Ümit KIVANÇ

Ümit KIVANÇ
Ümit KIVANÇ
Tüm Yazıları
Muhayyeltürkî serisinden...
27.08.2011
3544
Biz her şeyden evvel yaradılanı yaradandan ötürü severiz. Fakat yaradılan da sevildiğini bilecek. O da bizi sevecek. Şayet sevmezse kendisi bilir. Tükürdüğünü yalar. Misliyle karşılığını görür. Zira yaradan esas olarak bizi sever. Yani elbette bizzat kulağımıza fısıldamamıştır. Fakat biz bunu bu şekilde şey yapmışız. Yaradılan da bizim bu pozisyonumuzu bilecek yani... Suyu bulandırmayalım. Seviyoruz dediysek salyangozu da bağrımıza basacağız manasına gelmez. Salyangoz ayrıyeten yapış yapış ıslatır, iz bırakır. Gömlekler mühimdir. Yani demagojiye müracaat etmeyelim. Bu asil millete yalan tezgâhlarında dokunmuş kumaş yakışmaz. Bu millet o kumaşa, afedersiniz, orasını silmez. Evet, kendi tarihimize dair bazı bilgilerimizin başkalarının bazı bilgileriyle örtüşmediği vakıadır. Fakat bu asil millet herhalde hayatına başkalarının sözde laflarına göre istikamet verecek değildir. Nitekim Avrupa Birliği’ndeki Fransızlar da bu hakikatin farkına varmak ve hadlerini öğrenmek zorunda kalmışlardır. Biz Avrupa Birliği hedefimizden asla vazgeçmeyiz. Fakat onlara ihtiyacımız yoktur. Onlar bize gelsinler. Biz sınırlarımızı yeniden şey yaptığımızda, kapılara... dayadığımızda gümrük birliği neymiş görecekler. Biz Kırım’dayız, Tiflis’teyiz, Batum’dayız. Biz Lübnan’dan Trablus’a uzanan hat üzerinde duble yol döşüyoruz. İşte, yaradılan bizi sevecek. Biz “Ya sev ya terk et!” demeyiz; zira bunu daha önce başkaları kapmıştır. Ayrıyeten benim Kürt kardeşim niye terk etsin? Gerçi meselâ Kandil’e taşınması halinde kendisine hava harekâtı yapma imkânımız doğacağı için meselenin halline katkısı olur mu diye de şey yapılabilir, fakat... Benim içim parçalanıyor. Analar ağladığında içim parçalanıyor. Analar derken meselâ benim Kürt kardeşimin anası da ağlıyor olabilir, fakat öyle kendi aralarında, ne olduğu anlaşılamayan bir dilde haykırıyorlar. Alışveriş merkezleri ve kongre salonlarını üstüste dizmek suretiyle bir gökdelenler Türkiyesi inşa etmeye çalışıyoruz. Haykırışlar yakışmıyor. Biz hükmetmeye değil hizmet etmeye geldik. Nitekim Osmanlı da gittiği her yere hizmet götürmüştür. Osmanlı, kim kimi nerede aç bırakmışsa derhal tesbit ve icabınca müdahale etmiştir. Osmanlı’nın elini uzattığı yerde aç açık kalmamıştır. Bilumum ahalinin evlatları devletin sürekli kaynayan kazanından tas tas çorba içmiş ve Yunus Emre Türkçesiyle şükretmişlerdir. Mimar Sinan en büyük Türk mimarıdır. Camileri, yaradanın bizi daha fazla sevmesini sağlamıştır. Sinan’ın ailesi şu veya bu olabilir. Sayın cumhurbaşkanının ailesi hakkında da ne ağza alınmayacak iddialar ortaya attılar. Kendisi hemen düzeltti. Çünkü bir Türk’ün en büyük hakkı ve vazifesi Türk olmaktır. Bunu kimse onun elinden alamaz. Dinimizde kavmiyetçilik yoktur, fakat bir kimsenin ailesine iftira atmak ne büyük zillettir! Nitekim benim Kürt kardeşlerimin belki de aileleri Kürt olmayabilir. Yani Kürt sorunu deyince sanki bütün Kürtler her şeyden şikâyetçiymiş gibi görünüyor. Şikâyetleri olabilir. Fakat onların da azıcık hoşgörü sahibi olması, uzlaşmacı olması gerekir. 