Roni MARGULIES
Askerlik yaparken insanın çok boş vakti olur. “Vatan korumak pek de zor bir iş değilmiş! ” diye şaşırdığımı hatırlıyorum.
Postallarını iyi seçemeyenlerin ayakları yara içinde kalır; er üniforması kirpi dikeninden yapılmış gibidir; “mıntıka temizliği” yaparken yerden toplanan izmaritleri şapkanın içine koymak kişisel temizliğine düşkün olanları rahatsız eder.
Ama böyle ufak tefek şeylere alıştıktan sonra, tek mesele sıkılmak ve gün saymaktan ibarettir.
Bazı bölgelerde böyle değil elbet. Ama ben vatanî görevimi “düşük yoğunluklu savaş” öncesinde yaptığım için öyleydi, şimdi de çoğu yerde öyledir.
Erzincan platosunda bir aşağı bir yukarı yürümeyi öğrenirken, içinde mermi olmayan, Kırım Harbi’nden kalma bir tüfeği omuzda tutmanın inceliklerini kavrarken, başka şeyler düşünmeye çok zaman kalıyor.
Ben en çok şunu düşünmüştüm:
“General gelecek, teftiş var! ” nidalarının kopmasıyla birlikte helalar temizlenir, her tarafta taşlar beyaza boyanır, her şey düzenlenir.
Gelecek olan general yıllarca manifaturacılık yaptıktan sonra geç yaşta general olmaya karar vermiş olamayacağına göre, gençliğinde kendisinin de teftişlere maruz kalmış, taş boyamış, hela temizlemiş olması gerek. Yani bütün bunların teftişin hemen öncesinde yapıldığının, sonra da kimsenin taşlarla, helalarla ilgilenmediğinin farkında olması gerek.
O da biliyor, biz de biliyoruz. Ne o zaman bu oyun? Nasıl beceriyorlar yüz binlerce insana bu oyunu oynatmayı?
Müthiş bir korku mekanizmasını işleterek beceriyorlar.
Tugay komutanı generalden, binbaşı tugay komutanından, yüzbaşı binbaşıdan, çavuş herkesten korkuyor. Ya fırça yersem! Ya binlerce kişinin önünde bana bağırıp çağırır ve bir de küfür ederse! Ya ceza yersem! Ya askerliğim uzarsa!
Generalin teftiş sırasında bir şey yapmasına gerek yok. Zaten herkes korku içinde. Herkes bu korkuyla altındakilere terör estiriyor ve en alttakiler her tarafa yayılıp taş boyamaya başlıyor.
Terhis olup normal hayata döndükten sonra, benzer bir mekanizmanın her alanda geçerli olduğunu fark ettim.
Örneğin, Atatürk Köşesi bulunmayan bir ilkokul var mıdır memlekette? Herhalde yoktur.
Niye?
Bildiğim kadarıyla, “Atatürk Köşesi olmayan okullar, müdür ve öğretmenler içindeyken Belediye buldozerleri tarafından yıkılacak, yıkımdan sağ kurtulan personel okul bahçesindeki bayrak direğinden asılacaktır ” şeklinde bir yasa yok.
Ama her müdür, her başöğretmen şöyle düşünür: “Ulan, şikâyet eden biri olur, durup dururken başım belaya girer, ne gerek var? Şu köşeye komik bir heykel koydurturum, duvara da ‘En hakiki mürşit ilimdir’ yazdırtırım, olur biter. Zaten çocuklardan hiçbiri Mürşit’in kim olduğunu bilmez. Dertsiz başıma niye dert alayım? Yap gitsin.”
Yargıda da aynı mekanizmanın işlediğinden kimsenin kuşkusu yoktur herhalde.
Adamın biri gözaltına alınmış. Tutuklu mu yargılanacak, tutuksuz mu?
Emniyet savcılığa bir fezleke gönderiyor, savcı karar verecek, adamın tutuklanması gerektiğini düşünüyorsa hakime başvuracak.
Askerdeki çavuş ve okuldaki müdür gibi, savcı ve hakim de şöyle düşünür: “Adamı salıverirsem, gider bir halt eder, kaçar filan, sonra benden hesap sorarlar. Ne gerek var? Tutuklu yargılansın. Dosyaya bakmaya bile gerek yok.”
Bugün Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tahliye talebi reddedilmiş.
Şener’le Şık’ın da, başka herhangi bir kişinin de, gözaltına alınmasına da, yargılanmasına da benim itirazım yok.
İtirazım, Şener’le Şık’ın ve Mustafa Balbay’ın ve daha düzinelerce gazetecinin tutuklu yargılanmasına. Nereye kaçacaklar, hangi delilleri karartacaklar? Gidip adam mı öldürecekler? Yargılanırken niye hapis yatmaları gerekiyor? Niye daha hiçbir şey kanıtlanmadan ceza çekmeye başlıyorlar?
Sorun, Ergenekon davasıyla ilgili bir sorun değil. Türkiye’de yargı sisteminin işleyişiyle ilgili bir sorun. Herkes tutuklu yargılanıyor. Beraat eden de, etmeyen de zaten ceza çekmiş oluyor.
Düne kadar, bu durumdan sosyalistler, Kürtler ve sıradan vatandaş nasibini alırdı. Bugün Ergenekoncular ve darbeciler de alıyor. Onun için gürültü kopuyor.
Bu gürültü yargı sisteminin tümüyle sorgulanmasına yol açarsa, ne iyi. Ergenekoncular kendi kuyularını kazmış olacak.
Ama sadece Ergenekon davasının sorgulanmasına yol açarsa, darbecilere gün doğacak.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.03.2023
13.03.2023
27.02.2023
20.02.2023
13.02.2023
6.02.2023
29.01.2023
21.01.2023
15.01.2023
15.01.2023