Oya BAYDAR
Uzun süredir, "toplum cinnet geçiriyor" diye yazıp duruyorum. Dünyanın ve ülkemizin bu sıkıntılı, bunalımlı, anaforlu döneminde hepimizi tehdit eden, en tepeden en aşağıya kadar insanlarımızı sarsan çılgınlık nöbetleri ürkütücü.
Geçenlerde, Türkçenin bozulması, yoksullaşması konusunda bir yazı yazmaya kalkıştım. Gelen tepkilerden birini aktarmakla yetineyim. Mail adresim bilinmediğinden Aydın Engin’in mail’ine gönderilmiş iletiyi, içerdiği müstehcen sözcükler nedeniyle okurlardan özür dileyerek aşağıya yapıştırıyorum:
Bu küfürname, sokaktaki veya tımarhanedeki bir meczup tarafından değil internet hesabı olan, e-posta gönderebilen, muhtemelen çevresinde adam kategorisinde değerlendirilen biri tarafından yazılmış.
Diyelim ki bu zat "tırnak" kategorisinde, ya "tepedekilerin" ruh sağlığı?
Üslup ve hakaret dozu aynı olmayabilir ama her ağızlarını açtıklarında kin ve nefret kusan, karşılarındaki herkesi hain, düşman, şerefsiz ilan eden devlet büyüklerimizin ruh sağlığından emin olabilir miyiz?
Son örnek: MHP Genel Başkanı ve iktidar koalisyonunun güçlü ortağı Bahçeli’nin Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) sözlü saldırısı.
"Türk Tabipler Birliği isimli ihanet oluşumu sözde artan vakalara, hayatını kaybeden insanlarımız ve sağlık çalışanlarına dikkat çekmek maksadıyla tüm sağlık kurumlarında siyah kurdele takacakmış. Bu teşebbüs zehirlidir ve zillet bir komplodur….. TTB Korona kadar tehlikelidir. Derhal ve gecikmeksizin kapatılmalı, yöneticileriyle ilgili adlî işlem yapılmalıdır….. Hükümete yönelen 'yönetemiyorsunuz, ölüyoruz, tükeniyoruz' eylemi haince bir tertiptir. Vatansever bilim insanlarından kurulacak bir müteşebbis heyet kurulmalı, rezaletin, hıyanetin ve Türkiye husumetinin kara sayfası kapatılmalıdır….." diyor Bahçeli.
Toplumcak tedaviye ihtiyacımız var
Yukardaki iki örnek de yoruma ihtiyaç bırakmıyor. Ruh sağlığı bozulmamış, aklıselim sahibi her kişi bu ifadelerden rahatsız olacaktır. Rahatsız olmuyor da beğeniyor, alkışlıyorsa, o zavallı da hastalığı kapmış, ruh sağlığı bozulmuş demektir. En hafifi öfke kontrolü veya antidepresan ilaç olmak üzere, iş işten geçmeden tedaviye başlamasında yarar vardır.
Toplumcak boğazımızın sıkıldığı, nefes alamaz hâle geldiğimiz, bir yandan Korona tedirginliği, bir yandan eksilen aş, bulunmayan iş, eve getirilemeyen ekmek sıkıntısıyla cebelleştiğimiz bu günlerde, ruh sağlığımızı korumak iyice güçleşiyor. Artan kadın cinayetlerinden tutun, her an her köşe başında patlak veren şiddet olaylarına, öldürmelere, yaralamalara kadar; Suriyelilere, Kürt işçilere, "öteki"lere yönelen saldırılardan çocuk istismarına, hayvanlara reva görülen işkencelere, bilumum zulme, hoyratlığa, kabalığa kadar, vicdansız, ahlaksız kötücüllük dört bir yanda tavan yapıyor.
İktidarlar er geç değişir, gün gelir muktedirler iktidardan çekilirler; büyük zorluklar, yıkımlar yaşansa da ekonomik darboğazlar aşılır, iyi kötü yeni bir düzen kurulur. Vahim olan şu ki, bir toplumun sosyal dokusu dağıldı mı, insan unsuru çürüdü mü, cinnet hâli kökleşti mi arınma, temizlenme, masumiyete dönüş çok çok uzun sürer. Hastalıklı toplum bir daha kolay kolay iflah olmaz.
