Yusuf Ziya DÖGER
Psikoloji bilimine ait öğrenme kuramlarındadavranışlarınkazanılma biçimlerinden biride“öğrenilmiş çaresizlik” olarak ifade edilir. Yani insanın, hangi davranışı gösterirse göstersin, ne kadar emek ve çaba harcarsa harcasın, belli bir duruma ait olan sonucu kontrol edip değiştiremeyeceğine inanarak bu sonucu zorunlu olarak kabullenmesidir.
Bu kuramın sosyal yaşam alanına uyarlanmasında değiştirilmesi imkânsız gibi görünen kronikleşmiş sosyal nitelikli bazı sorunların sebebi daha kolay anlaşılabilir.Sosyal yaşam içerisinde bir durumla baş edemeyeceğini düşüneninsan, uğraşarak o durumu değiştirmek yerine onu kabullenerek değiştirilmesiimkânsız olan kader gibi kabullenmeye başlar.
Bu anlayış sömürgeleştirilen toplumlara uyarlandığında ise, yaşanılan durumun değiştirilme imkânı olmadığı inancına yol açmaktadır.Yaşanılanlarınbir zorunluluk olduğu inancını yerleştirerek değişime yönelik çabanın gereksiz olduğu kanaatini doğurmaktadır. Dolayısıyla sömürgeleştirilentoplum/insan içinde bulunduğu durumun değiştirilebileceğine yönelik umudunu yitirerek, dayatılan duruma razı olmak zorunda olduğuna inanacak hale gelir. Amerika da yaşayan Afrika kökenlilerin kendi durumlarını değiştirecek eylemlerden uzak durarak kendileri açısından entegreyi daha makul bir davranış görmeleri gibi.
Kürdistan topraklarında yüzyıldan fazla bir süredir yaşananlardan dolayı, Kürdlerin büyük bir kesiminde bu durumun artık değiştirilmesi imkânsız olan bir kader algısına dönüştüğü gözlenmektedir.Bu süre içerisinde Kürdlerinsömürgecilerine karşı gerçekleştirdikleri başkaldırılar, bir şekildeegemen sömürgeciler tarafından akamete uğratılınca zorunlu bir kabule yol açmıştır. Ki bu duruma yönelik çabaların sonucu değiştiremeyeceği ve dolayısıyla gereksiz olduğu inancıhem toplum da bezginliğe hem de zorunlu bir kabullenmeye yol açmıştır.
ŞeyxSeîd kıyamının gerçekleştiği alanların büyük kısmında kıyam sonrasında yaşanan trajedilerin doğurduğu travmalar nedeniyle yörenin direnme mantığını bırakarak egemen sömürgeci otoriteyi zımnen kabuledişi bunun göstergesidir. Süreç içerisinde de Osmanlıcı Ümmet anlayışına dayalı İslamcı yaklaşımları olan partilere yönelerek benlik kaybına uğraması ve Kürdlük bilincinden uzaklaşmaları gibi.
Bu durum insanların zihnine yaşanılanların değiştirilmesi zor/imkânsız olan bir kader olduğu mantığını yerleştirdiği için, değişime yönelik gerçekleştirilen her türlü çabaya da nafile gözüyle bakmalarına yol açmıştır. Sonunda sömürgeleştirilen insanlarda gelecek perspektifinin de yok olmasını beraberinde getirmiştir.Aynı zamanda bu insanlarda birbirine karşı güvensizlik duygusunun doğmasına yol açmıştır.
Buradan baktığımızda Kürdlerden birisinin veya bir kesimin bu durumun değiştirilmesine yönelik attığı her adım mutlaka diğeri tarafından kuşku ile değerlendirilmeye tabi tutulmakta olduğunu görmekteyiz. Çünkü oluşan umutsuzluk zaman içinde kabullenmeyi beraberinde getirerek, tersi durumdaki her davranışı aynı zamanda kendisine yöneltilmiş tehdit olarak görmeye başlar.
İşte öğrenilmiş çaresizlik sömürgeleştirilmiş toplumda tamda bu noktada artık zirve yapmıştır. Var olan durum değiştirilemeyeceğine göre buna karşı davranış geliştirenler hakkında şüpheler gelişir. Onlara göre burada kasıtlı bir davranış söz konusudur. Bu davranışı/eylemi doğrudan doğruya kendilerinin nispi anlamdaki rahat yaşamlarına yöneltilmiş olarak kabul ederler.
