Taha Akyol
Emekli büyükelçi Naci Koru, Taha Akyol'un sorularını cevapladı.
Dünyanın "önümüzdeki on yıllarda" demokrasilerle otoriter rejimler arasında bir bloklaşmayı yaşayacağını söylüyorsunuz, açar mısınız?
Soğuk Savaş dönemi ‘ideolojik kutuplaşma’ üzerine kurulu bir bölünmeyi ve bloklaşmayı temsil ediyordu. Dünya ülkeleri bu bloklaşmaya göre saflarını belli ettiler. Nitekim biz de kendimizi Batı ittifakı içerisinde konumlandırdık.
İçinde bulunduğumuz dönemde, liberal demokratik küreselleşme ABD’nin öncülüğünde gelişiyor. Karşı tarafta, devlet kapitalizmi anlayışını benimsemiş Çin ile ‘büyük devlet’ vasfı törpülenmiş Rusya gibi, demokrasiyle tanışıklığı sembolik olmaktan öteye geçmemiş otoriter devletlerin Batı üstünlüğüne karşı koyma tepkisi gelişiyor.
Artık değerlere dayalı ‘demokratik’ ve ‘otoriter’ modellerin rekabeti var. ‘Otoriter’ bloğun kutupbaşı olan Çin ve Rusya gibi ülkeler, devlet kapitalizminden beslenen ekonomik güç ve caydırıcılığın ötesinde yayılmacı askeri güç biriktiriyorlar. Fakat, evrensel boyutlarda kabul görmüş, siyasi ve kültürel bir hayat tarzı modelini geliştirme kaygısından uzaklar. Aslında, ‘otoriterlik’ kendi yapısını dikte ederken, üreten, çoğulcu ve katılımcı tartışmaya dayalı uzlaşmayı kategorik olarak dışlayan, mutabakat aramak yerine buyurgan reddiyeyi savunan bir model sunuyor.
Bu konu Batı’da yoğun olarak tartışılmaya başlandı. Bu tartışmaya bizim de katılmamızın ve bu yol ayrımında yapılan tercihlerin adının doğru konmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Geldiğimiz kavşakta, ülkelerin yapacakları seçimler sadece siyasi ve ekonomik olmayacak, değerlere göre şekillenecek. Türkiye’nin yapacağı seçimler de, hangi değerleri benimsediğini ortaya koyacaktır.
ÇİN-RUS BLOKU
Türkiye Çin-Rus blokuna daha fazla yönelirse ne olur? Ne kazanır, ne kaybeder?
Ülkeler dış ilişkilerinde tabiatıyla özgür iradeleriyle kararlar alarak, politikalarını buna göre belirlerler. ‘Demokrasiler’ ve ‘otoriter rejimler’ ayrımıyla gruplaşmalar belirginleştikçe bizim konumumuzda olan ülkelerin seçimleri de önem kazanıyor. Son yıllarda bölgesel ve küresel gelişmeler sırasında yaptığımız tercihler bizim yeni bir arayışa yöneldiğimiz kanaatini oluşturdu. Bu noktada tercihimizi net şekilde ifade etme mecburiyetiyle karşı karşıyayız.
Zihinlerde oluşan “Türkiye, kurucu demokratik değerlerini korumak ve geliştirmek istiyor mu” sorusuna açıklık getirmek durumundayız. Şunu bilmemiz gerekiyor: Kurucu değerlerimiz ‘otoriter’ bir yapıdan beslenerek, buna eklemlenerek güçlenemez. Tersine, otoriterleşmenin güçlendiği bir ortamda çoğulcu demokratik siyasi ve toplumsal doku nefes alamaz, yok olur.
Türkiye’nin ‘otoriter’ kutupla dengeli ilişki kurması elbette akılcıdır; bu ilişki dengeli ve rekabetçi işbirliğine dayalı kazanımlar da yaratabilir. Aynı ittifak içinde bulunduğumuz Batılı ülkeler de ‘otoriter’ kutupla zaman zaman bizden de yakın ticari ilişkiler içine girmişlerdir. Ancak, bu ince bir çizgidir: ‘otoriter’ kutupla ölçülü mesafeyi aşarak yakınlaşmak, siyasi çekim alanına girilmesiyle ve ‘otoriterliğin uydusu’ haline gelinmesiyle sonuçlanabilir.
TÜRKİYE’NİN YÖN DEĞİŞMESİ
Türkiye Batı’dan nasıl uzaklaştı, ‘eksen kayması’ teşhisi doğru mu?
Ülkemizde son on yılda yaşadığımız gelişmeler Batı’dan uzaklaşmakta olduğumuz yönündeki düşünceleri güçlendirdi. Oysa, AK Parti’nin 2011-12 yıllarına uzanan ilk döneminde, yapısal reformlara dayalı kararlı bir liberalleşme hamlesi yaşadık. AB’yle tam üyelik müzakerelerinin başlaması bu iradenin ürünüdür. Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyede yabancı yatırımının, dış kaynak aktarımının, ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanması bu dönemin başarılarıdır.
Kişi başına düşen gelirde rekor artış düzeyi bu başarı tablosunu tamamlamıştır. Bu itibar ve özgüvenle Türkiye dış politikada sözü dinlenir ülke haline gelmiş, komşularımızla, bölgemizle, Doğu ve Batı’yla dengeli ve işbirliğine dayalı ilişkiler geliştirilmiştir.
Ancak zaman içinde bu tutumumuz değişti. Bu, yalnız söylemde değil yapısal değişikliklerle de ortaya çıktı. Bunda ‘Arap Baharı’ hızlandırıcı bir etken olabilir, fakat bunun tek etken olduğunu düşünmüyorum. İç gelişmelerin de bu değişimde önemli payı olduğu kanaatindeyim.
“Türkiye’nin Cumhuriyet’ten itibaren izlediği temel dış politikamıznda yön değişmesi, zamanla ‘bağımsız’ politika tercihi ve beka meselesi olarak sunulmaya başlandı. Bu durum, yöneticilerimizin rota değişikliğini bilinçli şekilde uygulamaya koydukları algısını pekiştirdi. Bu dönemde bölgemizde uluslararası platformlarda giderek artan yalnızlığımız bir ara ‘değerli yalnızlık’ olarak sunuldu; sonra zorunlu bir ‘milli’ tercih şeklinde takdim edildi.
Bugün kendi tercihlerimize dayalı seçimlerimizin sonuçlarını yaşıyoruz. Önümüzdeki on yıllarda bu tercihler doğrultusunda mı ilerleyeceğiz, yoksa Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana izlediğimiz çizgiye mi döneceğiz, bunu zamanla göreceğiz. Ancak, son haftalarda yöneticilerimizden duyduğumuz açıklamalar yaşadığımız yalnızlıktan çok mutlu olunmadığını, eski rotamıza dönmek için çok yönlü girişimler başlatıldığını gösteriyor.
AVRUPA İLE İLİŞKİLER?
CB Erdoğan “Geleceğimiz Avrupa’da” dedi. Batı sermayesine çağrılar yapıyor. Batı’nın demokrasi, basın özgürlüğü ve insan hakları gibi şartları var. Türkiye yeniden Batı’daki eski itibarını kazanabilir mi?
AK Parti iktidara geldiğinde Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde çok kararlı adımlar attı. AB’yle tam üyelik müzakereleri de bu dönemde başladı. Eğer önümüzdeki dönemde o yıllara dönüş yönünde bir icraat görürsek umutlanmamız için nedenlerimiz olabilir. Bizim Avrupa ile ilişkilerimizi yalnız ekonomik bütünleşme olarak öngörmememiz gerekir. AB üyeliği, Birliğin zaman içinde geliştirdiği ve bugün evrensel kabul gören çağdaş siyasi, hukuki ve rekabetçi ekonomik değerler modelini benimsemektir. Çok net bir şekilde bu yöndeki irademizi ortaya koymalıyız. Geleceğimizin bu değerlerde olduğunu düşünüyor, çocuklarımız ve torunlarımız için hazırlayacağımız yarınların bu değerler üzerine inşa edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Türkiye’nin AB’nden husumet ve düşmanlık gördüğü tezlerine katılmıyorum. Yapıcı işbirliği ve dostane yaklaşım olumlu açılımları getirecektir. Batı’daki itibarımızın yeniden kazanılması böylece mümkün olabilir. Fakat, itibarımızın perçinlenmesi söyleme değil, somut eylemlerle yaratılacak iklime bağlı kalacaktır.