Edvard Munch / Çığlık
Uç örnekler önemsiz, mesele zihniyette
Kötücül ve hastalıklı ruh halinin tekil örneklerine aldırmayıp geçebiliriz. Ancak deli saçmalaması veya meczup söylemi olarak değerlendirip yeterince önemsemediğimiz sözler, davranışlar, aslında tekil olaydan çok daha yaygın bir ruh halinin uçlardaki dışavurumudur.
Bazı TV kanallarında, -dahil olmadığım ama dolaylı olarak haberdar olduğum sosyal medyada-, yazının başındaki iletinin kibarcası ve akıllıcası yazılıp söylenip duruyor. Tümüyle kişi yıpratmaya, haysiyet cellatlığına, ihbara dönük sözler yazılar, sadece Aktroller tarafından değil aklı başında sayılan, devrimciliği, solculuğu, ahlâkçılığı kimselere bırakmayan kimileri tarafından pervasızca kullanılıyor. Bu kişilerin tarzını, üslubunu kuşkusuz aynı kefeye koymuyorum, ne terbiyeleri ne eğitimleri bu kadarına tabii elvermez; ama temelde aynı ruh halinin izleri var. Bu insanlar, farklı düşündükleri kişilere saldırırken bundan marazî bir zevk alıyorlar, kendi komplekslerini tatmin ediyorlar.
Nefret ve düşmanlıkla zedelenmiş ruh hali baştakilerden, iktidar mensuplarından geldiğinde tehlike büyüyor. İmam yellenince cemaatin s..ması misali, cinnet havasına kapılmış, tatminsizliklerini huzursuzluklarını saldırganlıkla gidermeye çalışan kitleler ne sözlerini, ne yumruklarını, ne kurşunlarını esirgiyorlar. Hekimlerin, sağlıkçıların hasta yakınlarından gördükleri, zaman zaman cinayete varan muamele Bahçeli’nin söz ve tehditlerinden güç alıyor, saldırganlık meşrulaşıyor. Daha altı yedi ay önce alkışlanan sağlıkçılar birden rezil ve hayasız ilan edilince, "Korona'dan beter bu vatan hainlerini" yok etmeye hevesli pek çok ruh hastası var bu ülkede.
Söylemek istediğim şu: Bir toplumda vicdanlar kuruyup, etik değerler çiğnenip insanlar birbirinin gözünü oymaya hazır hale getirildiğinde, işin ucunun nerelere varabileceği belli olmaz. Tahrikçiler de hedef haline gelir. Kötücül ve hastalıklı ruh hali tepelerden aşağılara doğru yayıldıkça -ve hızla yayılıyor- ne baş kalır ne ayak; toplum çözülür, çöker.
Sıradan insanlarımız bir yana, özellikle iktidar mevkiinde olanların söylemleri, yönelttikleri suçlamalar, tehditler, toplumsal öfkenin derinleşmesine, yaygınlaşmasına, cinnet ortamına yol açar. Ancak, sadece siyasal iktidar, sadece devlet erkânı değil, küçük iktidar odakları da yozlaşmanın, kötücülleşmenin ajanları olabilirler. Günümüzde medya, bu türden iktidar odaklarının başında geliyor. Özellikle televizyonlarda yer tutmuş, milyonlara seslenme olanağı edinmiş sunucular; programcılar, yorumcular, köşe yazarları (kendi küçücük çapında bu köşenin yazarı da dahil) kendilerini aşan bir sorumluluğa sahiptirler.
Toplumun kötücülleşmesine, insanların birbirine düşmanlaşmasına, vicdanın aşınmasına, etik değerlerin yitimine yol vermemek için ruh sağlığımızı korumaya, hırsımızı öfkemizi gemlemeye, durup dururken hasımlaşmamaya, özen gösterelim.
ELE VERİR TALKIMI, KENDİ YUTAR SALKIMI DURUMLARI…
Dil yanlışlarından şikâyet ederken, ben de "yol açmış olursunuz" diyerek yanlışlara katkıda bulunmuşum. Bir başka yazar da "bekliyor olacağım" diye yazmış. "Yol açarsınız", "bekleyeceğim" demek varken, olmak fiilini kullanmak de ne oluyor! Özür diliyor ve düzeltiyorum.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024