Yasin AKTAY
İnancın, atadan, toplumdan babadan devralınan ve lakaytça harcanabilecek bir miras olmaktan öte bir anlamının olduğunu, bu kadar çarpıcı bir biçimde, ilk onun duruşunda görmüştüm.
İnsanın üzerinde bir etkisi görülmeliydi inancın; davranışına, hayat tarzına, ideallerine, davasına, kavgalarına, duruşuna yansımalıydı. Kişiyi değiştirmeli, rutin hayatın dışında bir şeyler yapmaya sevk etmeliydi. Mümin kişi hayatın dehrinde, olayların rüzgarına kapılıp giden bir yaprak gibi olmamalıydı. İnsanın hayata gelişinin bir anlamı vardı. Bu anlam dünyanın imarıydı. Dünyanın imarı ise onu fesada boğmaya çalışan ve yeryüzüne geliş amacını unutup başka insanlar üzerinde tanrılık taslayan, insanları kendine kul köle etmeye çalışan azgınlara ve yaptıklarına karşı durmaktı. O azgınlar hayatımızın her yerinde, her aşamasında…
12 Eylül yeni olmuştu. Kenan Evren’in sığ ve kaba diktatörlüğüyle insanları aşağılayan tutumu bile onun için bu azgınlığın en basit biçimiydi. Oysa hayatımıza sirayet etmiş başka irili ufaklı şaşkınlıklar, azgınlıklar, gaflet ve dalaletler vardı. Bunlara karşı uyanık olmak ve hayatımızı yaratıcının bize bahşettiği onurlu, şerefli varlık seviyesine çıkarmak lazımdı.
Öğretmendi Orhan Hoca. Müthiş bir ikna kabiliyeti, öğrencilerin kalbine ve zihnine hemen nüfuz eden bir belagati vardı. Zekice espriler yapıyor, yer yer taklitler yaparak anlatmak istediği insanlarla ilgili keyifli tiplemeler yapıyor, bir saniyeyi bile boş geçirmiyor, anlatıyor, anlatıyordu. Sokrates gibi adamdı, her yaştan her cinsten her kesimden herkesin hakikati anlayıp benimseyebileceğine inanıyor ve ona göre davranıyordu. En büyük hakikat Tevhitti.
Müthiş bir akıl ve mantık performansıyla herkesin içinde taşıdığı o hakikati açığa çıkarmak mümkündü. Bunu yapmak lazımdı, yapıyordu. Tebliğ diyordu buna. Sadece öğrencilere değil, memurlara, işçilere, köylülere, esnafa, tanıdığı tanıştığı herkese bir teklifi vardı adeta.
Hakikat onun için bir dertti tabi ve ben onun derdini sevmiştim. O derde tutkuyla derman bulmaya çalışması, bunun için yana yakıla çabalıyor oluşu, büyük bir tevazu ile çırpınışı bende büyük bir hürmet ve muhabbet uyandırmıştı.
Derdi büyüktü ve bir o kadar güzeldi. O dert hepimizin dermanıydı.
Neden Allah’ın bize, her birimize, özel olarak göndermiş olduğu bir mesajı bu kadar kulak arkası ediyoruz? Bu Kitap bize özel olarak gönderilmiş, neden bizi hiç heyecanlandırmıyor? Neden merak edip içini açıp bakmıyoruz?
Soruları bu şekilde sorarak insanların önüne Kur’ân’ı koyduğunuzda kimsenin kayıtsız kalma imkanı olamazdı.
Ya bizim hoca efendiler, bize Kur’ân’ı anlayamayacağımızı söylememişler miydi? Ya onun içinde zahirin ötesinde çok gizli anlamlar yok muydu ve bunları biz aciz kullar nereden bilecektik? Orhan hoca, o hoca efendilerin kendi otoritelerini sarsılmaz ve itiraz edilemez kılmak için bize bu hikâyeyi uyduruyor olabilecekleri ihtimalini dillendirince epey köyden kovuldu sanırım.
