Serdar KAYA
İngilizler geldikleri
8.07.2012
4051
I. Dünya Savaşı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun (Almanya’nın desteğiyle) Sırbistan’a saldırmasıyla başladı. Bu olayı takip eden birkaç gün içerisinde, Almanya (sırasıyla) (1) Rusya’ya savaş ilan etti, (2) Lüksemburg’a saldırdı, (3) Fransa ve Belçika’ya savaş ilan etti, ve (4) Belçika’ya saldırdı.
İttihat ve Terakki hükümeti neredeyse ilk günden itibaren savaşı başlatan bu iki saldırgan ülkenin yanında yer aldı ve çok geçmeden onların müttefiki oldu. Ancak olaylar saldırgan ülkelerin umduğu gibi gelişmedi. Zira Britanya- Fransa-Rusya ittifakının bu saldırılara karşı koyuşuyla birlikte taraflar arasında büyük bir savaş başladı. 1917’de ABD’nin de katılımından sonra ise, ibre tamamen saldırgan ülkelerin aleyhine döndü.
Çanakkale Savaşı
İngilizlerin Çanakkale’ye gelmeleri, I. Dünya Savaşı’nın başlamasından takriben altı ay sonra gerçekleşti. Ancak bu gelişme bir sürpriz olmadığı gibi, (yukarıdaki çerçeve dahilinde düşünüldüğünde) eleştirilmeye çok müsait bir konu bile değil. Zira düşmandan “eski yerleri” alma ümidiyle bir maceraya atılmanız ve sağa sola saldıran ülkelerle ittifaka girmeniz durumunda, savaş ilan ettiğiniz ülkelerin (ya da müttefiklerinin) hiçbir şey yapmadan bütün olan bitene seyirci kalmalarını bekleyemezsiniz.
Dolayısıyla, olayları “Çanakkale’ye gelen küstah İngilizler” bağlamında aktaran resmi anlatı çok anlamlı değil. Böyle bir anlatı, olayları ait oldukları çerçeveden çıkararak ben-merkezci bir tavırla yeniden inşa ediyor. “Ben savaş ilan edersem sorun yok, ama başkası karşılık verirse haddi değildir” şeklinde özetlenebilecek olan bu ben-merkezci tavrı, “Çanakkale’ye gelen kafirler” ya da“Çanakkale’ye gelen emperyalistler” gibi ifadelerde de görebilmek mümkün.
Burada söz konusu olan, insanların, düşman belledikleri grupların kimliklerini ötekileştirmeleri ve bu ötekileştirmeyi siyasi meşreplerinin tesiri altında kalarak yapmaları. Ancak böyle bir yaklaşım, sadece aktörlerin değil, olayların da gerçekte olduklarından farklı şekillerde algılanmasına neden oluyor. Örneğin, Çanakkale ya da Kurtuluş Savaşı’nın kimilerince Türklük, kimilerince İslam, kimilerince ise emperyalizmle mücadele adına verilmiş bir savaş olarak görülmesi, bu türden kurgusallıkların bir sonucu.
İstanbul’un işgali
Türkiye’de hâkim olan tarih anlatısı, ihtişamlı bir imparatorluğu yitirmiş olmanın doğurduğu travmanın tesiri altında şekillenegeldi. Tarihte yaşanan savaşların ve işgallerin nedenlerini sadece ülkelerin sınırlarını genişletme arayışlarına indirgeme eğiliminde olan bu anlatı, “Türkler”in tarihin herhangi bir noktasındaki durumunu dahi o dönem itibariyle kurulu bulunan “Türk” devletinin sınırlarının genişliği ile ölçüyor. Ne var ki, böyle bir tarih algısı ile (özellikle yakın döneme dair) tarihi gerçeklikleri doğru bir şekilde anlamlandırabilmek mümkün değil.
Bu şekilde yanlış bir çerçevede anlamlandırılan olaylardan biri de, I. Dünya Savaşı’nın ardından İstanbul’un İşgali. Şöyle ki, bir savaşın sonunda, kazanan tarafın kaybeden ülkenin başkentini (ya da kimi stratejik noktalarını) işgal etmesi, zorunlu olarak ilgili devletin topraklarını ele geçirme amacı gütmez. II. Dünya Savaşı sonunda ABD’nin Almanya’yı işgali örneğinde de görülebileceği gibi, bu türden işgaller, kazanan tarafın, anlaşma koşullarını (yani savaş sonrası durumu) karşı tarafa kabul ettirme adına daha belirleyici bir konumda olmak istemesinden ileri gelir. Dolayısıyla, “İstanbul’u işgal eden küstah İngilizler” söylemi de aynı derecede anlamsızdır.
İngilizler durup dururken İstanbul’u işgal etmediler. Önce, I. Dünya Savaşı’nı başlatan saldırgan ülkeleri yendiler. Ardından, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkesi ile, Osmanlı Devleti ile aralarındaki savaşı resmen sona erdirdiler. Sonrasında da, savaş sonrası durumu netleştirme amacıyla, (Mondros Ateşkesi’nde Osmanlı Devleti’nin kendilerine tanıdığı yetkiye dayanarak) İstanbul’a geldiler. Amaçları meçhul değildi. Musul ve Boğazlar gibi konularda çıkarları, Kürtler ve özellikle de Ermeniler konusunda hassasiyetleri vardı. Ancak Anadolu’yu paylaşmak ya da “Türk yurdu olmaktan çıkarmak” gibi bir hedefleri yoktu.
İngilizler, Lozan Anlaşması’ndan sonra İstanbul’u terk ettiler. Ama geldikleri gibi değil, istediklerini (büyük ölçüde) alıp öyle gittiler. Yoksa Ankara Hükümeti İngilizlerin İstanbul’da daha fazla kalmalarını engelleyecek herhangi bir yasal hakka da, caydırıcı güce de sahip değildi.
(Konuya, Sevr Anlaşması ile devam edeceğim.)
[email protected]
Yazarlar
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014