Yavuz BAYDAR
Biden “1915 olayları soykırımdır” dedi ve bir set yıkıldı.
Yıkılan setin Türkiye-ABD ilişkilerine nasıl yansıyacağını veya uluslararası alana hangi suları taşıracağını - yani ABD’den böyle bir “kabul”ü bekleyen diğer pek çok devletin ne yapacağını - bir yana bırakalım.
Açıklamanın Türkiye’de teşhir ettiği resmin önemi çok daha büyük.
Biden “soykırım” dedi ve ülkedeki kollektif bilinçaltı olduğu gibi fışkırdı. En sağdan en sola, en milliyetçiden en İslamcıya, diğer taraftan kendisini her nasılsa yıllar boyu liberal diye tanıtmayı başarmış zevata, “sosyal demokrat” olma iddiası ile siyaset lanse eden seküler kesimlerin temsilcilerine varıncaya kadar gepgeniş bir yelpazede bir ülke eliti 1915 Ermeni trajedisinin soykırım olmadığını kanıtlamak için “yerli ve milli cephe”de beraberce saf tutmaya çılgınlar gibi koşturdu.
Siyaset esnafı, sanatçılar, popüler isimler, sözde akademisyenler…
Ve elbette her konuyu herkesten çok daha iyi bilen “kanaat önderleri”.
Yüzde 95 üstü Saray’a bağlı olan medya, mevzu bu olunca, yüzde 100’e yakın bir birleşmeyle, “soykırım” kelimesini telaffuz eden Biden ve ülkesine, böyle bir hadisenin aslında “bildiğiniz gibi” olmadığını, pek de sakin sayılmayacak bir tonda, araya bol yalan, hakaret ve küfür de karıştırarak, duygu sosuyla bulamaç haline gelmiş bir dille “izah etme” harekatına girişti.
Ezberler fırtına gibi esti, beylik laflar birbiri ardına tespih taneleri gibi dizildi.
Hızını alamayan anlı şanlı bir anamuhalefet milletvekili Biden hakkında suç duyurusunda bulundu. Devletin derinlikleriye irtibatı dava arkadaşları tarafından da teyit edilmiş olan kafatasçı bir milletvekili, TBMM’ye “soykırım tanınsın, tarihle yüzleşilsin” önergesi verme “cüretini” gösteren Türkiye Ermenisi milletvekilini nefret söylemiyle dolu bir dille hedef gösterip “sonu aynen 1915’te hayatları karartılan Ermeniler gibi olmakla” tehdit etti.
Saray’ın propaganda memuru bir iletişim başkanı, ardından AKP mensubu bir dizi zevat, ardından iktidarın küçük ortağı, akıllara seza sığlıkta bir tarih “okuması” ile Türk’ün aslında pir-ü pak bir ırk olduğunu anlatarak tüm dünyaya bir kez daha meydan okudular.
Muhalefete yayılmış kanaat önderleri - ki aralarında pek bir “liberal” ve “sol” şahsiyetler de vardı - hadisenin “soykırım” olmadığını, esasen isyana cevap olarak masumane ve gerekli bir “tehcir”de sınırlı kaldığını, kimileri de açıkça bir “mukatele” (karşılıklı kıyım) olduğunu, tehcir edilerek ölüme yollanmış sivil Ermeni tabaayı suçlu gösteren anlatımları papağanlar gibi tekrarlayarak, “Türk’ün Türk’e propagandası”nda güç üzerine güç tazelediler.
İçlerinden herşeyi bildiğini sanan birkaçı, “soykırım” kavramı için ille mahkeme kararı gerektiğini savunacağız derken akla karayı birbirine karıştırdı. Perinçek hakkında İsviçre özelinde AİHM’in verdiği “soykırım değildir demek suç olamaz” hükmünü, - yani sadece bireysel ifade özgürlüğünü koruma amacıyla sınırlı kararını - on yıllardır artık berraklaşmış uluslararası akademik tarih araştırmalarına karşı mevzileme noktasına, “işte bu sayede Türkiye hukuk mücadelesini kazanacaktır, aslolan AİHM kararıdır” saçmalığına kadar vardırdılar.
