Roni MARGULIES

İki “Düşman”
26.06.2013
3388

 Her muhalif hareketin iki düşmanı vardır. Biriyle baş etmek nispeten kolaydır, biriyle daha zor.

Bir grevde, örneğin, birinci düşman patrondur. Bu kolaydır, herkes böyle olduğunu bilir. Herkes ne yapmak gerektiğini de aşağı yukarı bilir: Üretim durdurulmalı, patron gelir kaybına dayanamayacak hâle getirilmeli, kaybettiği para işçilerin taleplerini karşılamanın maliyetinden daha pahalı olacak diye korkmaya başlamalı. Tek sorun sağlam durmak, dayanmaktır.

İkinci düşman, içerde olduğu için, baş etmesi daha zor bir sorundur. İşçilerin bir kısmı, “Yahu, bizim patron kötü adam değil” der, “Grev yapmasak da gidip bir daha rica etsek” der, patronla siyasî bir görüş paylaşıyor olabilir, patronun hemşerisi, köylüsü filan olabilir. Bu işçiler greve katılmayı reddederse, grevin üretimi durdurması da, sağlam durması da çok zorlaşır. Bir yandan patronla uğraşırken, bir yandan da iş bırakmayan işçileri ikna etmek, onları greve fikrine kazanmak mücadelesi verilir. İkna edilemezlerse, üretim devam eder, patronu yenmek iyice zorlaşır, grevin başarı ihtimali azalır.

Greve çıkmaya ikna olmayan, grev kıran işçiler ille de gerici, patron yandaşı filan da değildir. İşlerini kaybetmekten korkuyor olabilirler, grevin kazanacağına akılları yatmıyor olabilir, grev sırasında kaybedecekleri para onlara çok ağır geliyor olabilir. Ama sonuç olarak yenilgiye uğrayan çoğu grev, patronun yaptıkları nedeniyle değil, greve katılmayan işçiler yüzünden yenilgiye uğrar.

İngiltere kömür madencileri

Bunun kendi hayatımda yaşadığım en açık seçik örneği 1984-85 İngiltere kömür madencileri greviydi. Mücadelenin kazanabilecekleri ve kaybedebilecekleri normal bir grevin çok ötesindeydi. Başbakan Thatcher, sosyal devleti ortadan kaldırmak, reel ücretleri %20 oranında düşürmek, İngiliz sermayesinin kârlılığını yükseltmek istiyordu. Bunu yapabilmek için işçi sınıfının örgütlülüğünü dağıtmak, direnme gücünü kırmak zorundaydı. İktidara geldiğinden beri sınıfın en örgütlü kesimlerini tek tek karşısına alıyor ve yeniyordu. Nihayet sıra en militan kesimlerden biri olan madencilere, en eski ve radikal sendikalardan biri olan Madenciler Sendikası’na geldi.

Grev bir buçuk yıl sürdü. Toplumun bütününü içine çeken gerçekten epik bir mücadele yaşandı.

Mücadele Thatcher hükümetine karşıydı. Elbette. Savaş gibiydi adeta. Ölen bile oldu. Ama hükümetten çok öte bir anlamı vardı: Sınıf mücadelesinin geleceğini belirleyecek bir grevdi bu. Ve yenilgiyle sonuçlandı. Thatcher, 11 yıllık başbakanlığının en önemli zaferini kazandı, İngiltere işçi sınıfı belki de bugün bile etkilerinden tam olarak sıyrılamamış olduğu bir darbe yedi.

Yenilginin bir nedeni, hükümetin kararlılığı, bir buçuk yıl boyunca göz kırpmadan grevin yarattığı karmaşaya direnmesi, madencilere karşı tüm polis gücünü seferber etmesiydi. Ama daha önemli nedeni, başta Nottingham olmak üzere, bazı kömür havzalarında işçilerin greve katılmaması, kömür üretimini sürdürmesiydi. Bir yandan bu üretim, bir yandan hükümetin Polonya’dan pahalı kömür ithal etmesi nedeniyle, ülkede kömür sıkıntısı yaşanmadı, ekonomi etkilenmedi ve grev kaybedildi.

