Ahmet TAŞGETİREN
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir “Çözüm sürecinin buzdolabına konduğunu” ifade ediyor.
Bugün çözüm süreci konusunda nasıl bir söylemin sağlıklı olacağı konusunu değerlendirmek istiyorum.
Önce, çözüm süreci başlangıçta halka nasıl takdim edildi konusuna bakalım.
İç Anadolu’da Akil İnsanlar Heyeti Başkanı olarak görev yaptım. Heyet olarak tüm söylemimizin özü iki kelimede toplanabilir: “Analar ağlamasın!” Bu söz, şehid anneleri için de anlamlıydı, evladı dağa çıkıp ölen Kürt anneler için de. Onun için çözüm sürecine tepki göstermesi beklenen İç, Ege, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerimizde de sınırlı ölçüler dışında tepki olmadı, Doğu - Güneydoğu bölgelerinde de.
Çözüm sürecinin amacı, terör örgütünün ülke dışına çıkması, silahların bırakılması, böylece çatışmanın ve ölümlerin sona ermesi idi.
Birebir tanığı olduk, İç Anadolu’da kuşku vardı, “Örgüt birdenbire silahı neden bıraksın ki, sakın oyuna gelmeyelim” sözlerini bir çok toplantıda duyduk. Ancak ölümlerin sona ermesinin özellikle Doğu - Güneydoğu’da, çözüm sürecine büyük destek verilmesini sağladığını da, bu bölgelerde çalışan heyetlerin izlenimleriyle biliyoruz.
Örgüt ülke dışına çıkmadı, silahları bırakmadı, aksine bölgede hem eleman hem silah-mühimmat yığınağı yaptı. Ve bir gün, Suriye’de PYD’ye açılan alandan da cesaret alarak - muhtemel ki bazı uluslar arası odakların da ümitlendirmesi ve cesaretlendirmesi ile- Kobani’nin Türkiye ayağını oluşturmak üzere harekete geçti. Özyönetim, hendek ve barikat çılgınlığı devreye girdi.
Tabii ki çözüm süreci bu değildi. Örgüt çözüm sürecine ihanet etmişti.
Dünyada hiçbir devletin, böyle silahlı bir örgütün şu veya bu ilçeye el koymasına, “buraya devlet giremez” demesine ve sokaklarda hendek kazıp barikat kurmasına göz yumması söz konusu olamazdı.
Kaçınılmaz olarak operasyonlar başladı. Bu noktada devletin, terör örgütünü bitirinceye kadar güvenlik operasyonuna devam etmesi en meşru hakkıdır. Devletin bu operasyonlar sırasında sivil halkın mağdur olmaması noktasında gösterdiği hassasiyet ise, daha önceki dönemlerdeki “güvenlik konsepti”nden çok farklı bir yaklaşımı göstermesi bakımından anlamlı idi.
Şu biliniyor: Bölge halkı çözüm sürecinin yeniden gelmesini istiyor.
Peki bu ne anlama geliyor?
Burada iki soru daha sorulabilir:
Bir: Halkın çözüm sürecini istiyor olması, terör örgütünün faaliyetlerine devam etmesini talep anlamına mı geliyor?
İki: Çözüm süreci kanın akmadığı, barışa doğru gidilen bir süreçti. Bölge insanı buradan çocuklarının dağa çıkmadığı - çıkarılmadığı, dolayısıyla ölüm haberlerinin kaygıyla beklenmediği, hayatın normalleştiği, sokağın güvenli hale geldiği bir ortama yeniden dönmek anlamına mı geliyor?
Bence ikincisi.
Bence bölge insanı evet Kürt olarak kimliğini önemsiyor, onun red, inkar, asimilasyon politikalarına maruz kalmasını istemiyor vs... Ama onun kadar bir terör örgütünün başına buyruk tasallutu altına da girmek istemiyor. Barış olsun, insanların iradesi üzerindeki baskılar kalksın, haraçlar, illegal yargılamalar, keyfi yol kesmeler bitsin ve iş - aş - ekmek gibi zaruri tabii hayat yaşanır hale gelsin.
Vatandaş çözüm sürecini bunun için istiyor.
Bu, zaten Hükümetin - Devletin de gerçekleştirmeye çalıştığı şey değil mi?
Hükümet nihayetinde böyle bir zemin inşa etmeyi amaçlamadı mı?
Ve bu süreç örgütün ihaneti ile kesilmedi mi?
Gerçek bu olduğu halde, bence şu anda “çözüm sürecinin buz dolabına konduğu” tema’sı, gerek örgüt gerekse uzantıları tarafından, “Bunlar savaş istiyor” propagandasına malzeme olarak kullanılıyor.
Çözüm sürecine taraftar olmak, eğer kaygı bu ise, şu an yürütülen operasyonların durdurulması anlamına gelmiyor.
Doğrusu şu: Operasyonlar, örgüt ihanetinin ortadan kaldırılması ve çözüm sürecinin gerçek bir barış süreci haline gelmesi için yapılıyor.
Demem o ki çözüm süreci konusunda devlet bakışı ile halk bakışının farklılaşmasına gerek yok.
Yazarlar
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025
29.06.2025
10.06.2025
5.06.2025
22.05.2025
18.05.2025
13.05.2025