AİHM’in “1915’te soykırım olmamıştır” demediğini, demeyeceğini, böyle bir şeyin üstüne vazife olmayacağını bile bile…
Bu arada, nefret söylemi ve tehdit okları en iptidai reflekslerle Osmanlı Ermenileri ve Cumhuriyet azınlıkları ardından acımasızca ezilmekte olan Kürtlere yöneltildi.
Kendilerini açık tehdit altında, belki de bir nevi “rehine” olarak hisseden gayrimüslim azınlık temsilcileri de çareyi, yaşanan acıları bildikleri halde, Biden’ın açıklamasın kınamakta buldular.
Bütün bu hezeyan dalgası içinde acı olan büyük bir gerçek var.
Biden’ın açıklamasına gelen tepkilerin tümüne bakın. İçlerinden birkaçı hariç hiçbirinde 24 Nisan dolayısıyla geçmişte Osmanlı Ermenilerinin yurtlarından sürülmesine, sivil Ermenilerin topyekun zulme uğratılarak savaş hukukunun açıkça çiğnenmesine, toplu kıyımlara ve mal mülklerin talan edilmesine dair en ufak bir sıkıntı, üzüntü, acı paylaşımı, “diğergamlık” ifade eden yok.
Hepsi bu asgari medeni duyguları ifade etmemek için “soykırım” kavramını zırh olarak kullandılar. İşlerine böyle geldi.
Karşı argümanları, hemen hiçbirinin konuyu aslında merak etmediğini, farklı kaynaklardan o dönem yaşananları okumadığını, olanlarla ilgilenmediğini, “bilgiye dayalı şahsi fikir sahibi” olmadığını da gösterdi.
Resmi anlatımları, ezberleri esas kabul ettiler.
Tek sesli bir kara kalabalığa dönüştüler.
Bunu yaparken ülkeyi bu hale getiren, toplumun zihnine onyıllardır bilgi kirliliği şırınga eden devletin, iktidarların, en son olarak da Başkan Erdoğan’ın, Bahçeli’nin ve ekiplerinin söyleminin arkasında saf tutup dizildiler.
Farklı şeyler söylemeye kalkışanların tehdit edilmesine ses çıkarmadılar. Resmi söylemin gizlediği insanlık suçlarına kulak tıkamaya devam ederken, yeni suçları kışkırtanlara da bakakaldılar.
“Hepimiz Talat Paşa’yız” sloganında gocunmadan buluştular.
Kimse kendisini kandırmasın.
Yaşanan, kollektif cinnet halidir.
Şu anki hazin durumun baş sorumlusu olan Türkiye eliti ilkel, mantık dışı, aşırı duygusal kollektif reflekslerle tüm dünyaya bir kez daha en kötü yüzünü gösterdi.
Kendi tarihiyle sükunet ve suhuletle, tozu dumana katmadan, zihinleri açık tutarak, “ama siz de böyle yapmıştınız” ucuzluklarına düşmeden yüzleşmek en temel medeniyet kriterlerinden biridir.
Bugünün eliti 106 yıl öncesinin olaylarından ders çıkarmadı ise, en azından Sırpların çok daha yakın bir tarihte Boşnaklara yaptıklarına bakıp biraz düşünebilirdi.
1915’te yaşatılan insanlık suçuyla medenice yüzleşmenin, Osmanlı’nın son döneminde Balkanlar ve Kafkasya’da Müslüman tebaaya yapılanları “soykırımdır” kampanyasına dönüştürmede kapıları ardına kadar açacağını, en azından modern Türkiye’ye ahlaki üstünlük sağlayacağını da akıl edemediler.
Böyle bir kapasitenin olmadığı, cehalet üzerinden inatlaşmanın süreceği anlaşılıyor.
Türkiye’nin makus talihi geçmişle yüzleşememek ise, sürekli geçimsizlik ve huzursuzluk üreten kısır döngüsü de bir kader olarak kalacak.
Üzülmekten başka elden hiçbir şey gelmiyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları

































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
10.11.2021
2.08.2021
13.07.2021
6.05.2021
28.04.2021
24.01.2021
20.01.2021
5.01.2021
25.12.2020