Oysa, kömür madencileri 1974’te grev yaptıklarında katılım yüzde 100 olmuş, kömür üretimi durmuştu. Elektrik kesintileri nedeniyle sanayi haftada üç gün çalışabilir duruma geldiğinde, sadece kömür patronları değil tüm patronlar etkilenmiş, Ted Heath hükümeti teslim olup seçime gitmiş ve seçimleri kaybetmişti.

Düşünce çeşitliliği ve bilinç eşitsizliği

İster genel grev, ister ayaklanma, ister Gezi Parkı olsun, hiçbir kitlesel hareketin içinde tüm kesimler, tüm bireyler aynı siyasî bilinç düzeyinde olmayacaktır. Hareket gerçekten kitleselse, toplumun genelindeki düşünce çeşitliliği ve bilinç eşitsizliği harekette de yansımasını bulacaktır.

Hareketin bazı kesimleri “geri”, kararsız, çekingen ve hatta olumsuz davranırken, bazıları daha kararlı ve atılgan olacak, hareketi ileri çekmek için elinden geleni yapacaktır. Hareketin ilerlemesini, genişlemesini, genelleşmesini isteyen bu daha “ileri”, daha “bilinçli” kesimin temel sorunu polis değildir. Polis nispeten kolay bir sorundur. Zor olan, “geri” kesimlerin hareketi bölmesini, zayıflatmasını, yavaşlatıp daraltmasını engelleyebilmektir.

Kalpaklı Kemaller

Türkiye’de bu sorunu yaşamama ihtimalimiz hiç yok! Toplumun yüzde 20-25’i CHP’ye oy verdiğine göre, vermeyenler bile millî müfredattan, milliyetçilikten, askercilikten şu veya bu ölçüde etkilendiğine göre, içinde Kemalistlerin de bulunmadığı bir kitlesel hareket, en azından benim ömrümde, mümkün olamayacak.

Kemalistlerin varlığının ne anlama geldiğini Gezi direnişinde gördük.

Gezi Parkı’nda değil, ama birçok mahallede, birçok şehirde protestolar Türk bayraklarının, kalpaklı Kemallerin ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yazılı bandanaların gösterisine dönüştü.

“Ne önemi var?” denebilir, “Onlar da öyle yürüsün” denebilir.

Önemi şu: Mustafa Kemal’in askerleri hareketi pek çok açıdan böldü, zayıflattı, genişlemesinin önünü kesti.

En önemlisi, kalpaklı Kemaller yüzünden, toplumun AK Parti’ye oy veren çok büyük kesimine hareketin ulaşma, konuşma, ikna etme ihtimali kalmadı. Başbakan’ın hareketi “darbeci”, “Ergenekoncu”, “28 Şubatçı” olarak karalama girişimi Kemalistler yüzünden başarılı olma şansı kazandı.

İkincisi, Kemalistlerin Müslüman düşmanlığı, Kürt düşmanlığı ve Ermeni düşmanlığı, toplumun bu kesimlerini de hareketten soğuttu. Müslümanların ve Kürtlerin soğuk baktığı bir hareketin Türkiye’de ne şansı olabilir?

Evet, hükümet bin türlü yalan, iftira ve palavra attı ortaya. Camide içki içilmesi, seks alemleri, başörtülü kadınlara saldırılar... İçki ve seks olmadığını biliyoruz. Ama başörtülü kadınlara saldırılar olduğunu da biliyoruz. Bu saldırıların doğru olduğunu bilenler, hükümetin diğer dediklerine de inandı, doğal olarak. Ve Gezi, Kemalistler yüzünden, Müslümanların, Anadolu’nun desteğini kaybetti.

Kemalizm’i, Türk milliyetçiliğini, askerden medet umanları eleştirmek, deşifre etmek, onları kitlenin önünde suçlayıp azınlık durumuna düşürmek hareketi bölmek anlamına gelmez. Aksine, bölünmesini önlemenin tek yoludur.

Buna alışalım, ustalaşalım. Kemalistlerin olmayacağı günler henüz yakın değil çünkü.

KAYNAK: http://justpaste.it/2x6i

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar