Ümit KIVANÇ
Diyarbakır’ın iç sesini bize iletenlerdendir Şeyhmus Diken. Radikal'den Cem Erciyes'e, “Sur’da Hendek savaşı” diye haberleştirilen şeyin nasıl bir “kültürel soykırım” olduğundan sözetmiş [ şurada:http://goo.gl/04HbCG ]. Yitirilen can, çekilen işkence, kusulan nefret, sergilenen vahşet, biriken öfke... bunların yanında, bir de mekânın yok edilişi var. Mekân, sırf yer, etraf vs. demek değil ki. Hele Suriçi gibi bir yerde. Zaman demek, tarih demek, kök demek. “Kültürel soykırım” yanlış bir tâbir değil. Abartma sayan, yerine “toplu imha” desin; vahamet azalmıyor.
Bir ortam, bir çevre, bir zemin yok ediliyor. (Türk inşaat sektörüne peşkeş çekilecek olması ihtimali, “millî değer”lerimize, cibiliyetimize pek yakışır, fakat bu iğrenç konuyu şimdilik bir tarafa bırakalım.) Bir hayat alanı, yaşamın bazı imkânları ortadan kaldırılıyor. İçinde soluk alıp vereceğimiz, göreceğimiz duyacağımız, üzüleceğimiz sevineceğimiz, hakkında fikir yürüteceğimiz, düşüneceğimiz, velhâsıl yaşayacağımız bir atmosfer dağıtılıyor. Suriçi'ni harap etmeleri, güvenlik meselesi değil. Siyasetin sınırlarının çok ötesine geçen, siyasî olmaktan çok, bütün hayatı kapsayan, insanî bir mesele. “İnsanlar hiçbir şey düşünmüyor, düşünemiyor” demiş Şeyhmus Diken. Düşünemezler, evet. Farkında olmadan biryerlere tutunuruz, ayağımızı bir yere basar, dirseğimizi bir şeye dokundurur, öyle düşünürüz. Sokağımızın köşesindeki eski evin yıkılması, yerine saçmasapan bir bina dikilmesi bu yüzden bizden, manevî âlemimizden birşeyler koparıp götüren, bizi eksilten, kabiliyetimizi azaltan, kötü bir değişimdir. Birilerinin gelip bizi öldürerek tarihimizi, köklerimizi, düşünürken dokunduğumuz şeyi yok etmesi, bununla kıyaslanmayacak kadar tahrip edici.
Her şeyimiz tahrip ediliyor. Düşünemeyenler sadece Amed'dekiler değil.
Dün, her geçen gün daha çok kararan, her yerinden felaketler taşan dünya ile ilişki kurduğumda Cizre’de henüz iki kişi ölmüştü. Kısa sürede bu üçe çıktı. İstanbul'da polisin yargısız infazında can veren iki kadının nasıl öldürüldüğüne dair korkunç ayrıntılar öğrenirken, bir yandan da daha önce ağır yaralanan bir başka insanın can verdiğinden haberdar olduk. Evinin önünde, evinde, camdan başını çıkardığı sırada vurularak ya da evine “isabet eden” top mermisi yüzünden ölenler, beş çocuk babası bir adam ile 50 ve 55 yaşlarındaki birer kadındı. Bazı cenazeler hâlâ ortalıktaydı, sevdiklerini kaybetmiş insanlar, bari cenazeleri çürümesin diye çırpınıyorlardı. On günde on beş can gitmişti. Doğru dürüst açıklanmadığı için, asker-polis can kayıplarını bilmiyoruz.
İstanbul'da Sabiha Gökçen Havalimanı'ndaki patlamaya ne yolaçtı, ekmek derdindeki temizlik görevlisi neden, nasıl öldü, onu da bilmiyorduk, ben bu yazıyı yazarken.
Aşağı yukarı her güne böyle bir bilançoyla başlıyor, zar zor uyuyabilene kadar, kabaran, kıvamı koyu, kara bir buluta dönüşen felaket dökümünün altında eziliyoruz.
Ezilmemiz sadece olan bitenin ağırlığından, dayanılmazlığından değil. Karşı koyamıyor, engelleyemiyor olmaktan. Hak aramaya, örgütlü mücadeleye alışık değiliz. Ayrıca, karşımızdaki, siyasî kavramlarla tanımlanabilecek bir kuvvet olmaktan çıktı. Nefretin devlet olarak örgütlenmesiyle karşı karşıyayız. Yapılan “terörle mücadele” değil, alâkası yok. PKK ile savaş da değil. “Çoluk çocuk dinlemeyiz, yaşlı adamı da ana karnındaki bebeği de vururuz” denerek, okul sınıflarına girip tahtalara olmadık laflar yazıp önünde bayrakla pozlar vererek sonuçta ne elde edileceği ayrı tartışma konusu. Bunlara maruz kalmaksa müthiş aşağılayıcı. Yaralı çocuğunu hastaneye götürebilmek için çırpınan beyaz bayraklı insanların çaresizliğini izleyen de bu travmadan muaf kalamaz ki. Kalamıyor zaten.
