Uğur Gürses
Ankara’da 3 ay sonra birdenbire, eritilen döviz rezervleri konusunda bu defa eski Bakan Albayrak’ın çevresi harekete geçti; “Buharlaşan rezerv yok” minvalinde açıklamalar, demagojik savunma yazıları, Tweetler gelmeye başladı. Neden birdenbire? Çünkü muhalefet partileri doğru bir yere parmak basıyorlar.
İşin doğrusu, “görevden affedilen” Bakan Albayrak, görevi başındayken ne kendisi ne de yine görevden uzaklaştırılan eski Merkez Bankası başkanları Murat Çetinkaya’dan başlayarak, Murat Uysal’a kadar yetkililer kamuoyuna tatmin edici bir açıklama yapmamışlar, verileri ise örtüleyip saklamışlardı.
Döviz kayıplarını örtme ve makyajlamada ana enstrüman olan swap işlemleri, öncesinde yayımlanırken, Merkez Bankası’nın rezervlerinin kamu bankalarına arka kapı yöntemleriyle aktarılarak piyasaya satılmaya başlanmasıyla örtülenmeye ve saklanmaya başlanmıştı. Ta ki Başkan Naci Ağbal göreve gelene kadar.
Görevden uzaklaştırılan bakan ve başkan sonrasında ise kamuoyunda “rezervlerin bu denli eritildiğinden Cumhurbaşkanı’nın haberinin olmadığı” biçiminde haberler çıkmış, bu satırların yazarına bilgi veren konuyu bilen kaynaklar da “Cumhurbaşkanı’nın durumun vahametine 6 Kasım haftasında vakıf olduğunu” söylemişlerdi.
Sonrasında tam 3 buçuk aylık bir sessizlik. Kendileri için en küçük rahatsız edici bir habere bile tepki gösteren Ankara’dan yalanlama da gelmedi bu haberlere.
Ara ara Albayrak’a yakın kesimlerden yeni atanan Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal ve Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’a dönük ‘dokundurma haberleri’ yayımlandı. Zira Albayrak’ın son bir yılda aldığı tüm yanlış kararları eski haline döndürüp, ekibini de uzaklaştırıyorlardı. Bu adımlarla da rezervlerdeki ve TL’deki kanama durdu, finansal istikrar kaygıları frenlendi.
Son 1 hafta-10 günde birdenbire, muhalefet partilerinin bu soruyu gündemde tutmaları üzerine, savunma mekanizması bilinmeyen bir nedenle devreye girdi.
En ilginç olanı da Albayrak’ın koltuğuna oturan yeni Bakan Lütfi Elvan’dan geldi. Elvan, pazar akşamı yayımladığı Twitter mesajında şunları diyordu:
“Son günlerde döviz rezervleri üzerinden Eski Hazine ve Maliye Bakanımız Sn. Berat Albayrak aleyhinde CHP tarafından yürütülen haksız ve seviyesiz söylemleri şiddetle kınıyorum.
2020 pandemi koşulları içinde küresel piyasalardaki olağandışı dalgalanmaların zorunlu kıldığı ortamda finansal istikrar hedefi doğrultusunda gerçekleştirilen döviz rezervi işlemlerini maksadı dışında çarpıtarak seviyesiz bir siyaset malzemesine dönüştürülmesi kabul edilemez.”
Siyasi polemik tarafı bir tarafa, Elvan’ın şu satırları kayda değer: “…pandemi koşulları içinde küresel piyasalardaki olağandışı dalgalanmaların zorunlu kıldığı ortamda finansal istikrar hedefi doğrultusunda gerçekleştirilen döviz rezervi işlemlerini maksadı dışında çarpıtarak…”
Elvan CHP’nin 20 Şubat günü Twitter’da yayımladığı “Para nerede? Kayıp… Peki ‘damat’ nerede? Sen de oyna, firari damadı bul” içerikli sarkastik mesajını kastediyordu.
Zaten bu konuda da Albayrak’ın avukatları dava açacaklarını ilan etmişlerdi. Açıklamanın girişinde de şu 10 gündür basmakalıp halde tekrarlanan sözler var:
“Merkez Bankası rezervlerine yönelik işlemler yürürlükteki mevzuata uygun bir şekilde finansal istikrar ve fiyat istikrarı hedefleri doğrultusunda ödemeler dengesi ihtiyaçlarına uygun bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Merkez Bankasının herhangi bir miktarda döviz ya da TL cinsinden kaynağının farklı yere transfer edilme, yok olma, buhar olma ihtimali yoktur. Ayrıca para akışının her bir kuruşunun izi sürülebilir ve takip edilebilirdir.”