Allah bize aklı da iradeyi de vermiş. Aklımızı başkalarına bağlamak, kiraya vermek bizatihi başkalarına kul olmaktır. Bu kimseler istedikleri kadar hoca efendi, istedikleri kadar üstat, istedikleri kadar şeyh efendi olsunlar. Hıristiyan ve Yahudilerin haham ve rahiplerini Allah’tan başka rab edinmelerinden bir farkı olamazdı bunun. Kula kulluk insanı zillete düşürür, oysa sadece Allah’a kulluk insanı özgürleştirir, şerefli ve haysiyetli kılar. Biz buna talip olmalıydık ki, insanî potansiyellerimizi ancak o takdirde en iyi şekilde değerlendirmiş olurduk.
Allah’ın bizden istediği şey “ne olursa olsun muzaffer olmak” değil, onun istediği gibi davranmaktı sadece. O yüzden muzaffer olabilmek için her yolu caiz gören bir anlayış bize ters. Biz bize emrolunduğumuz gibi durmalıydık, gerisi Allah kerim. O isterse bizi muzaffer kılar, dünyada mürüvvet verir, isterse de bütün ödülünü Ahirete bırakır. Ona teslim olmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Amaca giden yol da amaca uygun olmalı. Amaca ulaşmak için amaca ters yollara tevessül etmek şeytanın en büyük iğvasıydı. O yüzden “Fetullahçı” gibiler ile arası hiç hoş değildi. İzmir Yüksek İslam Enstitüsü’nde okuduğu yıllarda onlarla olan esaslı çatışmalarını anlatırken, onların yolunun Müslümanların yolu olmadığını ta o zamandan söylüyordu.
12 Eylül günlerinde darbenin bütün memurlara şart kıldığı yemini çok onur kırıcı buluyor içine sindiremiyordu. O kadar ki, bu onur kırıcı durumdan kurtulabilmek için istifa etmeyi aklına koymuştu. Siirt’te bir öğretmen olarak yapmakta olduğu hizmetleri görerek bu kararının çok doğru olmadığını söylüyor, itiraz ediyordum. Aslında benim de derdim bu kararın on benden ayıracak olmasıydı. Kısa sürede tam “can dostum” mesafesinde kaynaşmış olduğum Orhan hocam ayrılıp gittiğinde, yazdığım küçük makaleleri kime okuyacak, şiirlerimi bu seviyede kim değerlendirecekti?
O günkü şartlarda işsizliği göze alarak istifa etti Orhan hoca. Sonraki hayatı hiç bitmeyen maddi zorluklarla geçti, ama delikanlı duruşunu, inancına olan adanmış bağlılığını hiç bozmadı, inandığı değerlere hizmet için gücü yettikçe çalışmaktan hiç geri durmadı. Ayrılığımız bende hep bir gurbet hissini canlı tuttu, ama ne yalan söyleyeyim, inancı için bu sıkıntılara katlanmaya gönüllülüğü bendeki saygınlığı da ilkeli yaşam nosyonunu da daha bir pekiştirdi.
İlk hac yolculuğumu 1997 yılında, 28 Şubat günlerinde onunla beraber yapmak nasip oldu. O yolculuk benim için ve diğer yol arkadaşlarımız için çok özel, ufuk açıcı, eğitici bir yolculuktu.
Sonraki yıllarda yazdığım her yazının, çıkardığım her kitabın hazırlığında ilk hedef okuyucularımdan biriydi. Onun okuyacağını düşünerek yazdım bir çok şeyi. Beni en iyi onun anlayacağı inancımı hiçbir zaman yitirmedim.
64 yaşına gelmişti Orhan hocam ve bu yaşında tekrar öğretmenliğe dönmüş, bir özel okulda 35 sene önceki heyecanıyla öğretmenlik yapıyordu.
Bir rahatsızlığı vardı safra kesesinden. Son kontrol için gittiğinde acilen ameliyata almışlar, birkaç organını kaplamış olan bir kitleyi temizlemişler ama birkaç gün süren yoğun bakım ve dinlenmeden sonra geçtiğimiz günlerde ebedi aleme intikal etti Orhan hocam.
Can dostum, hocam, ağabeyimle ilgili bir şahitlik yerine geçsin diye yazdım.
Yakın tarihimizin, İslam davasının nice isimsiz kahramanlarından biriydi. İyiydi, güzeldi, dürüsttü, salihti, Müslümanlara dost, zalimlere düşmandı.
Şahidiz, Allah rahmet eylesin, mekanını cennet kılsın.
Yazarlar
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019