Yavuz BAYDAR
Rivayetlere inanmak gerekirse bir çatlama değil de camdakiler misali yavaştan yürümeye başlayan bazı ince çatlaklar var. Henüz belli belirsiz olan bazı emarelerden hareket edenler, buna yeniden bir “erken seçim” ihtimalini teşmil etmeye koyuldular bile.
Ama acaba perde arkasındaki gerçeklik de aynı şeyi söylüyor mu? Yoksa veriye dayalı tahminlerle uçuk temenniler gene birbirine mi karışıyor?
Aslına bakılırsa ülkeyi uzun süredir farklı kesitlerde güç, alan ve yetki paylaşımı ile yöneten Erdoğan ile Bahçeli arasında masa sandalye bardak sürahi devirecek bir durum yok.
Her iki liderin son zamanlarda peş peşe dile getirdiği “seçimler zamanında yapılacak!” vurgusunun tek bir anlamı var:
İktidarda bir nevi “yapışık ikizler” görüntüsü veren AKP ve MHP liderleri, kader birliğinde ısrarcı olmaktan başka bir çareye, seçeneğe sahip görünmüyorlar.
Hedef, 2017’de üstünde uzlaşmaya varılan başkanlık sistemi ve ultra-merkeziyetçi idare yapısının ne pahasına olursa olsun korunması için, iktidarın bileşenlerini “tepede baki kılacak” bir seçimin gerçekleşebilmesine pratik kolaylık ve yasal dayanak sağlayacak bir seçim düzenlemesinin su geçirmez - daha doğrusu “Kürt geçirmez” - bir şekilde yapılması.
Erdoğan’ı teknik çerçevesi Türk-İslam Sentezi iktidarını ebedi niteliğe kavuşturacak şekilde tanzim edilmiş müstakbel seçimlerin ittifak, blok veya siyasi partiler dağılımı açısından ne getireceğinden ziyade, başkanlık yarışını kazanma kaygısı yönlendiriyor.
Ocak ayı başında Bahçeli’yi ziyaretinin özü, mevcut iktidar koalisyonuna güven tazeleme idi. Ama sonradan Saadet Partisi ve Milli Görüş çerçevesindeki zemin yoklamaları nedense yanlış anlaşıldı, “başka ittifaklara mı yöneliyor? ” sorusuna yola açtı.
Oysa Erdoğan daha şimdiden var gücüyle en erken 2022 yaz veya sonbaharında yapılması için çalıştığı - ve muhtemelen de başaracağı - seçimlerde “şahsına” oy verecek seçmen tabanını, milliyetçi-muhafazakar kaygıları (“benden vazgeçerseniz davamız adına her şey çöker” söylemi ile) dile getirerek, şimdiden hazırlıyor. Yeni müttefik parti peşinde değil.
Tekrar vurgulamak gerek:
Olası müstakbel seçimde muhalif blok Meclis’in çoğunluğunu ele geçirse dahi, başkanlığı kazandığı andan itibaren Erdoğan’ın işinin kolay olacağı öne sürülebilir: Başkan olarak Meclis’i istediği zaman erken seçime götürme ve kararname yetkileri, muhalefetin dizginlerini tutmak ve altını oymak için yeterlidir.
Kaldı ki gayet içi dolu görünen “Parlamenter Sisteme Dönüş” tasarılarını son zamanlarda heyecanla kamuya açıklayan muhalefetin, bunun için Meclis’te “anayasal çoğunluğu” hangi oy desteğiyle elde edeceği son derece muğlak bir mevzu.
Parti desteğinde yaprakların kımıldamadığını, yani kimlik kilitlenmesinin sıfırın altında donmuşluğunu gösteren, siyasete güvensizliğin had safhada olduğu mevcut seçmen manzarası böyle bir teklifi referanduma götürecek çoğunluğun dahi muhalefet için bir serap olduğunu görmemiz için yeterli.
Bu durumu izleyen Erdoğan yerel seçimlerden beri sürdürdüğü Millet İttifakı’nı “parçalı tutma” stratejisinin başarıyla yürüdüğünü düşünüyor ise bunda haksız sayılmaz. HDP’ye fezleke yağmuru, hazine yardımının kesilmesi ve parti kapatma gibi söylemlerin MHP’den sertleşerek sürmesine açıkça itiraz etmemesi pek çok şeyi açıklıyor.
İktidar muhaliflerinin umduğu gibi HDP’nin kapatılması konusu AKP-MHP liderleri arasında ciddi bir ihtilafa dönüşmeyebilir.
Erdoğan için HDP üzerinde sürekli Damokles Kılıcı sallanması, verimli bir seçim taktiğidir. Bu kılıç sallandıkça, diye düşünüyor Erdoğan, Millet İttifakı’nın ürkekliği sürecek, meydan okuyucu bir seçmen çoğunluğuna erişmesi mümkün olmayacak.
AKP-MHP “yapışık ikizleri”nin birbirinden kopacağı öngörüsünde bulunanların Erdoğan’ın bundan sonraki oyun planları hakkında hafife alıcı bir bakışa sahip oldukları da öne sürülebilir.
Dananın kuyruğu, kopsa kopsa, nerede kopabilir? Seçim sistemi ve HDP konularında iki partinin liderleri uyumsuzluk içinde denemeyeceğine göre, adı var kendi yok “ekonomi ve hukuk reformu” konusunda mı?
Peki, yakın bir gelecekte böyle bir reform hamlesi olsa bile, bunun mahiyetini bilen var mı?