Dolayısıyla gelişen her davranışa / eyleme mesafeli durmayı da mutlak zorunluluk olarak ad ederler. Gelinen bu nokta sömürgecilerin istediği şeydir. Çünkü onların işini kolaylaştıran ve emellerinin gerçekleştirilmesini imkândâhiline sokan kıvamdır. Bu kıvam ise süreç içerisinde sömürgeleştirilenlerin kişiliksizleştirilerek kendilerine ait olan değerler skalasınasırt çevirip, sömürgecilerinin değerlerini benimsemeleridir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş döneminde Kürdlük bilincinin en yüksek olduğu ve direnmelerin en fazla olduğu yörelerde bugün entegrasyonun en üst düzeyde olması bu manada çok anlamlıdır. Fırat’ın öteki tarafına düşen Kürd topraklarındaki görünüm bunun açık göstergesidir.
Sömürgeci egemenler için elzem olan egemenliklerine ilhak ettikleri bu toplumların herhangi bir alanda gösterebilecekleri toplumsal dinamiklerini önleyecek yapıyı oluşturmaktır. Bu anlamda Kürdistan sömürgecileri tüm güçleriyle Kürd toplumunu asimilasyona uğratarak kişiliksizleştirmeye yönelik çabalar ortaya koydular. Çünkü kişiliksizleştirme hem toplumda hem de bireyde aidiyet duygusunun yok olmasını beraberinde getirmektedir. İnsanlarda aidiyet duygusunun yok olması aynı zamanda vatan duygusunu körelterek sömürgecilerin elini güçlendiren verilere yol açmaktadır.
Bugün BakurKürdlerinizihinsel anlamda etkilemekve kendi değer sklalarına yabancılaştırmak için dillendirilen tek millet, tek bayrak ve tek vatan söylemi kişiliksizleştirmeye yönelik bir çabadır. Ki bu bazı insanlarımızda karşılık bularak kendilerinden olanlara (Kürdlere) yönelik tutumların sertleşmesine yol açmıştır. Çünkü onlara göre ortaya konulan çabalar doğrudan doğruya kendilerini hedef almaktadır. Örneğin seçim öncesi Bingöl de yaptığım görüşmelerde bazı kesimlerin BDP’nin kazanması halinde var olan huzur ortamının yok olacağı endişesini dile getirmeleri buna yönelik bir tutumdu.
Sonuç:
Bakur Kürdistan’ının büyük bir kesiminde artık var olan durumun değişmeyeceği inancı hâkim hale gelmiştir. Hatta bu durumun artık kendileri açısından daha olumlu olduğu kanaati hâsıl olmuştur. Aslında bu durum sömürgecilerin yaşattığı trajedilerin oluşturduğu travmalar üzerinden onlardaoluşan zorunlu kabulün sonucudur. Oluşan kabulün zorunlu kader mantığıyla benimsendiği bilinmeli ve bunun değişmesi için de her kesimin ortak kabullerin ön planda tutulduğu bir tutumun alınması gerekir.
Öyleyse yapılması gereken öncelikle bu kesime yönelik güven duygusu sağlamaktır. Ki yapılanların doğrudan doğruya onların huzurunu bozmaya yönelik olmadığını ortaya koyacak veriler üretilmelidir. Daha doğrusu o kesimin öz değerleriyle uyuşmayan tutumların terk edilerek, onların değerleriyle buluşan bir eylem tarzı ortaya konulmalıdır. Böylece bozulmaya yüz tutan ve asimilasyon etkisiyle yok olamaya başlayan Kürdlük bilinci tekrar kazanılabilir.
Öğrenilmiş çaresizlik durumunun doğurduğu Kürdler arası güvensizlik sorununu aşmak zorunludur. Bunun için milli bilincin ön plana çıkartılarak farklılıklara yol açan öteki durumların ikinci plana atılması gerekir. Güncel olan İŞİD saldırıları karşısında Kürd kurumsal ve örgütsel yapılarının Kürdistan kazanımları için birlikte hareket etmeye hazır olduklarını vurgulamaları bu anlamda sevindiricidir.
Ancak bunun hemen başka noktalara tahvil edilmesi de doğru değildir. Ki bazı kesimlerin düşünsel ve eylemsel farklılıklarından dolayı bunun altında bit yeniği aramalarını da doğru bulmak mümkün değildir. Ama daha öncesinde ortaya konulan tutumların buna yol açacak verilerle dolu olduğu da unutulmamalıdır.
O halde bunu Kürdler arası birlikteliğe açılan yeni bir kapı olmasını umuyorum. Sömürgecilerin yok ettiği gelecek perspektifinin ve birlik anlayışının oluşmaya başladığı bir süreç olarak algılıyorum.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
21.02.2018
13.10.2017
24.09.2017
27.03.2017
27.02.2017
16.02.2017
31.01.2017
28.01.2017
22.01.2017