Yasin AKTAY
Dünya soğuk savaş yıllarının bittiği 23 yıl öncesinden beri tarihin kaydetmiş olduğu en hızlı değişim süreçlerinden geçiyor. Bu süreçleri deprem metaforuyla da ele almak mümkün. Soğuk savaş yıllarının bitişini dünyanın ve bölgemizin geçirdiği ilk büyük siyasi deprem olarak nitelersek, o büyük depremden sonra bile, birincisi 11 Eylül'de, ikincisi de Arap Baharı süreçlerinde yaşanmış ve dünya düzeni üzerinde kaçınılmaz etkileri olan iki büyük siyasi deprem daha yaşandı.
Bu depremlerin ilkine dünyanın büyük güçleri kendilerini uyarlamak ve sürece müdahil olmak üzere bir hayli çaba sarf ettiler. Değişen dengelere karşı kendi ağırlıklarını belirleyici bir unsur olarak konumlandırmaya çalıştılar. Ne yazık ki Türkiye bu sürece kendi içindeki yapısal sorunlar dolayısıyla seyirci bile kalmadı, sürecin kaybedenleri arasında yerini aldı.
İkinci büyük depreme de, yani 11 Eylül'e de Türkiye bir hayli hazırlıksız yakalandı. Aynı yapısal nedenler Türkiye'nin elini ayağını bağladı, ancak 2002'nin sonunda gerçekleşen seçimlerden sonra işbaşına gelen AK Parti hükümet(ler)i bu depremden de Türkiye'nin daha az zararla, hatta toparlanarak çıkmasını sağladı.
O kadar ki, gerçekleşen üçüncü büyük siyasi deprem olan Arap Devrimleri bütün dünya güçlerinin konumunu yeniden belirlerken bu süreçte en hazırlıklı olan ve sonuçta oluşan yeni dengelerde eskisine nazaran en avantajlı çıkan uluslararası aktör Türkiye oldu.
Üç siyasi deprem metaforuyla son 23 yılın uluslararası ilişkiler sürecini özetleyen bu süreçte Türkiye'nin yeni dış politikasının hem teorisini yazan hem de pratiğini ortaya koyan Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu oldu. Stratejik Düşünce Enstitüsü'nde 2012 yılının Türkiye dış politikasının bir değerlendirmesini ve gelecek vizyonunu ortaya koyduğu konuşmasında bugünün dış politikasını sadece günübirlik hadiselerin geçici etkileri altında ele alanlara cevap olarak daha tarihsel bir perspektif sundu.
En kısa tarihsel vizyon olarak 23 yılın seyrinden bakmaya davet etti Davutoğlu. Bu seyirden bakınca Türkiye'nin dış politikasının nereden nerede gelmiş olduğun net bir biçimde görünürken nereye doğru gidiyor olduğu noktasında da en ufak bir kuşkuya yer kalmıyor. Böyle bir perspektiften yoksun olunca günübirlik olayların etkisi altında bir sonraki gün yanlışlanacak ve yapanı normalde mahcup duruma düşürebilecek çok iddialı değerlendirmeler yapılabiliyor. Aslında dış politika alanında son on yıl içinde bu tür sahnelere sıkça şahit olduğumuz halde bu tür değerlendirmelerden halen geri durulmuyor.
