Ümit KIVANÇ
Sorun çözmede yolumuza dikilen en yüksek ve dayanıklı setler, içsel engeller. Korkular, yitirme, kaybolma endişeleri, yok olursa varoluşumuzun tehlikeye düşeceğini sandığımız için sıkı sıkı tutunduğumuz ya da birşeylerle yüzleşmemek, cesaret gösterme gereğinden kurtulmak için arkasına saklandığımız, içimizde ördüğümüz, dışarıda yaşananla, gelişenle, değişenle irtibatımızı kesen duvarlar, kessin diye ördüğümüz duvarlar. Ya da birilerinin içimize ördüğü duvarlar.
Biz uzun yıllardır ruhlarına duvar örülen insanlarız. Bu duvarlar kâh hakkımızda kararlar alınan yerlere uzanmamıza meydan vermemek için kâh birbirimizle dayanışamayacak kadar mesafeli kalmamız, hattâ yer yer birbirimizden korkmamız için örülür.
Evirip çevirip yoğurup bize şekil vereceklerini sandıklarımız aslında içimize o kadar meraklı değil. Şeklen onların istediği gibi olmamız halinde onlar da bizi kendi halimize bırakabilirler. Duvarlar örmeleri sadece o duvarların arkasında kalmamız için. Ve onları yaşadığımız yerlerin etrafına, özel günlerde meydanlara, çatık kaşlı mühimadamların çakarlı arabalarının geçeceği bulvarların yol kenarlarına değil ruhumuza ördükleri için duvarlar bizim duvarlarımız. Fakat başkalarının binalarının temeli. Onları koruyor. Bizi saklıyor, onları koruyor. Bizi de güvende olduğumuz yanılsaması içinde yaşatıyor. Onlar yüzünden içimize düşen sıkıntıların onlar yüzünden düştüğünün, kendimizi cendereye sokmayı ve birilerinin bizi cenderelere sokmasını nasıl doğallaştırdığımızın farkında bile değiliz. Allah için, bunda pek başarılılar. Hepsi.
Abdullah Öcalan’ın yapacağı tarihî açıklama beklenirken, memlekette onyıllardır süren ve kendi başına zaten çok ağır olmakla kalmayıp, yaşadığımız başka ağır sorunları da daha ağırlaştıran, başlıbaşına hayatımızı ağırlaştıran büyük meselede hepimizi ferahlatacak birşeyler olmasını umarken neden hepimiz bu kadar heyecansız, kıpırtısız ve meraksızız? Böyle bir verili durumda bu duygular biz istemesek bile uyanmalı değil miydi?
Bu soruya verilecek ilk cevap, hiçbirimizin kimseye güvenmediği olabilir. En başta, sorunun çözümü yolunda kalıcı adımlar atabilecek güç ve imkâna sahip muktedirlere güvenmiyoruz ki, bu zaten ötesine bakmayı fuzulî kılan bir gerçek. “Harekâta devam edemeyiz,” diyen komutana hükümdar, “Niye?” diye sorar, komutan, “Birincisi, barut kalmadı,” cevabını verince, “Tamam, öteki sebepleri sayma,” der ya, onun gibi.
Ancak haleti ruhiyemizin derin kökleri bu güvensizlik bataklığında yatmıyor. Duvarlarımız daha acil ve -geleneksel olmalarına rağmen- güncel etkenler.
Sorun dendiğinde biz ne anlıyoruz? Toplum çoğunluğumuz, Kürtlerin Kürdüz demesinin sorun olduğuna, üstelik bunun pek fena bir şey olduğuna inandırıldı. Oysa Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri bile değiştirilse 85 milyondan kaç kişinin hayatında hissedeceği herhangi bir değişiklik meydana gelir? Bunlara sarılanlar kimlerdir ve neden sarılıyorlar? Böyle bir soruyu neden hiç sormuyoruz? Sorunun kendisinden geçtim, neden hiç sormadığımız da merak konusu değil mi?
(Bu maddeler değiştirilsin diye yazı yazmıyorum. Zaten sanırım bu konuda benim görüşüme ihtiyaç duyacak herhangi bir merci bulunmuyordur. Devir, artık her lafınızı “şundan dedim, bundan demedim” diye ilaveten izah etmenizi zorunlu kılan bir devir. Sinir bozucu ve yazanın da okuyanın keyfinin içine eden bir vaziyet. Ama gerçeklik bu; mecburen bendeniz de katlanacağım, sizler de katlanacaksınız. Niye katlanıyoruz? Çünkü dert anlatmak, hâşâ! mesele çözmek derdindeyiz. Eski tâbirle, dert anlatma mesleğindeyiz.)
İşte bugün de iç duvar derdiyle uğraşıyoruz. O halde soralım: Eşit olma korkusu nasıl bir korkudur? Bu basitçe, üç-beş siyasî lafla izah edilecek hal midir? Tamam, sosyal psikoloji. Daha açık ifadeyle, sosyal olan, psikoloji yaratmış. Ne olmuş da yaratmış?
Birşeyler olmuş ki yaratmış. Lâkin bugün gözümüzü dikmemiz gereken yer bu sorun kaynağından çok, yaratsın diye neden onyıllardır uğraşıldığı? Biz mütemadiyen tekrarlanan bazı motifler kullanılarak bu kadar ve bu şekilde korkutulmasak acaba daha güzel mi yaşardık? Acabası mı var, elbette daha güzel yaşardık.
O halde, soralım: Türkiye’yi yönetenlerin, “Kanlı revanlı, kinli intikamlı toplum hayatından hem içeride hem dışarıda barışçı, adaletli ve hepimizin topluca iyliğini gözeten bir yola sapıyoruz, ey ahali!” diye çığırtkanlar salmasının önündeki engel nedir? Kendimiz cevaplayalım. Bir: Kendileri. Muktedirler, bizim iyiliğimize olacak her şeyin kendilerinden götürdüğünü hisseder. “İktidar paylaşma” bu yüzden muktedirler arasında ihanet gibi bir şey sayılır. (Muktedir dediğimde gelmiş geçmiş hepsini kastediyorum; hatırlatayım da nemelazım.) İki: Biz. Bu duyuruyu işittiğimizde hepimiz tedirgin olur, değişikliğin nelerin elimizden alınmasına, başka nelerin bizden esirgenmesine yolaçağını düşünmeye koyulur, eğer yeni tuzaklar hazırlanıyorsa bunlardan kaçınmamızın mümkün olamayacağını, ses çıkarmaz da görünmezleşirsek belki bir yol bulup arkasından dolanabileceğimizi ya da yerimizden kıpırdamadan idare edebileceğimizi bilir, köşeye sinip bekleriz.
Türkiye’nin her meşrepten muktedirleri, hem ahali inisiyatif sahibi olup da memleket işlerine müdahale edecek imkânlara kavuşursa devletin yok olacağını hem de yok olmasın diye haysiyetsizliklerin en derinlerine mahkûm bırakılan ahalinin varlığını sürdürebilmesinin yegâne şartının bu devlet tarzına bu haliyle bağlanmak olduğunu komprime sıvı haline getirip damarlarımıza enjekte edegeldiler. İçinde ne olduğunu göstermeyen karanlık şişeler ters çevrilip bayrak direklerine boynunda etiketle asılmış, kollarımıza görünmez ince borularla bağlı, içindekini tutum ve davranışlarımızın uyumuna-uyumsuzluğuna göre hızlanıp yavaşlayan bir tempoyla damla damla ruhumuza zerk ediyor.
Muktedirler neden çıkıp dürüstçe, “Şunu şöyle yapacağız, onlar da şöyle yapacak…” yollu açıklamalarla planladıklarını ve yürüttüklerini anlatamaz? Anlatamazlar, çünkü kollarımızdan şimdiye kadar zerk ettikleri bizi sersem etti. İstanbullu Rum’a “yabancı” diyebilenleriz biz. Ermeni’yi öldürdü diye katilin beyaz beresini takıp ortalıkta dolaşan devlet görevlilerinin yadırganmadığı yerdeyiz. Poşu takıp Kürtçe türküyle gülüşerek halay çeken gençleri gördüğünde irkilen neden irkiliyor? “Terör” yüzünden mi? Peki, allahaşkınıza, 85 milyonun kaçı bir tek kere sordu, “bu terör merör bu işler niye çıktı?” diye.
Güvensizlik zeminine ekili tohumlar çok. Muktedirler niye doğru dürüst açıklama yapamıyor; bunu sorup duruyorum. Tıpkı “terör nereden çıktı?” gibi bir soru bu da. Cevaba yaklaştıkça zihni aydınlanır insanın. Ruhu da. Evet, niye? Çünkü ahalinin tepkisinden çekiniyorlar. Niye? Ahali için kötü bir şey olmuyor ki. “Terör” bitecek, fena mı? Asker ölmeyecek. Sıvasız evlere alay eder gibi takım elbiseli asık suratlı heyetler gidip bayrak asılmış eğreti kapının önünde poz vermeyecek. Milyarlarca lira boşa harcanmayacak. Kürtlerin haklarından, selametinden, kendilerini daha çok vatanlarında hissedeceklerinden falan sözetmiyorum, dikkat ederseniz. Mazallah ahalide tepki yaratmamak için! (Buraya gülen surat emojisi koymalıydım, ama o kadarı da fazla artık.)
Basitçe tekrarlayayım mı söylemeye çabaladığımı: Kendisi için çok daha iyi olacakken bir insan topluluğu herhangi bir karara, uygulamaya, değişime neden tepki duysun? Lafı dolandırmadan cevap da verelim: İç duvarlarının yıkılmasından korktuğundan.
“Terör” faslı kapanırsa ne olur? Görünüşe bakılırsa pek fena olur. Herkesi “terörle iltisaklı” diye içeri atmak zorlaşır. Bizim devlet yetkililerimiz keyiflerini kaçıranlara hayatı zindan etmek için şüphesiz yeni yollar bulacaklardır. Lâkin yasal-demokratik “Kürt siyaseti”nin ve siyasetçisinin tepesine indirilen balyozlar, basılan düğünler, hırpalanan duygular iç duvarlarımızda da çatlaklara yolaçmayacak mıdır? O duvarların bugüne kadar Kürt meselesi bakımından yerine getirdiği en önemli işlev, duygudaşlığı önlemeleriydi. Duygudaşlık geçirgenliği sıfır betonla örülmüşlerdi. Eski Türkiye yenisine dönüştükten sonra son model inşaat teknolojisiyle sahte dualar eşliğinde yenilendiler. O iç duvarlar ki, esas olarak yalanla örülüyorlardı, nobranlıkla, küstahlıkla sıvandılar, gözyaşı dahil rutubet geçirmez kılındılar.
Eyvah! Ya Öcalan “silah bırakılacak” derse -ki yıllar önce dedi aslında; resmî-gayriresmî yalan mekanizmamız bunu da unutturdu- halimiz nic’olur? Tercümesi: Kürtleri itip kakacak bahanemiz elimizden giderse ne yaparız?
Yani demek istiyorum ki, pekâlâ tedavi olabiliriz ve daha güzel yaşayabiliriz. Ama ahlâk, adalet duygusu ve haysiyet konularında, mevcudu atıp, sıfır olmasa da ikinci el yeni birşeyler edinmezsek Kürtler kendilerine Aztek, Maya veya İnuit de dese toplumca biz mutlu olamayız.
(Kürtlerin nasıl mutlu olacağını-olamayacağınıysa konuşamıyoruz. Bugünün ortamı buna izin vermiyor. E, bazı konular da serbestçe konuşulamadığında aslında konuşulmamış oluyor, sadece konuşanın başına her taraftan iş açıyor.)
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Vatandaş olamama yangını
31.01.2025 - Öcalan’ın mesajı ve 'bişey çıkmaz' tavrı
30.12.2024 - Faşist enternasyonal yolunda Elon Musk...
24.12.2024 - El Kaide, DAİŞ, Nusra, HTŞ… /2
15.12.2024 - Yine mi “82 Halep” meselesi?
1.12.2024 - ABD seçiminden siyaset tüyoları
15.11.2024 - Sinvar’ın sopası, faşistlerin kibiri
21.10.2024 - Be hey melunlar!
7.10.2024 - Kirli işler dünyasına açılan ufak pencere
22.09.2024 - …ortaya atılan iddialar hk.
5.07.2024
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Anasının oğlu
Kargaşadan hırsızlar yarar sağlar.