AB ile ilişkilerde zaman maalesef bizim aleyhimize çalışıyor. 1960’lı yıllardan bu yana her on yılda bir AB’yle ilişkilerimizde daha geriye düştüğümüzü vurgulamak gerekir. 1970’lerin sonunda AB’ne tam üye olmamız çok daha kolayken, geçen her on yılda bir giderek zorlaşan, 2000’li yılların başında bir ara araladığımız kapıdan şimdi epeyce uzaklaştığımız bir noktaya sürüklendik. Bu uzun süre zarfında AB’nin karar alma mekanizmaları ve kabulleri de köklü yapısal değişime uğradı. Avrupa Parlamentosu belirleyici güç kazandı. Çetrefil bir tam üyelik perspektifi iyice zor ve karmaşık bir hal aldı.
DOĞU AKDENİZ’DE YALNIZLIK
Doğu Akdeniz’de Türkiye niye yalnız? Mısır ve İsrail politikalarının etkisi?
AK Parti iktidarıyla birlikte Arap dünyasıyla özel ilişkiler kurduk. Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevim sırasında bunun canlı tanığı oldum. Müslüman çoğunluğa sahip, laik, demokratik yapımızla bölgemiz için bir modelken, bu ülkelerle ilişkilerimiz zaman içinde gerginleşti. Sisi darbesini kabullenemediğimiz için Kahire’deki büyükelçimizi çektik. Tel Aviv ve Kudüs’teki büyükelçilerimiz de Ankara’ya döndüler. Şam ile ilişkiler zaten donduruldu. Sonra, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleriyle ilişkilerde sorunlar yaşamaya başladık.
Böyle bir ortamda Doğu Akdeniz’in en önemli ülkesi olduğumuz halde saha karşımızda gruplaşan ülkelere kaldı; Türkiye bölgede dışlanmak istendi.
Kuşkusuz bu bir tercihtir; ama bu tercihin tepkisel sonuçlar üretmemesi mümkün değildi. Nitekim Mısır ve İsrail, tepkilerini Doğu Akdeniz’de bizimle iş birliğinden kaçınma, karşı kuvvet sergileme, Türkiye’ye karşı oluşan bloklaşmaları destekleme, her hamlemizde karşımıza dikilme yoluyla sergilediler. Bölgesel yalnızlaşmamızın özeti budur. Maalesef yalnızlaşmamız, arka planda oluşan birliktelikler dikkate alınırsa, karşımızdaki ülkelerin Mısır ile İsrail’den ibaret olmadığını gösteriyor. Filistin Halkı’nın haklı davasında Türkiye’ye rağmen İsrail’e yönelen Arap ülkeleri de bu cepheye katıldılar. Bu bağlamda, Libya’da yaşananlar bölgemizde yalnızlaşmamızın diğer bir örneğidir.
Bu kadar zemin kaybettiğinizde ve yalnızlaştığınızda, ne haklı Kıbrıs davasında, ne ulusal güvenlik sorunu haline gelen Suriye meselesinde sözünüzü dinletmeniz kolay olmayacaktır.
S-400’LER BİZİ KORUMAZ
Rusya’dan aldığımız S-400’ler bizi kime karşı koruyacak?
Ülkemizin güçlü bir füze savunma sistemine ihtiyacı olduğu konusunda şüphe yok. Bu ihtiyacımızı Batılı müttefiklerimizden karşılayamayınca önce Çin’e sonra Rusya’ya yöneldik. Ancak biliyorsunuz, alım sırasında önemli kriterimiz teknolojinin de bize transfer edilmesiydi. Oysa Rusya S-400 satışıyla teknolojiyi vermedi; biz herhangi bir müşteri muamelesi gördük.
S-400 alımının müttefiklerimiz tarafından hoş karşılanmayacağı belliydi. Nitekim öyle de oldu. Şimdi o kadar para verip aldığımız sistemi kullanamıyoruz. S-400’lerin bizi kime karşı koruyacağı da başından beri cevaplanmamış bir soru olarak duruyor. Ulusal güvenlik stratejimiz gereği millî dost-düşman tanıma kodları yüklenmediği müddetçe, cevap, bu sistemin bizi kimseye karşı koruyamayacağıdır.