Ancak bu böyle gitmez. Bu böyle giderse, doğacak sonuç ne olursa olsun, yüzümüzü yerden kaldıramayız. Daha fenası, başlarına gelen felaketleri önleyemediğimiz insanların geleceğine de hayrımız dokunmaz.
“Elim iş tutmuyor” demiş Şeyhmus Diken. Kültür-sanat, fikir-siyaset alanlarında birşeyler üreten insanların halini pek özlü anlatmış. Elimiz iş tutmuyor.
Fakat tutmalı. Koca bir ülke, sırf çıkar ve iktidar uğruna durmadan yalan söyleyen, insanın değerli ne özelliği varsa ayaklar altına alan, gözünü kan ve tahakküm hırsı bürümüş birilerinin sözüne ve sesine mahkum bırakılamaz. Zihnimizi ve vicdanımızı hedef alan bu savaş içerisinde Kürtlere reva görülen korkunç mezalim bile meselenin bütünü değil. İnsanlığımızdan çıkacağız. Ne kadar öyle idiysek...
Yüreğimiz kanıyor, damarlarımız yırtılıyor olabilir. Başımızı kaldırmalıyız. Gözümüz karabasandan ötesini göremiyor olabilir. Kalkıp yürümeye çabalamalıyız. Ölüsünü battaniyeye sarmış, karşısında oturan insanlar yaşıyor şu anda biraz ötede. Top sesleri bile yerlerinden sıçratmıyor onları. Acı içlerini kavururken sessizce oturuyorlar. Öyle bir sessizlik ki o!..
Bizler, bodrumda, karanlıkta, susuz oturmayanlar, can vermiş sevdiklerini battaniyeye sarmış, gömebilmeyi umarak beklemeyenler, daha fazla şikayete hakkımız olmadığını bilmeliyiz. Sarsıntı, travma, eyvallah; kalkmalıyız. Bugünü değiştiremiyorsak yarın için, biz beceremiyorsak becerebilecek başkaları için kalkmalıyız, elimiz iş tutmalı. Hangi işi tutabiliyorsak.
Yazar, çizer, öğrenir, anlatır, gazetecidir, anlar bilir, romancıdır, sinemacıdır, yarına kalacak birşeyler üretebilir... dediğiniz herkesten bunu beklemelisiniz, değerli okurlar. Yakınmanın o ılık, rehavete sürükleyen ateşi, yanıltıcı ve baştan çıkarıcı. Yakınacak birileri varsa, doğrudan zulme uğrayanlardır. Biz durumu değiştirmek için çalışması gerekenleriz.
İçimizde düğümlenip soluk kanallarımızı tıkayan duyguları ifade edip bir nevi tercüman olmak, insanlara yalnız olmadıklarını duyurmak güzel. Ama dünyayı değiştirmek için bilgi ve çaba gerekiyor. Ve doğru siyaset. Biz yazar-çizerler siyasette genellikle beceriksiz oluyoruz. Ama doğru ve -şu riyakârlık âleminde her şeyden önemlisi- dürüst siyasete yarayacak bir sürü şey üretebiliriz.
Bireyler olarak, hiçbirimiz o kadar önemli değiliz. Ana karnında vurulmuş bebeğin yanında kim nasıl önemli olabilir? Önemli değiliz. Ama ürettiklerimiz önemli olabilir. Bir şiir, üç beş insanı birbirine bağlayabilir. Bir roman, insana hiç tanışmayacağı ama güvenebileceği dostlar kazandırabilir. Bir şarkı, serilip kalacak insanı ayakta tutabilir. Bir film, bakmadığın yere baktırabilir, kulaklarını gözlerini açabilir. Ve doğru, yerinde, zamanında haber ve çıkar için eğilip bükülmemiş bilgi, hakikatin bilgisi, muktedirlerin tankını topunu boşa çıkarabilir. Haber, araştırma ve doğru bilgi, medya alanının mutlak denetim altına alınmaya çalışıldığı bir zamanda belki hepsinden önemli.
Ayrıca, boyun eğmemenin ve uğraşmanın kendisi, özgürlüğe doğru büyük bir adımdır.
“Kürtleri katlediyorlar, yanımızdaki yöremizdeki insanlığı öldürüyorlardı, biz de oturduk üzüldük...” Olmaz! Elimiz iş tutmalı.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/umit-kivanc/elimiz-is-tutmali-1495267/
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024