12 yaşındaki çocuğun vücudundan 12 kurşun, asit kuyularından kemikler çıkmıştır fakat bekâra karı boşamak da kolaydır yani öbür yandan. En azından şimdi kimsenin vücudundan çıkamayacak kadar büyük bombalar kullanılıyor. Mayınlar da yerden çıkıyor. Mantar yerken dikkatli olun, zehirlenmeyin. Hükmetmeye değil hizmet etmeye geldiğimiz için bunu bu şekilde şey yapıyorum. Kürt kardeşimin halı sahaları kışın buz tutmaktadır. Kredi kartı borçları şunlar bunlar... hepsi sorundur. Hizmet edenin elini tutmak günahtır. Biz Somali’ye bile hizmet ediyoruz. Somali’nin Afrika’da olduğu, Somalililerin Müslüman olduğu ve fakat daha mühimi, aç olduğu tarafımızdan vakitlice tesbit edilmiştir. Afrika’da, kimbilir, belki, yani, bir ihtimal, başka yerlerde de açlar olabilir. Fakat her yere de yetişemeyiz. Her şeyi Türkiye’den beklemesinler. Türkiye’nin mücavir alanı, Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ile Kandil’den meydana gelir. Yüzölçümü... ya, mevzu rakam olayı değil... Biz güçlünün egemen olduğu, zayıfı ezdiği bir dünya için siyaset yapmıyoruz. Güçlü biz olalım, vallahi zayıfı ezmeyiz. Yaradan da bilir zaten. Ayaklar baş olmaya kalkmadığı müddetçe onlara sadaka dağıtır, iftar yemekleri veririz. Kürt kardeşlerimin de bunu anlaması icap eder. Ağabeylerine emri hak vâkî olana kadar küçük kardeşliklerini bilmeleri kendi menfaatlerinedir. Türk devleti ilelebet yaşayacaktır. Bir şehidin kanı 500 hattâ 728 veyahut 914 milletvekiline değişilmez. Milletvekili boldur. Kâfi miktarda oy alındığı sürece balkona çıkılıp bunlardan istendiği kadar temin edilebilir. Size bir şey olmasın. Kürt açılımını önce demokratik açılım sonra da millî birlik projesi şekline soktuysak, proje aşkımızdandır. Biz hep beraber âşık oluyoruz çünkü bizde ben yok biz vardır. Meselâ ben karar verdiğimde o bizim karar vermemiz manasına gelir. Memleket seviyesinde de inşallah bunu bu şekilde... Zaten bizim milletimizin hükmetmede gözü yoktur. Ona hükmedebileceği kâfi miktarda azınlık takdim edilmiştir. Azınlıklar Lozan Antlaşması’yla ilgilidir. Montrö Antlaşması da Boğazlar’la ilgilidir. Biz sıfır sorun istiyoruz. Yeni bir boğaz yapacağız ve bu konuda herhangi bir antlaşma olmadığından Rum gemilerini sokmayacağız. Antlaşmalar bizim tarihimizde hep kara lekeler olmuşlardır. Karlofça ve Pasarofça, koca bir imparatorluğun yanısıra kimbilir kaç nesil boyunca yavrularımızın da hayatını karartmıştır. Şimdi akıllı karatahtalar koyduk sınıflara. Dandanakan zannederim ayrı bir bahisti. O galiba dört bin yıl önce Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluşuna denk gelir. Türklerde ben yok biz vardı. Hakan gak dedi mi herkes guk derdi. Saygı öylesine büyüktü. Demokrasi de çok gelişmişti, kadınlara kadın denirdi, fakat o ayrı bahistir. Sanayi de çok ileriydi. 17 yaş altı Türk ordusu Çinlilerin A kadrosuna beş çekmişti. Tarihteki ilk U-17 hadisesi de budur. Eskiden Türklerde bahis, İddaa vesaire yoktu. Çinlilere karşı sınır boylarını özel harekâtçılar korurdu. Çinliler bilinmeyen bir dilde yazarlardı. Milletimiz uzun müddet yazıdan uzak durmuştur. Artık sözden de uzak durmak mecburiyetindeyiz. Zira bulunduğumuz nokta, sözün bittiği yerdir. Yoksa aslında daha söylenecek neler var...
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar