Sinan ÇİFTYÜREK
Bu kan gölü böyle devam edemez, gün gelecek silahlar bu coğrafyada da susacak susmaya lakin o güne dair işaretler şimdilik ufukta gözükmüyor. Ne Kürdistan’ın merkezinde yer aldığı Ortadoğu’da ne de özelde Rojava ve Güney Kürdistan’da yakında silahların susacağına dair işaretler yok. Tersine iki parçada da asıl büyük savaşın Araplarla Kürtler arasında yaşanacağının verileri güçleniyor. İki parçada mesele az çok hal yoluna girmeden de Kuzey’de çözüm zor görünüyor. Dikkat edilirse tam da bu iklimde Başbakan Binali Yıldırım da savaş meydanına çıkan cengâver gibi “artık savunma yok, taarruz var” diyerek saldırı üstüne yeni saldırılar geliştiriyor.
Türk rejiminin, başta Silvan, Cizre, Sur’u barikat kaldırmak bahanesiyle tank ve tomalar eşliğinde yerle bir etmesi halkımızda büyük öfkeye yol açmıştı. Bu büyük yara daha kabuk bağlamamışken, bu siyasal-sosyal yaranın hesap defteri daha açık dururken, öfkeyi derinleştiren yeni saldırılar peş peşe gelmeye başladı. Geleceği belliydi çünkü kentler bir bir yakılıp yıkılırken, kitlesel kıyım yapılırken, buna karşı duracak sokak ve meydanları örgütleyemedik, rejim bundan da aldığı güçle saldırılarına devam etti.
Bu kez dokunulmazlıkları kaldırmak söylemi altında Kürt vekiller hedef tahtasına konuldu. Onlarca Kürt vekilin dokunulmazlığı kaldırıldı ve dosyalar teker teker mahkemelere sevk ediliyor. Daha önce de belirttiğim Kürdistan’da taş çatlatan sessizlik devam ederse, rejim yarın öbür gün vekilleri zorla sokak ortasından kelepçeleyip mahkemeye çıkartabilir. Rejimin ulusal demokratik harekete saldırıları bununla kalmayacaktı kalmadı da. Derken Kürdistan kentlerindeki belediyelere kayyum ataması yapıldı. Özellikle Sur, Silvan, Cizre gibi tank ve tomalar eşliğinde yakılıp yıkılan kentlerin belediye başkanları başta olmak üzere 24 belediye başkanı yerine kayyumlar atandı. Belediyelere kayyum atamasında işe küçük belediyelerden başlandı ancak halktan güçlü bir karşılık gelmezse ve eğer uluslararası kamuoyu gerekli demokratik tepkiyi vermezse sıra Diyarbakır, Mardin, Van belediyelerine gelebilir.
Rejimin saldırıları belediyelere kayyum atamasıyla da durmadı. Bu kez kamu alanının Kürt’ten özelde de yurtsever, ilerici demokrat Kürt kadrolardan arındırılması süreci başlatıldı. Görevden alınan 12 bin civarında eğitim emekçisinin 4 binden fazlasının Diyarbakır’da olmak üzere ulusal özgürlük mücadelesinin en güçlü olduğu Kürt kentlerinden olması bunun ilk ciddi işaretidir. Devlet ve elbette AKP hükümeti, öğretmenler üzerinden sağlık, büro emekçileri gibi tüm kamu çalışanlarına şu açık mesajı vermektedir: “İlerici, demokrat, sosyalist olabilirsiniz ama asla ve asla bölücü Kürt siyasetiyle ilişkilenmeyin, ilişkilenirseniz kendinizi kapı önünde bulursunuz. Mesele Kürt meselesi olunca kanun-nizam tanımam, sizi işten atarım” demektedir. Rejim, içerde kapsamlı geliştirdiği bu saldırılar ile yetinmeyip sınır ötesinde de askeri işgale girişmiş bulunuyor. Türk devletinin hedefinde, sınır ötesinde de “Kürtlerin kazanımlarını nasıl yok ederim” bulunuyor. Bunun yakın açık örneği Cerablus ve planlanan Rakka, Musul operasyonlarında Kürdistan meselesini esas alarak hareket etmesidir.
