Oya BAYDAR
Dün, Muktedir Erkekliğin Tecavüzcü Fıtratı başlıklı yazıda, kadına yönelen şiddetin derin ve kadim kökleri üzerine birkaç satır karalamış, bu şiddet ve tahakkümün bugünün sorunu olmadığını, yaygın bir zihniyetin yansıması olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Aradan sadece bir gece geçti; cinnet sınırında dolaşan toplumumuz, Büyük Millet Meclisi’ndeki arbede, yaralama, darp haberi ve gençler kartopu oynarken dükkânının camı kırılan esnafın gencecik bir gazeteciyi bıçaklayarak öldürmesi haberiyle bir kez daha şoka girdi.
Özgecan’ın hunharca katlinden bu yana, birkaç gündür herkes “Ne yapacağız?” diye soruyor. Soruya verilen cevaplar siyasî-ideolojik meşrebe göre değişse de, aile kurumunun sağlamlaştırılması, idam cezasının geri getirilmesi, Müslüman muhafazakâr kesimde de İslamî yaşama ve fıtrata dönülmesi önerileri öne çıkıyor. Dün bir ucundan yazmaya çalıştığım: fıtrata ve İslamî değerlere dönüş çözümü, iktidar partisi sözcüleri, yandaşları ve bizzat Cumhurbaşkanı tarafından çeşitli konuşmalarında mealen dile getirildiği için, biraz daha üzerinde durmaya değer diye düşünüyorum.
Dinî muhafazakârlık eril şiddeti pekiştiriyor
Tek tanrılı dinler erkek egemenliğini ilahî güce dayandırarak eril toplum düzenini, erkek iktidarını, o iktidarın doğal sonucu olan şiddeti mutlaklaştırır, pekiştirir. Eril zihniyet sadece erkeklerle sınırlı kalmaz, kadınların değerlerini ve kabullerini de etkiler; eşitsizlik ve teslimiyet onlara ilahî kader olarak dayatılır ve kadın bu dayatılmış kaderi içselleştirir.
Toplumlar geliştikçe, aşiret yapıları çözüldükçe, insanların ufukları genişleyip özgürleştikçe, sekülerleşmeyle birlikte din kurumu tek ve mutlak belirleyici olmaktan çıkar, dinî inanç eril devletin denetim ve yönetiminden kurtulup bireyin vicdanına, yani olması gereken yere yerleşir. Bu süreç ilerledikçe eril iktidar yapısı ve zihniyeti ağır ağır aşınırken kadın adım adım özgürleşir, toplumdaki varlığı belirginleşir, konumunu sorgular, başkaldırır ve kadın erkek eşitliği mücadelesi yükselir.
Müslüman muhafazakâr bir toplum hayalini (projesini) adım adım hayata geçirmeye çalışan AKP zihniyetinin kadın sorununa bakışı, tam da muktedir erkekliğin gücünü ve “haklılığını (!)” dinden alan bakıştır. Tayyip Erdoğan’ın buyrukçu, otoriter, nobran üslubuna yansıyan bu zihniyetin iktidarda olmasının, kadına karşı şiddetin artışında ve pervasızlaşmasındaki payı tartışma götürmez. Kadın erkek eşitliğini reddeden, kadınları özgür ve eşit bireyler olarak değil “Allah’ın erkeğe emaneti” mal olarak gören bu zihniyet cinsel takıntılı ve şiddete eğilimli erkek topluluğunda kadına şiddeti meşrulaştırdığı gibi, şiddet kullananın arkasını iktidar kurumlarına dayamasını da sağlar.
İslâma ve fıtrata dönüş, kadının bütünüyle erkeğe tâbi kılınması ve kadına şiddetin önünün açılması çözümüdür. Peygamber’den, Kur’an’dan, dinî metinlerden yapılan alıntıların, dinimizin kadını nasıl sakındığına, ne kadar önem verdiğine dair anlatıların, gözlerimizin önünde gerçekleşen uygulamalar karşısında hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Ailenin güçlendirilmesi çözüm olabilir mi?
