstelik bunu yüz yıl öncesinin değerleri üzerine oturtmaya çalışıyorsanız ve en önemlisi “isteseler de istemeseler de!” buyrukçuluğu ile topluma parmak sallıyorsanız; ne demokrasiden, ne özgürlüklerden dem vurmaya hakkınız yoktur.
“İsteseler de istemeseler de olacak” mı diyor Tayyip Bey. Hiç kusura bakmasın. Ben istemiyorum, almayayım canım! Biz istemiyoruz...
Millî irade benim Beyler!
Tayyip Bey ve kadroları, sandıktan çıkan oyları “milli irade” sayıyorlar ve sanıyorlar. Millî iradeyi de kendilerine verilen oyla sınırlıyorlar. Aslında partilerinin oy oranı yüzde 43-47 düzeyinde. Ya ötekiler? Bütün bu olup bitenlere karşı olanlar, artık karşı olma sınırlarını aşıp tepki veren ve isyan edenler? Ya ben? Bizler, yani çoğunluk, milli iradeyi temsil etmiyor muyuz?
Bu beyin yıkama hepimizi öyle etkiledi ki, ana muhalefetin düşük oyları üzerinden düşünmeye alıştık. Ama iddia ile söylüyorum; bırakalım her şeyi bir yana, son tartışmalı Eğitim Şurası’nın havasının ve kararlarının bu ülkenin çoğunluğunu, yani millî iradeyi yansıtmak bir yana, öfkelendirdiğini düşünüyorum.
Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılmasını tartıştığımız günlerde, Alevî yurttaşlarımızın bu en temel talebiyle alay edercesine ilkokulların birinci sınıfından başlayarak (hatta değerler öğretimi maskesi altında anaokullarına yaygınlaştırarak) din dersinin zorunlu hale getirilmesi hangi millî iradeyi yansıtıyor. Bu ülkede milyonlarca Alevî var, ağırlıklı kesimleriyle laik, seküler Kürt halkı/ hareketi var, Atatürkçü laikler var, azınlıklar var, bencileyin bütün inançlara saygılı ama inançsız demokratlar var. Siyasal İslamcı Sünnî “millî irade!” nin çok üstünde sağduyulu, demokrat Müslümanlar var.
“Nüfusun yüzde 99’ı Müslüman olan Türkiye” sizlerin toplumu inandırmaya çalıştığınız bir yalandan ibaret. Daha doğrusu, o Müslümanların büyük çoğunluğu sizler gibi Müslüman değil. Nüfus kağıtlarımızda zorla “Müslüman” yazması herkesi sizin yüzde 99’unuza dahil etmiyor. Kısaca: Millî irade Tayyip Bey’in iradesi değil; benim iradem, senin iraden, sadece AKP’nin yüzde ortama 45’inin değil, hepimizin iradesi.
Sembolik bir sivil itaatsizlik önerisi
Din derslerinin 5-6 yaşlarındaki çocuklar için bile zorunlu olmasını reddediyorum. Bunu, şimdiye kadar inanç ve yaşam biçimleri üzerinde her türlü baskıya karşı çıkmış biri olarak, Müslüman kadınların, inançlı arkadaşlarımın inançlarını özgürce yaşamalarını, örtünmelerini, örtülü olarak kamusal alana çıkmalarını sonuna kadar savunmuş, bu yüzden kendi mahallemden kovulmuş biri olarak koplekssiz ve göğsümü gere gere söylüyorum. Bilinçten ayrılan inanç hiçtir. 5-6 yaşında çocuğun, 3 yaşında bebenin bilinçli seçme özgürlüğü yoktur. Bu mudur sizin inanç anlayışınız, Müslümanlığınız? 1. sınıfta din derslerine giren minik kız, dersin gereği kapanacaktır, kapatılacaktır. Baskıların en serti olan mahalle baskısı, bırakın çocuğu aileyi de kuşatacaktır. Örtünmek isteme dayalı bilinçli bir seçimdir. Bunu değerli örtülü kadın arkadaşlarım çeşitli yazılarında, yorumlarında benden çok daha iyi anlatıyorlar.
Eğitim Şurası adı altındaki ideolojik baskı mekanizmasının 1. sınıftan zorunlu din dersi ve benzeri kararlarının uygulamaya girmesi halinde, hiç vakit geçirmeden barışçı bir sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirmemiz gerekiyor: Çocuklarımızı, torunlarımızı bu çarkın dışına çıkaralım; o derslere sokmayalım, sonuçlarına katlanalım. Sakın, “ama çocukların eğitimi aksar, ama zararlarına olur” demeyin bana. Daha 1. sınıfta, kimin nasıl anlatacağını bilmediğimiz, çocukların ise hiçbir şey anlayamayacağı, “ders” adı altındaki bir dayatmaya maruz kalmalarındansa bebelerin, oturup oynamaları yeğdir.
Önümüzdeki dönem, sivil itaatsizliğin tek müdahale aracımız olacağı bir dönem. Hakkını verelim. Unutmayalım: Millî iradenin parçasıyız ve cami duvarına işeyenlerin cinnet adımları karşısında çoğunluktayız.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024