Bu iç ve bölgesel iklimde Hükümet Kuzey’de çözüme yanaşmıyor Güney bağımsızlığı geliştirirken, Rojava federalizme yönelirken AKP hükümeti en büyük Kürdistan parçası olan Kuzey’de halen çözümü “ekonomik kalkınma paketlerinde” arıyorsa bunun üzerinde herkes düşünmelidir. Hem sadece bugünü değil son yıllarda adına çözüm denilen görüşmelerin gerçekten çözüm amaçlı mı geliştirildiği yoksa oyalama-zaman kazanmanın ötesine geçmeyen adımlar mı olduğu üzerine herkes geriye de dönerek bakmalıdır. Dolmabahçe’ye, Oslo’ya, İmralı görüşmelerine bakıldığında devletin ajandasında Kürdistan bir yana Kürt meselesinde bile çözüm bulunmadığı görülür. Yılları alan bu görüşmelerin hiçbirinde meselenin siyasal çözümü bulunmadığı için Başbakan Binalı Yıldırım bugün Diyarbakır’da daha rahat şunları söyleyebiliyor: “Doğu ve Güneydoğu’da kapsamlı bir destek hamlesi başlatıyoruz, hayırlı olsun. 23 ilimize yatırım yapmak isteyen vatandaşlarımıza önemli haberlerimiz var. Teşvikler var, destekler var, hibe yatırımlar var. Yatırımlar için cazibe merkezi getirecek dev adımları atıyoruz. Terörden zarar gören 7 merkez için 10 milyarlık yatırım yapıyoruz. Sadece Diyarbakır Sur için 1,9 milyarlık yapıyoruz.” “Aklımızı başımıza alalım, büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bu tehlike Türkiye’nin bölünme gayretleridir. Çözüm mözüm yok. Çözüm millette. Terör örgütü ile çözüm olmaz.” Onlarca yıl süren mücadeleye, onca bedele, onca çözüm görüşmelerine rağmen Türk hükümeti halen Kemalist Cumhuriyetin başlangıç yeri olan ekonomik kalkınma-entegrasyon ve asimilasyon ile Kürtleri eritme politikasından vazgeçmiş değil!
Diyarbakır öfkeli ve şimdilik suskun!
Diyarbakır kent merkezi özellikle Sur ilçesi başta olmak üzere Kürdistan kentlerinin her adımında birbirine zıt iki şeyi bir arada çıplak olarak görmek mümkün: hayal kırıklığı ile yüklü öfke ve suskunluk! Diyarbakır üzerinde çizdiğimiz fotoğraf Kuzey Kürdistan’ın genel siyasal manzarasını yansıtmaktadır. Bugün Diyarbakır’da siyasal iklim neyse Van, Batman, Urfa’da da siyasal iklim aynıdır demek mümkündür.
Kentin sokak ve caddelerindeki insan manzaralarından ve yıkık binalardaki izlerden öfke ile yüklü hayal kırıklığını görmek mümkün. Rejim ve hükümet yetkilileri de biriken öfkenin farkındadır. Muhtemel bir öfke patlamasına karşı her cadde ve sokak başına zırhlı güvenlik aracı dikerek, yıkık binalar ve surlar başta olmak üzere kentin her yerine “bakın ben buradayım” mesajını taşıyan Türk bayraklarını asarak olağanüstü güvenlik tedbirlerini sürdürmektedir. Devlet ve hükumet bunları yaparken farklı yol ve yöntemlerle halkta biriken öfkeyi boşaltmanın yollarını aramayı da sürdürmekte. Kürt siyaset kadrosu, devletin halkta biriken öfkeyi boşaltmak amacıyla çeşitli ekonomik, sosyal ve politik plan ve oyunlara başvurduğuna dikkat etmelidir.
Yukarıda özetlediğimiz çok yönlü ve peş peşe geliştirilen baskılara rağmen Diyarbakır başta olmak üzere Kürdistan kentleri suskunluğunu korumaktadır. Kentlerimiz yakılıp yıkılırken kentlerdeki sivil demokratik dinamik suskun kaldı. Haydi diyelim ki o zaman halk silahların gölgesinde sessiz kalmayı tercih etti. Peki, ama bugün neden suskun? Bugün halkın kendi oylarıyla demokratik olarak seçtiği temsilcileri siyasal gerekçelerle görevden alınıyor, kamusal alandan Kürtler kitlesel olarak atılıyor! Batman’daki tepkiyi saymazsak halk ve önemlisi siyasal demeçler dışında siyasal partiler de suskun kaldı. Tam da sokak ve meydanların demokratik sivil itaatsizlik eylemleriyle dolup taşması gerekirken, kentlerimiz olağanüstü suskun!