Davutoğlu, her akademisyene nasip olmayacak bir biçimde tezlerini, teorilerini hayata geçirebilmiş bir bilim ve fikir adamı. Aynı zamanda her dış politikacıya nasip olmayacak bir teorik zenginliğe ve derinliğe sahip bir siyaset adamı. Türkiye dış politikasında ekol oluşturabilmiş, politikasını güçlü bir entelektüel birikimle destekleyebilmiş bir dışişleri bakanı örneğimiz yok. Bu açıdan sahasında bir ilk ve dış politika alanında ürettiği kavramlarla uluslararası ilişkiler literatürüne kendine özgü kavramlar kazandırmış durumda. Katıldığımız bir çok uluslararası toplantıda Davutoğlu'nun 'sıfır sorun politikası', 'yumuşak güç', 'stratejik, kültürel, coğrafi, tarihsel derinlik' gibi kavramlar üzerinde durulan, tartışılan, değerlendirilen kavramlar olarak göze çarpıyor. Kuşkusuz bu kavramların literatürde tartışılır hale gelme prosedürü büyük ölçüde Türkiye'nin genel başarıları, bilhassa dış politikadaki etkin konumuyla da ilgili olmaktadır. Geçerli söylem ile iktidar arasındaki ilişkiye dair bir başka ders de bu noktada ortaya çıkıyor ama kuşkusuz her birinin tek başına yeterli olmadığını kaydetmek şartıyla.
Davutoğlu'nun her durumda yaşanan gelişmeleri kavramsallaştırabilme kabiliyeti, güçlenmekte olan Türkiye'nin kendini ifade etmesi açısından en önemli imkanlardan biri. Güçlenen, büyüyen Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu veya layık olduğu söylemin ve teorinin üretilmesinde bu kabiliyet apayrı bir nimet.
Davutoğlu, Arap Baharı sürecini soğuk savaş düzeninin bu bölgeler için gecikmiş sonlanışı olarak ele alıyor. 1989/91 yıllarında Balkanlarda sona eren Soğuk Savaş düzeni Arap ülkelerinde 20 yıllık bir gecikmeyle bugün yaşanmakta olan devrimler yoluyla sona ermiş oluyor. Dolayısıyla aslında Arap ülkelerinde devrimden önceki bütün rejimler bir bakıma soğuk savaş yıllarının uzatmalı kalıntılarından ibaret idi.
Davutoğlu'nun güçlü ve geniş bir teorik söyleme sahip olması onu eleştirilere de daha açık kılıyor. O yüzden dış politikadaki günübirlik gelişmeler muvacehesinde çok sık eleştiri konusu olduğu görülüyor. Eleştiriler genellikle yukarıda değindiğimiz gibi tarihsel perspektiften yoksun olduğu için gereğinden fazla aculluk sergiliyor. Suriye politikası dolayısıyla doğal olarak anlaşmazlık yaşanan ülkelerle sorunlu olmamız sıfır sorun politikasının iflasının işareti olarak alınıyor hemen. Oysa Davutoğlu, sıfır sorunun bir paradigma olduğunu ve elbette ki pratiğinin yüzde yüz sorunsuz olamayacağının farkında olduğunu ifade ediyor. En iyi anlaşan aile ortamında bile sorunlar çıkıyor. Ama sorunların çözülebilir bir zeminde çıkması ile sorunların müzmin hale getirilip bir geçim yolu oluşturması paradigmatik farkı ortaya koyuyor.
Suriye dolayısıyla Rusya ve İran ile sorunlar yaşanıyor olsa da eskisiyle karşılaştırılabilir sorunlar değil bunlar ve nitekim bugünlerde bu alandaki gelişmelerin sadece bir kaç hafta öncesinde Suriye ile ilgili söylenenlerin bir çoğunu geçersiz hale getirmiş olduğu bir gerçek.
Türkiye'nin dış politikasının 2012 yılı değerlendirmesi, böylece daha geniş bir tarihsel süreç içinde alabildiğine anlamlı hale geliyor. Türkiye'nin bugün bu tarihsel perspektiften bakabiliyor olması ve üçüncü büyük depreme hazırlıklı yakalanmış olmasında 10 yıldır devam etmekte olan istikrarlı bir hükümetin asıl belirleyici unsurlardan biri olduğunu da unutmamak gerekiyor. Kuşkusuz, kısa süreli hükümetler veya dışişleri bakanları dönemlerinde bu tarihsel derinliği ülkenin dış politikasına yansıtmak mümkün olmaz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019