Geleneksel kutsal aile sadece dinî, İslamî değil her çeşit muhafazakârlığın kalesi; kadın üzerindeki baskı ve şiddetin yuvasıdır. Töre ya da namus cinayetleri ailenin kararıyla, aile fertlerinin katılımıyla uygulanır. Erkeğin karısına, kızına, çocuklarına uyguladığı aile içi şiddetin boyutları -ensest dahil- aile mahremiyeti kalkanının ardında gözlerden gizlenir. Satıldıkları yaşlı adamların tecavüzüne uğrayan çocuk gelinler ailenin parçasıdır. Ailenin güçlendirilmesi, muhafazakâr terminolojide kadının çocuk doğurup eve kapatılması, efendisi erkeğin insafına ya da lütfuna terkedilmesi demektir. Bu kesimden kişilerin kadın ve aile konusunda yazdıkları, çizdikleri, söyledikleri, önerdikleri, uzun açıklamalara gerek bırakmayacak ve itirazları geçersiz kılacak kadar açıktır.
Kuşkusuz Türkiye’deki bütün aileleri aynı kalıpta düşünmemek gerekir. Kadın ve erkeğin özgür, eşit, gönüllü birlikteliğine dayanan seküler çekirdek aile, bütün sorunlarına ve geçirmekte olduğu kimi zaman sancılı evrime rağmen muhafazakâr kesimlerin ve iktidarın özlediği kutsal aileden farklı olarak kadına daha fazla eşitlik ve özgürlük sağlar. Aile mühendisliğine soyunan muhafazakârların, “aile yapısı çöküyor” diyerek feryad etmelerinin nedeni de budur zaten. Kadının eşitliği ve özgürlüğü onların eril iktidarlarına ve tahakkümlerine karşı tehdit unsurudur.
Şiddete karşı çözümü devlet vahşetinde arayanlar
Özgecan’ın katlinin ardından toplumda kabaran öfke ve isyan kısasa kısas zihniyetini yeniden gündeme getirdi. Benzer olaylarda idam talebi daha önce de yükselmişti. Kan ve şiddet kültürünün egemen olduğu az gelişmiş bir toplumda kitlelerin çaresiz isyan duygularıyla linç ve idam önermelerini yadırgamamak gerek. Ne var ki, idam cezasının kaldırılmasını içlerine bir türlü sindirememiş dindar muhafazakâr kesimler ile eril şiddetin taşıyıcısı faşizan çevreler Özgecan’ın yarattığı acı ve öfkeyi, devletin düşüne taşına cinayet işlemesi anlamına gelen idam cezasını yeniden pazarlamak için fırsat saydılar. Yeni Yargıtay Başkanı’nın idam cezası tartışılabilir sözü, ilkel kısasa kısas zihniyetinin nerelere kadar uzandığını göstermesi bakımından yeterince vahim ve ürkütücü
Uzun söze gerek yok: İşin ahlâkî, insanî, vicdanî boyutları bir yana, dünya ve Türkiye çapındaki bütün araştırmalar idamın suçu azaltmadığını gösteriyor. İdamın pardonu, telafisi, geri dönüşü olmadığı gibi, uygulanan idamların topluma nelere mâlolduğu da bilinmekte. Bugün idamı geri getirmek için çırpınanların, bu şiddet ülkesinde yarın idam sehpalarına çıkarılmayacaklarının garantisi de ne yazık ki yok. Kitlelerin öfkeli tepkilerini yatıştırmak, ölümü değil kim olursa olsun insan yaşamını savunmak yerine ölüm tellallığına soyunan siyasiler, şiddetin artışından ve meşrulaştırılmasından da sorumludurlar.
Çözüm yok mu?
Toplumun ruh hali cinnet sınırlarına dayandı. Psikolojik çöküntü şiddet eğilimini artırıyor. Toplumsal kültürümüzün zaten parçası olan şiddeti körükleyen, yaygınlaştıran, özendiren en önemli neden içinde yaşamak zorunda kaldığımız zehirli siyasal atmosfer. Devletin en tepesinden başlayarak, iktidarıyla muhalefetiyle siyasetin dili şiddet ve nefret dili. Özellikle ve öncelikle iktidardan kaynaklanan bu dil toplumun düşman cephelere bölünmesini ve şiddeti körüklüyor. Dilin şiddeti, siyasilerden başlayıp dalga dalga halka yayılarak fiilî şiddete dönüşüyor. Şiddet yaygınlaştıkça kanıksanıyor, meşrulaşıyor.