2020 yılını devletin güvenlik mekanizmalarını iktidara siper olacak şekilde tahkim edici icraatları yayarak geçiren, AİHM’i devre dışı kılan, en son olarak da STK’lere kayyım yetkisini Başkanlığa veren yasayla yılı bitiren Erdoğan, 2021’e Boğaziçi’ye “kayyım rektör” atayarak hoş geldin dedi. Kopan gürültü şimdi yatışıyor, muhalefet ve baroların “devletçi gasp” kararına itiraz edenlere sahip çıkamadığı bu ortamda bir müddet sonra bu atama da “normalleşecek”tir, şüpheniz olmasın.
Burada da hız kesilmesi yaşanmadı, absürt Gezi davasında verilen beraat kararları bozuldu ve Cuma gecesi sistem adına “altın vuruş” yapıldı: Anayasa Mahkemesi’ne (AYM), doğrudan AKP-MHP iktidarının adamı olan, savcı İrfan Fidan atanmış oldu.
Bu atama, tarihi nitelikte bir karar.
Yargının öteki kanatları gibi, daha da önemlisi, artık AYM, “sistemin bekası”nı kollayıcı dengeye kavuşmuş, en az 8-7 Saray lehine çoğunlukla Erdoğan’ın iktidarına en sağlam kaldıraç olmuştur. AYM atamasının sonuçları maalesef hukukun bundan sonraki iflasında an be an görülecek.
Devamı da gelecek olan bu “anti-hukuk” adımları, Erdoğan’ı istese bile - ki istemiyor, çünkü geri dönüşü olmayan bir yürüyüşte - somut içerikli bir “reform”a dönüşten alıkoyacak büyüklükte. En fazla dış ekonomik aktörlere, yabancı yatırımcılara hukuk güvencesi ile sınırlı bir “reform” beklenebilir.
Buna ortağı Bahçeli’nin neden itirazı olsun, neden hır çıksın ki?
Diyelim ki herşeye rağmen MHP tabanı huzursuz, farzedelim ki MHP kan kaybediyor, Bahçeli ekonomik gidişattan rahatsız. MHP ortaklıktan çekilirse, “çekildi” diye bu kan kaybı duracak mı? Yıllardır iktidarın nimetlerine, kadrolaşmasına, nemalanmasına doyamayan MHP çekilip nereye gidecek?
Bunun cevabını ikna edici bir şekilde vermek gerekir.
Diyelim MHP çekildi. Olabilir. Ortaklığı bozma konusunda şu ana kadar hiçbir niyet işareti vermeyen (çünkü yok) Erdoğan, siyaseten perişan mı olacak?
Elbette ki, bir değil, birkaç adım ötesine hesaplı bir dizi hamleye kalkışır. Arkasındaki “uşak medya”nın rengi bir günde değişir, “Bahçeli MHP’si nasıl Erdoğan ve AKP’sini kandırdı, reforma nasıl engel oldu, nasıl zulüm dalgası üretti” hikayeleri başlar, kitleler ve reform masallarına teşne kesimler buna - inanmak istedikleri için - inanır, fatura MHP’ye kesilir, bunu bahane bilen Erdoğan, İyi Parti ve hatta CHP’ye hiç yüksünmeden yöneliverir.
Zemin olgun ne de olsa. Meral Akşener’in “Bizim HDP’yle herhangi bir yan yana gelişimiz söz konusu değil” sözleri, aslında, Millet İttifakı’ndan iyice soğuduğunu ve Saray’a kapıları açık tuttuğunu anlatıyor. Boşuna edilmedi o sözler. Ya CHP? Son zamanlarda “Sayın cumhurbaşkanı gelsin, konuşalım, biz açığız” diyerek partisinin kapılarını Saray’la müzakere zeminine açık tutan Kılıçdaroğlu değil mi?
Erdoğan bu iki partiye “gelin koalisyon kuralım, ‘memleket masası’ dediniz, gelin etrafında toplanalım ülke için eller taşın altına” der ise, bu iki parti de reddederse, Erdoğan’ın bunu “uşak medya”sı aracılığıyla seçmenine nasıl anlatacağını, onların gözünde nasıl büyüyeceğini tahmin etmek zor mu?
Kısacası Erdoğan ve ortaklığı açısından işler sanıldığı kadar zor da olmayabilir.
Peki dış politikadaki tıkanma? Birincisi, Karabağ olayı ardından Erdoğan - eğer işaretler doğru ise - Irak’ta PKK’ye karşı yoğun bir askeri harekatın eşiğine gelmiş görünüyor. An meselesi olabilir.
PKK’nin birkaç üst düzey yöneticisinin yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi için Barzani ile anlaşıldığı iddiaları, gelen duyumlar arasında. Erdoğan ve Bahçeli bunu lehlerinde elbette ki kullanırlar, tabii eğer başarırlarsa.
Peki ya ABD yaptırımları? Burada da Erdoğan, S-400’ler de dahil, her türlü dış politika hamlesine açık kart ve tam destek vermiş olan merkez muhalefete güveniyor. İşler sarpa sararsa buradan da bir genişletilmiş acil durum koalisyonu hamlesi üretebilir.
Evet, bugünlük, uyandırma amaçlı “Şeytan’ın avukatlığı” yazısı buraya kadar.
Ha, bir tek bilinmeyen var: Ekonomi.
COVID eşliğinde yoksulluk ve açlığa savrularak büyüyen kriz, tepede sallanıp duruyor. Düşmeye hazır bir çığ gibi...
İşte o kısım meçhul.
Herkesi aşıyor çünkü.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
10.11.2021
2.08.2021
13.07.2021
6.05.2021
28.04.2021
24.01.2021
20.01.2021
5.01.2021
25.12.2020