Oya BAYDAR
Üç haftaya yakın süredir Vietnam, Kamboçya, Laos’taydım. Hasan Cemal’le dönüş uçağında karşılaştık. Ben ahkâm kesici, o gerçek gazeteci-yazar olduğundan Vietnam izlenimlerine çoktan başladı. Böylece de beni aynı şeyleri tekrarlamaktan kurtardı. Ama, ben de kendi çapımda övüneyim: 9 saatlik çok zahmetli, meşakkatli bir tren yolculuğunu göze alıp Kuzey’de Çin sınırına uzanan dağlık ormanlık Sapa bölgesine kadar gittim. Oralar çeşitli etnik grupların, kabilelerin yerleştiği bölgeler. Vietnam savaşı sırasında Vietkong gerillalarının geçiş yolları ve üslendikleri ormanlar…
Ben de Hasan Cemal gibi 1970’lerde, Vietnam’ın ABD bombardımanı altında alev alev yandığı yıllarda, “Ho Ho, Ho Şi Mihn, daha daha Vietnam, Ernesto’ya bin selam!” diye inançla, umutla bağıranlardanım. Çünkü Ho Şi Mihn’in Vietnamı, önce Fransız sömürgecileri dize getirdikten sonra ABD emperyalizmine karşı kale gibi duran, sonunda da yenilgiye uğratan halkların ülkesi, umutlarımızın simgesiydi.
40 yıl sonra Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti, tek parti olan Komünist Partisinin demir yumruğu altında en küçük bir muhalefete izin verilmeyen, ifade özgürlüğünün sözü bile edilmeyen, daha da önemlisi: pazar ekonomisi adı altında neoliberal düzenin vahşi kapitalizmine teslim olmuş ve bunun yozlaşmasını yaşayan bir ülke. Aynı durum, diğer bölge ülkeleri için de geçerli.
Daha fazla Vietnam derken bunu istememiştik
Günümüz dünyasında başka çareleri yoktu, diyebilirsiniz. Yok muydu gerçekten? Bilmiyorum. Ama, bırakın komünist, sosyalist bir düzeni, sosyal demokrat bir ülkede bile halkın sahip olması gereken, sahip oldukları varsayılan sosyal hakların, güvencelerin sağlanmamış olması insanı şaşırttığı gibi derinden etkiliyor, düşündürüyor.
Mesela eğitimin ilk kademede daha düşük olmakla birlikte orta ve yüksek eğitimde paralı olması; mesela sosyal sigorta hakkının sadece devlet çalışanları için sağlanması, sağlık sorunlarının perişanlığı, mesela bazı dairelerin/ konutların milyon dolara satıldığı büyük kentlerde nüfusun çoğunluğunun mezbelelerde yaşaması... Gördükleri karşısında hayal kırıklığı yaşayan bir arkadaşım gibi, bu yaşam tarzının halkın yaşam kültürünün parçası olduğu yorumuna katılmam mümkün değil, çünkü sosyalist devletin birinci görevi yoksulluk ve yoksunluk kültürüne teslim olmak değil, onu aşmaktır.
Kutsal simgelere sığınmış bir yönetim
Kamboçya’dan geçip Vietnam’a geldiğimizde Ho Şi Mihn (Saygon) ve Hanoi’de dört bir yan sarı yıldızlı kızıl bayraklarla, orak-çekiçli afişlerle ve Ekim Devrimi günlerini anımsatan ağırlığı ordu mensuplarında olan propaganda pankartlarıyla donanmıştı. Vietnam yazısı Latin harfleriyle, tabii ki Vietnamlı rehberimize sorduk ama kendimiz de kolayca okuyabiliyorduk: Ho Şi Mihn’in Hindiçinî Komünist Partisi’nin 85. Yılı 3 Şubat’ta kutlanacaktı.
Bir zaman tünelinde gibiydim. 85 yılda sembollerde, propaganda sloganlarında, devrimci çizimlerde milim değişiklik yoktu. Rejime bağlı ya da öyle görünen rehberimizin çevirisiyle, sloganlar savaşma gereğini, mücadele gereğini, zafer temasını işliyordu. Ne için, neye karşı?
