Tuncer KÖSEOĞLU

Tuncer KÖSEOĞLU
Tuncer KÖSEOĞLU
Serbestiyet.com Tüm Yazıları
Özgür basın bunu da yazın
8.09.2014
1675

 Daha iş yerinde ilk günüydü. Çekingen bir ifadeyle bürodan içeri girdi. “Bir haber getirdim ama daktilo bilmiyorum” dedi. Uçan kuşun kalbi kırılmazdı “Ben de bilmiyorum birlikte yazalım” dedim. İlk haberini o söyledi ben yazdım daktiloda. Yazdırdığı haber gazetenin birinci sayfasına girince, kanına da muhabirlik virüsü girmiş oldu. Daktilo yazmayı öğrenmek için Sabah gazetesi Cağaloğlu büroda geceler boyu sabahlayarak kısa sürede kendi haberini yazmayı öğrendi. İşte böyle başladı Sultan Uçar’ın 20 yıla yakındır süren başarılı muhabirlik hikâyesi.

Sultan, geçen hafta “pahalı muhabir” olduğu gerekçesiyle, ses getiren haberler yaptığı ödüller alıp gazetesini onurlandırdığı Habertürk‘ten kovuldu. Özgür basından dem vuranların bu konuda bir iki kelam etmesini bekledim. “Özgür basından” ses çıkmayınca iş başa düştü. Bu yazı da Sultan’ın özelinde muhabirlerin yazısıdır.

Bir gazetenin olmazsa olmazı istihbarat servisleridir. Ama gel gör ki bu olmazsa olmazda istihdam edilenler ilk fırsatta gözden çıkarılanlardır aynı zamanda. Bu servislere iş başvurusunda bulunan çok olduğu için zam aylarında haklı haksız birçok muhabir işten çıkarılır ki kalanlar çalıştıklarına şükredip ses etmesinler diye. Aldıkları maaş kıt kanat geçinecek kadar olsa da “pahalıdırlar” işte. Bu duruma muhabirlerin onlarca katı maaş alan, gazete köşelerini tutan ”çok büyük yazarlar” asla ses etmez. Zaten onlar için özgürlük kendi mutlak iktidarlarına dokunuldukları an başlar ki özgürlük dedikleri şey de kendi egemenliklerinin ne olursa olsun sürmesidir. Oluşturdukları klanlarla toplu defans toplu hücum yaparlar. Toplu halde kopardıkları yaygaranın amacı da basın özgürlüklerini savunmak değil, kendi egemenliklerini ilelebet kılma savaşıdır.

Sultan işte böyle bir düzenin içinde 21 yıla yakın süre çalıştığı tüm gazetelerde başarılı haberlere imza attı. Kimsenin adamı olmadan ve bir klana girmeden muhabirliği ile var oldu. Meslek yaşamı boyunca 30′a yakın gazetecilik ödülü, 100′e yakın başarı belgesi ve plaket aldı. Kovulduğu Habertük gazetesi Sultan’ın aldığı ödülleri birinci sayfasına taşıyarak onun üzerinden marka değerini yüceltti. Zaten böyle yerlerde önemli olan marka değeriydi. Çalışanın değeri neydi ki? Daha üç ay önce Gazeteciler Cemiyeti Onur Ödülü’nü alan Sultan’ın gazetesinden sessiz sedasız kovulması da, bu kovulmaya karşı konulmaması da bana garip gelmedi aslında. Basın özgürlüğüne karşı aldığımız iki yüzlü tavrın doğal sonucu olarak tarihteki yerini aldı.

Bu iki yüzlülük sessiz bir gazetecilik sözleşmesi gibi geçerliliğini her zaman korudu, halen de korumakta. Sultan’ın da sessiz kalması isteniyor çalıştığı kurum tarafından. O ise altı yıl önce Star‘dan transfer edilerek kuruluşundan beri çalıştığı, emek verdiği gazetesinden kovulmayı içine sindiremiyor doğal olarak. Bana attığı mesajda “Bu kovulmaya en çok çocuklarım sevinse de ben içime sindiremiyorum. Geceleri gözüme uyku girmiyor. Maaş para pul bunları geçtim, en çok haber yapma özgürlüğüm elimden alındı. İşte bu ağrıma gidiyor. Neden diye soruyorum sürekli” demesi özgür basın savunucuları için bir anlam ifade ediyor mu bilemem ama benim için çok şey ifade ediyor.

Habere sahip çıkmak aynı zamanda habercilere sahip çıkmak demektir. Haber, gazeteciliğin özüdür. Habercilerin ilk fırsatta gözden çıkarıldığı bir yerde basın özgürlüğünden söz etmek sahtekârlığın ta kendisidir ki bu ”sahtekârlık” basınımızın ata sporu haline gelmiştir.

Sultan’ın işinden koparılması sessiz sedasız oldu. Her yıl onlarca muhabirin işinden olması gibi olağan. Ne de olsa onun adı Yılmaz Özdil, Bekir Coşkun, Can Dündar, Ece Temelkuran, Nuray Mert, Amberin Zaman, Yavuz Baydar, hele hele Mehmet Altan ve Hasan Cemal değildi. Değildi ama onlar Sultan’ların ürettikleri haberler üzerinden köşelerinde ahkâm kesip kendi iktidarlarının sefasını sürdüler. Sultan gibiler olmasa o köşelerin ve köşelerde yazılanların bir anlamı yoktu aslında. Bu gerçeğin görmezden gelindiği bir basın özgür olmaz. Özgür de olmadı hiçbir zaman. Ne dün, ne bugün, ne de gelecekte…

Şu anda “bağzı elit” yazarların yürüttüğü “özgür basın kavgası” gerçek bir kavga değil, kendi iktidarlarını yürütme kavgasıdır. Bu kavgada Sultan gibi haber için yaşayanların hiçbir değeri yoktur. Yani basınımızdaki Sultanlar, Yunus’un şiirindeki gibidir. “Bir garip ölmüş diyeler/ üç günden sonra duyalar/ söyle garip bencileyin.”

Gazetecilik için hal böyle olunca bize de cenaze namazını kılmak düştü.

Kıldık efendim…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • nihat taştan

    nihat taştan

    29.08.2011 11:40

    beşeri sistemlerden çok şey beklememek gerektiğini düşünüyorum çünkü her güçlüden yana olmuşlardır.

Yazarlar