Elbette bu suskunluk geçicidir. Elbette öfke kadar suskunlukta da anlamlı bir derinlik arayabiliriz. Hatta yüzü geleceğe dönük olağanüstü bir muhasebenin izlerini taşıdığını söyleyebiliriz ama yine de suskunluk siyasal sorumluluk sahibi herkesi rahatsız ediyor. Bu suskunluk er geç aşılacak, er geç kitleler demokratik meşru zeminde baskı ve zulme karşı mücadeleyi yükseltecektir. Kayyumların, siyasal amaçlı kitlesel görevden alınmaların ve nihayet sınır ötesi işgallerin hesabı sorulacak sorulmaya da, mesele bugünün zor geçiyor olmasıdır. Mesele, siyaset dinamiklerinin bu süreci nasıl hızlandıracakları meselesidir.
İlk olarak, daha fazla gerilla veya daha fazla asker öldürmekle çözüm gelmiyor. Bunun bir başka yolu olmalıdır. Çözüm yolu bellidir, bu siyasal çözümdür ve fakat devlet buna halen yanaşmıyor. Devletin zihin haritasında yeni bir çözüm süreci, en azından Rojava meselesi bir hal yoluna koyuluna kadar olmadığını biliyoruz buna rağmen Türk devletini siyasal çözüme zorlayacak adımların geliştirilmesi gerekiyor. İçeride ve dışarıda hedef tahtasında Kürtler bulunan Türk devletinden çözüm beklenilmez ancak zorlanabilir. Bunun yolu da kitlelerdeki suskunluğun aşılmasından geçiyor. Ulusal demokratik hareket, sokak ve meydanlarda sivil itaatsizlik eylemlerinin yeniden güçlenmesinin yolu yöntemi bulunmalıdır.
İkinci olarak, HDP heyetinin iki günden beri Güney Kürdistan’da sürdürdüğü görüşme trafiği ile dosta düşmana verilmek istenen “Kürtler arası çelişki ve çatışmalara oynamayın, buradan size ekmek çıkmaz” mesajı siyasal yaşamın her alanında daha güçlü dillendirilmeli ve kalıcılaştırılmalı. Bu açıdan Demirtaş’ın, "Kürtler arası birliği sağlamak, bölgesel istikrar ve barış açısından çok önemlidir. Kürtler dağınık olduğu sürece bundan yararlanacak art niyetli güçler olacaktır" demesi anlamlıdır, desteklenmelidir. Kürtsüz/Kürdistansız siyaset denkleminin kurulamadığı Ortadoğu’da, Kürt siyasetinin denklemde daha güçlü yer alabilmesi için parçalar arası siyasal yakınlaşma çok önemlidir.
Üçüncü olarak, parçalar arası Kürdistan siyasetinin yakınlaşması, hatta kalıcı ittifaklar geliştirmesi önemli ancak bilelim ki Kürt siyaseti öncelikle parçalarda kendi içinde ortaklaşmadan parçalar arası ittifakı kalıcı olamaz. Ayrı ayrı ele alındığında her bir parçada ulusal ittifak yönünde tablo vahim durumdadır. Doğu Kürdistan kendi içerisinde parçalı ve önemlisi bağımsızlığı geliştiren Güney Kürdistan kendi içerisinde oldukça sıkıntılı. İran başta olmak üzere birden fazla güç burada at oynatıyor. Rojava malum ENKS ile TEV-DEM ayrımı hayatın her alanında devam ediyor. Kuzey parçasının da diğer parçalardan farklı bir durumu yok.
Sonuç olarak; Türk rejim partileri “bölünme tehlikesiyle” gerekçesiyle gerektiğinde Yenikapı ruhuyla Balyozcu, MHP’li, hatta Vatan Partili bilumum ulusalcı Kemalistlerle; Kürt halkına ve Türkiye ilerici, demokratik güçlerine karşı ittifak kurabiliyorsa, Kürt ulusal demokratik hareketi neden ulusal özgürlük hedefinde ortaklaşmasın? Ayrıca bugün kuramıyorsa ne zaman kuracak?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.06.2019
7.02.2019
18.03.2019
4.02.2019
28.01.2019
9.02.2019
7.01.2018
26.10.2018
28.09.2018