Elvan’ın mesajı da siyasi savunma amaçlı yazmıştı. Soru şu: Bunun ekonomik gerçekliği var mı?
En başta uzun zamandır eleştiri getirenlerin sözünü ettiği ‘buharlaşma’, yok olduğu biçimde değil; eritilmesi, el değiştirmesi, kamusal politika yapıcı para politikası kurumunun kontrolü dışına çıkması demek.
Pandemi koşullarında küresel piyasalar dışında bizatihi içeride alınan hatalı kararlar dalgalanma yarattı. Bizatihi Elvan-Ağbal ikilisinin gelir gelmez tek tek tersine, eski haline çevirdikleri kararlar.
Bu hatalı kararlar, hane halkı ve şirketlerde rahatsızlık yarattığı gibi, döviz ve altın alımlarını arttırmış, döviz çıkışlarını hızlandırmıştı.
Bankaları zorla kredi vermeye, kredi portföylerini devasa boyutta büyütmeye zorlayan kararlar, kamu bankalarına ise verilen direktifle piyasanın devasa bir kredi seline boğulması ve negatif reel faiz koşullarının yaratılmasıyla vatandaş ve şirketler döviz ve altına koşmuştı. Bir de kötü yönetim nedeniyle yaratılan güvensizlik bu durumu daha da şiddetlendirdi.
Yabancı yatırımcıları ‘TL’nin değerini aşağı çekerek Türkiye’ye oyun yapan’ oyuncular olarak gören, bu biçimde yasak ve kısıtlama koyan Albayrak ve ekibi, ilaveten sermaye çıkışına yol açtı. Zira hafif çaplı sermaye kontrolleri uygulamaya başlamışlardı. Sadece kısa vadeli portföy hareketleri değil, uzun vadeli doğrudan yatırım net girişleri sıfırlandı.
Diyelim ki yabancı yatırımcılar likidite kaygısı ile dövizlerini alıp çıktılar; yerleşikleri kaygılandıran, döviz almaya iten ortamı kim yarattı? Faizleri negatif seviyeye kim getirdi?
Bir de bu anormal durumu saklamak için “arka kapı” yöntemleri ile ülkenin döviz rezervleri eritilip, ‘kurlar artmıyormuş’ ya da ‘kurların dengede olduğu’ görüntüsü verilmesi, bunların tamamen şeffaflıktan uzak biçimde yapılması üstüne üstlük ekonomik birimlerin dalgalı kur rejiminde olduğu, kurların serbestçe oluştuğu izlenimi verilerek yanıltılması basiretli ve doğru bir ekonomi yönetimi ile bağdaşan işler değildi.
Türkiye’nin hiçbir iç ya da dış kaynaklı kriz döneminde, (şubattan eylüle) 7 ayda olduğu gibi 75 milyar dolarlık rezervi eritilmedi. Şu hesap doğru; 2019 yerel seçimler öncesinde şubat ayından itibaren başlayıp, 2020 eylül ayına kadar olan dönemde Merkez Bankası’nın net uluslararası rezervleri (NUR) 102 milyar dolar erimiştir. 16 milyar dolarlık diğer ülke swaplarının da sadece bilanço makyajı olduğu hesaba katılırsa 120 milyar dolara yakın bir döviz eritildiği açıktır.
Bugün (22 Şubat 2021) Türkiye’nin 2001 krizinde sabit kur rejimini terk etmek zorunda kalarak dalgalı kur rejimine geçişinin 20. yıl dönümü. Sabit kur rejimi, hükümet ve merkez bankalarının döviz kurunun seviyesini belirlediği, kuru savundukları bir rejimdir. Bununla daha gevşek para politikasına olanak yaratan ya da başka bir deyişle para politikasının bağımsız olmadığı ‘esnek’ bir rejimdir. Bu yüzden rezerv kayıpları yaşanması normaldir. Örneğin Katar ya da Suudi Arabistan Riyali buna örnek, petro-dolarlarla kurunuzu sabit tutabiliyorsunuz.
Ama petrolü, petro-dolarları olmayanın bunu denemesi büyük bir maceraperestlik. İşte Türkiye’de bu yapıldı.
Dalgalı kur rejimi ise kurların piyasada serbestçe oluştuğu açık sermaye hareketlerinin olduğu bir rejimdir. Merkez bankalarının kura müdahaleleri olmaz. Merkez bankaları, kendi ulusal paralarının faizi ve bunun likiditesine dönük kararlarla aşırı dalgalanmalara müdahale ederler. İtibarı yüksek olan merkez bankalarının sözlü olarak müdahale etme yetenekleri yüksektir. Kuru tutma kaygınızı bırakıp ‘kendi paranızın değerini’ tutma kaygısı güdersiniz. Doğrusu da budur. Bu da bağımsız bir para politikasıyla enflasyonu fiyat istikrarı seviyesine getirmektir.