Dolayısıyla biz bu sistemi Rusya’ya karşı kullanamayacağız. NATO İttifakı içindeki dost ve müttefiklerimize karşı kullanamayacağız da gayet açık. Komşularımızdan, örneğin İran’dan Türkiye’ye yönelik bir balistik füze tehdidi olduğu görüşüne katılmıyorum. Zaten parçası olduğumuz NATO erken uyarı sistemi bu tehdidi önlemek amacıyla kuruldu. O halde, kullanılamayacak çok pahalı bir atıl yatırımı seçmenin sonuçları karşımızda duruyor.
S-400’lerin yüklü maliyeti tabii bununla sınırlı kalmadı. CAATSA yaptırımları ve eşzamanlı olarak 5. nesil muharip uçak F-35 projesinden çıkarılmamız bizi siyasi, askeri ve ekonomik bakımdan çok güç duruma düşürdü: 2003’ten bu yana toplam dokuz müttefik ülke arasında üretim ortağı olduğumuz bu uçaklardan teslimat aşamasında mahrum kaldık. Uçakların ana gövde dahil parçalarını imal etmenin stratejik getirisinden, tasarım ve ihracat kazanımını kaybettik.
Tahmini hesaplamayla, gelecek on yıl boyunca 20 milyar dolar düzeyinde bir kazançtan ve ‘hiper teknoloji’ye erişim imkanından, bölgesel hava muharebe üstünlüğünden mahrum kaldık.
S-400 alımı konusunda geldiğimiz noktada, bu kararımızın bize yüksek maliyeti oldu. Umarım yöneticilerimiz bir çıkış yolu bulabilirler.
DIŞİŞLERİ DIŞLANDI MI?
Bir makalenizde “Soğukkanlılık, sağduyu ve profesyonel diplomasi ön planda olmak zorunda” diyorsunuz? Niye böyle deme ihtiyacı duydunuz?
Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden bu tarafa, Türkiye dengeleri ve barışı profesyonel diplomasiyle kurdu. Savaşı askerler yürütür, kalıcı barışı diplomatlar tesis eder. Soğukkanlılık, sağduyu ve profesyonellik diplomasinin kurucu esaslarıdır.
Diplomasi elbette siyaset erkânı tarafından da ‘lider diplomasisi’ olarak yürütülebilir. Ancak, bu halde bile profesyonel diplomatların değerlendirmeleri, önerileri alınır. Bugün demokratik ya da otoriter niteliğine bakılmaksızın tüm ülkelerin liderleri bu ilkeyi göz ardı edemezler. Biden, Putin, Çin lideri Şi, AB ülkelerinin liderleri ya da diğer ülkelerin siyasetçileri de böyle yapıyorlar. Profesyonel diplomasi kurumsal hafıza, dosya hakimiyeti, öngörülü planlama demektir. Bu hayati önemde nitelikleri nedeniyle diplomasi ön planda tutulmak zorundadır. Gündelik işlerde yürütme ve planlama kurumsal yapıyla mümkündür.
Dışişleri Bakanlığı’nın profesyonel kadroları karar alma sürecinin dışına çekildiğinde önemli riskler ortaya çıkabilir, ağır ve öngörülmeyen sonuçlarla karşılaşabiliriz. Burada mesele, bireysellikten uzak, danışmaya ve ortak akıl yürütmeye dayanan, etkileşime açık, sürekliliği olan bir kurumsal çabanın ortaya konmasıdır. Bunu yapabilecek birikim, donanım ve gelenek Türkiye’nin de arasında olduğu çok az ülkede varken, bu imkandan yararlanmamak akılcı görünmüyor. Kişisel ilişkilere dayanan bir dış politika, ani dönüşlere, sarsıntılara, duygusallığa açık kalır.
Dış politikamıza yönelik eleştirilerin yapıcı bir anlayışla ele alınmasında ve bu hususların göz önünde bulundurulmasında büyük yarar olacağını düşünüyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
23.05.2025
22.05.2025
18.05.2025
15.05.2025