Sorunların çözümü üzerinde düşünebilmek için sakinleşmek, normalleşmek gerek. Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın ve siyasilerin bir süre susmaları bile işe yarar, çünkü ağızlarını her açtıklarında gerginliği, düşmanlığı, şiddeti körüklüyor, toplumu lime lime ayırıyor, bölüyorlar. “Özgecan’ın acısında birleştik” sözü kendimizi kandırmaktan ibaret. O acı bizleri birleştireceğine, Tayyip Erdoğan’a, kendine tâbi olmayan, erkek şiddetine karşı çıkan, önerdiği muhafazakâr yaşam biçimini reddeden kadınlara yeni bir saldırı ve ötekileştirme fırsatı verdi.
İki yazıdır anlatmaya çalıştığım gibi kadına yönelik şiddet bir zihniyet meselesi ve zihniyet değişikliği kolay olmaz; hele de o zihniyet iktidardaysa… Yine de bir yandan eril iktidar zihniyetine karşı felsefî, sosyolojik, ideolojik, siyasal mücadele verilirken öte yandan yapılacak şeyler var:
Kadına şiddetin; saldırganın iyi hali (ne demekse!), kadının durumu, yaşam biçimi, rızası v.b, hafifletici nedenler gözetilmeden en ağır şekilde cezalandırılması; idamdan çok daha ağır bir ceza olan ağırlaştırılmış müebbed hapsin dava uzamadan, gereğinde tek celsede verilmesi; kadına yönelik şiddete hafifletici neden bulan, üst sınırdan değil alt sınırdan ceza kesen hâkimlerin görevden alınması; mevcut yasaların yoruma imkân tanımayacak şekilde ağırlaştırılması.
Şiddete maruz kalan kadınların etkin devlet korumasına alınması; şiddet uygulayan erkeğin ömür boyu gözetim altında tutulması, psikolojik tedavinin zorunlu olması.
Kadınları zaptırapt altına almaya yönelik söylemlerin sonlandırılması; kadının bedeni ve özel hayatıyla ilgili müdahalelerin suç sayılması. Kızlar 6 yaşında evlenebilir fetvaları verenlerin, kadın kocası olmadan dışarda dolaşmamalı diyenlerin, kızlı erkekli yaşanan evlerden söz edip mahalle baskısı yaratanların, din, ahlak, namus söylemleriyle toplumsal hayatta ve eğitimde kadınlarla erkekleri ayırmaya çalışanların beyanlarının ifade özgürlüğü olarak değil kadının özgürlüğüne müdahale olarak değerlendirilip suç sayılması.
Bağımsız kadın örgütlerinin aralarındaki farklılıkları öne çıkarmak yerine kadının özgürlüğü ve kadına şiddetin engellenmesi ortak paydasında ama’sız buluşarak ortak mücadele vermeleri. Bu mücadelenin siyasî yandaşlıktan ve ideolojik kutuplaşmalardan kurtulup, kadın sorunu araçsallaştırılmadan yapılması.
Bağımsız medyanın sadece kadına değil her türlü şiddete karşı tutarlı ve kararlı bir tutum sergilemesi. Şiddet içeren, belli bir gruba karşı nefret dili kullanan, kadını aşağılayan yayınların, dizilerin reyting hesabı yapılmadan yayından kaldırılması.
Bir başlangıç olarak muktedirlerin çenelerini tutmaları, tutamadıkları zaman da nefret ve ayrımcılık söylemlerine medyada yer verilmemesi, yok sayılmaları.
Çok mu uçtum, imkânsız mı bunlar? Yüzleşmeye, birleşmeye ve mücadeleye cesaret edebilirsek imkânsız değil.
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024