Türkiye’de dalgalı kur rejiminde olağanüstü rezerv kaybını Albayrak döneminin siyasi direktifleri altındaki Merkez Bankası yaşamıştır. Dalgalı kur rejiminde kurun serbestçe oluşmasına karşın para politikası bağımsızdır. Ancak son 2 yılda zaten bağımsız olmayan para politikası da siyasi direktif altında rotasını kaybetmiş, hem kur hem de faize hükmetme çabası siyasi olarak belirlenmiştir. Bu yüzden şiddetli rezerv kaybı yaşanmıştır.
Pandemi dönemine özgü bir uygulama olmayan “arka kapı” döviz satışlarının, bizatihi hatalı ve yanlış politikalarla tetiklenen kur artışını (finansal istikrarsızlık unsurlarını ortadan kaldırmak için yapıldığını söylemek bir nevi itiraf) tutmak için yapıldığı, bunun da ülkenin rezervlerini eksilterek, yüksek negatif rezerve getirerek, nihai olarak bizatihi ülkenin finansal güvenliği tehlikeye attığı açıktır.
Bakan Albayrak, Instagram uygulaması üzerinden görevden ayrılıp giderken topluma bir açıklama yapma, soruları yanıtlama gereği bile duymazken, bu soruların yanıtını bekleyen kesimlere söylem tarzından hareketle “kişilik haklarının zedelendiği” için dava açacağı bildiriliyor.
İşin doğrusu, görevden uzaklaşması, aldığı kararların terse çevrilmesi ve yardımcılarının görevine son verilmesi daha ‘zedeleyici’ değil mi?
Soru sorulur, yanıt beklenir
Ekonomiye dair, ekonomideki kurumlara dair soruları, özellikle de siyasi kulvarın dışında olması gereken Merkez Bankası’na dair, rezervlerine dair soruları, cebinde ulusal para TL’yi taşıyan her yurttaşın sorma hakkı var.
Merkez Bankası’nın döviz rezervlerine ne oldu? Ne için rezervler eritildi? Rezervler ne pahasına eritildi? Rezervleri eritmeden politikalar yürütülebilir miydi? Hatalar yapılmasa kur ve enflasyon şokları yaşamayabilir, rezerv dahi biriktirebilir miydik?
Lütfi Elvan siyaseten bu sözleri yazmış olabilir; ancak yaklaşık 50 milyar dolar dış ticaret açığı verilen bir dönemde 25 milyar dolarlık altın ithal ederek rezervleri elden çıkarmak pandeminin hangi sonucu ile ilgili? Ya da otomotiv ithalatını körükleyen politikalarla 5 milyar dolar ilave açık yaratmanın nesi pandeminin bir sonucu?
Bir ülkenin yurttaşları, kendi parasından uzaklaşıp başka ülkelerin bastığı paralara ve altına koşuyorsa bir ekonomi bakanı için bu daha yaralayıcı ve zedeleyici değil mi? Ülkenin örselenen parasının itibarını kim savunacak? Hangi tazminat bunu telafi edebilir?
İlk kez Nisan 2019’daki Merkez Bankası toplantısında sormuştum; döviz rezervlerine dair verilerin neden örtüldüğünü. Sonra farklı verilerle ortaya çıktı. Ama saklanmaya devam edildi.
Kritik soru şuydu; Cumhurbaşkanı’nın rezervlerin bu denli eritildiğinden gerçekten de haberi olmayabilir miydi? Hani şu sıralar Ankara’dan pompalanan ‘güvenlikçi’ açısıyla bakıldığında, bu derece bir döviz rezervi açığı ülkenin finansal güvenliğinin tehlikeye atılması nasıl saklandı? Olası bir yaptırım, dış tehdit karşısında ülke 2018’deki Brunson krizindeki durumdan daha kırılgan bir eşikte değil mi şimdi?
Aşağıdaki grafiğe bakalım; 2018 Ağustos ayında ABD ile yaşanan Brunson krizi sırasında yaptırımlar, “ekonominizi mahfederim” tehditlerine karşın rezervler erimemiş, faiz artışı ile tersine Şubat 2019’da rekor net uluslararası rezerv seviyesine çıkılmış. Yukarıda anlatıldığı gibi, pandemide ne değişti? Tabii ki mecaracı bir ekonomi politikası ve onun sonuçlarını görüyoruz. Yanlış yaptığınızda rezervler eriyor.
Uğur Gürses
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.12.2022
18.07.2022
18.02.2022
13.02.2022
29.01.2022
24.01.2022
17.01.2022
10.01.2022
4.01.2022
2.01.2022