İçimi acıttığı için uzatmadan söyleyecek olursam, Ho Şi Mihn’in mücadelesinden, yolundan, inancından geriye içi boşaltılmış kızıl yıldızlar, kızıl bayraklar, orada burada mahzun duran orak çekiçler kalmıştı. Bir trajedi dekoru gibi… Bir zamanlar gerillaların yuvası olan Sapa’da, turistik bölgelerde (turistleri korkutmamak için belki) ne o tiyatro dekorları, ne de bir kutlama vardı. Turistik gösteri mekânına dönüştürülmüş etnik köyler anlatılması güç bir pisliğin, yoksunluğun, bir dolarlık satış için yalvaran, koşturan yerel giysili kadınların, çocukların hakimiyetindeydi.
Ama, yazıya başlık olan kutsal yaratma, kutsala sığınma konusunu Ho Şi Mihn’in anıt mezarını gezerken düşündüm. Ho Amca, dünya çapında bir entelektüel, kendi kuşağının en önemli ve derinlikli Marksist liderlerinden biriydi. Bir o kadar da mütevazi, doğanın akışını bozmadan basit yaşamak isteyen bir bilge insan. Ölünce yakılmayı ve küllerinin bilinmeyen bir yere gömülmesini vasiyet etmiş, kutsallaştırılmayı reddetmişti. Ama o da ne! İkişer sıra olup asker adımıyla içeri sokulduğumuz, ayrıntılı bir aramaya tâbi tutulduğumuz türbede (çantamdaki yedek muzum bile alındı) Ho Şi Mihn cam lahitte tahnit edilmiş olarak yatıyordu; kutsalın buzdan kalıbı içinde dondurulmuştu.
Yine böyle cam fanusta yatan Lenin’i, başka anıt mezarları düşündüm. Kutsallaştırılmaya ihtiyacı olan: halkların kaderini değiştirmek, daha adaletli, özgür bir dünya kurmak için yola çıkan o büyük insanlar, liderler değildi. Onları kutsallaştıran muktedirler, yarattıkları putların ardına sığınarak iktidarlarını korumaya, pekiştirmeye çalışıyorlardı. Fikirlerini takip etmek, yaşamlarını örnek almak yerine kitleleri kutsallarla büyülüyor, kutsallarla uyutuyorlardı. Marx’ın ünlü sözüyle “din halkların afyonudur”, ama sadece din değil, dinselleştirilmiş inançlar, kutsal mertebesine yükseltilmiş ideolojiler de öyle. Muktedirler kendi yarattıkları kutsallara sığınarak ve onları sömürerek iktidarlarını pekiştirirler.
AKP’nin kutsal davası, kutsal kavgası
Türkiye’ye döner dönmez, AKP’nin seçim bildirgesine, programına kutsal dava, kutsal kavga kavramlarını koyup koymayacağı tartışmalarıyla karşılaştım. Uzun söze gerek yok: Kutsala sığınmak, kutsalı sömürmek hele de başı sıkışan iktidarlar açısından her zaman geçerli yoldur. Kitleler kutsalları kalkan yaparak daha kolay yönetilir. Hele de o kutsal kitlelerin en fazla duyarlı oldukları din ise. Tarih boyunca kutsal kavgalar, kutsal davalar peşinde ne çok kan döküldüğünü bilmeyen mi var... Son örneklerinden biri de IŞİD desem yanlış mı olur?
AKP’nin kutsal kavgası bir yana, tekrar Vietnam’a, Hindiçinî’ye dönersek “Daha daha Vietnam”dan olmaz olsun böyle Vietnam’a nasıl gelindiği üzerinde, nostaljik duygularımızı, yürek ezintimizi, yenilgi psikolojisini ve kötümserliğini bir yana bırakıp, dünya solunun, sosyalistlerin, komünistlerin gerçeklerle yüzleşmekten çekinmeden düşünmeleri, tartışmaları, çalışmaları gerekiyor. İşi sadece emperyalizmin oyununa bağlama kolaycılığına düşmeden, bu noktaya nasıl gelindi, nerede yanlış yapıldı sorusu insanlığın önünde duruyor. Cevabı beni çok aşar, ama düşünmeye, hem de ezberleri bozarak, kutsalları yıkmaktan korkmadan düşünrmeye değer.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024