Ayşe HÜR
Çalışan, düşünen, kavga eden ve kanayan Paris…” (Karl Marx)
Her hafta konu seçerken gündemi ya da kronolojiyi takip ettiğimi bilirsiniz. Bu hafta bundan tam 145 yıl önce Avrupa’da yaşanmış bir tarihsel deneyimi aktaracağım size. Aslında konunun başını ve sonunu 30 Ağustos 2015 tarihli “Bonapartizm, Yeni Osmanlılar ve Paris Komünü” başlıklı yazımda (Okumak için tıklayın) anlatmıştım. Bu hafta o yazıda atladığım bölümü, 72 gün süren Paris Komünü deneyimini anlatmak istiyorum. Paris Komünü ile bugün uğruna ölünen bazı ütopyalarla ve yaşanan bazı hezimetlerle bağlantılar kurmak mümkün. Bu açıdan hem esinlendirici hem de önemli dersler içeren bir deneyim bu. Elbette ilk yazıyı okumanız halinde oturacaktır bir çok şey yerli yerine…
FRANSA-PRUSYA SAVAŞI VE HEZİMETİ
Biraz geriden başlayayım. 19 Temmuz 1870’de Fransa İmparatoru III. Napolyon, Prusya’ya savaş açmış, savaş hiç de Napolyon’un hayal ettiği gibi gelişmemişti. 2 Eylül 1870’te Napolyon’un ordularının Sedan’da yenilmesinden ve esir düşmesinden iki gün sonra, Alman orduları Paris’e doğru yürürken, 4 Eylül 1870 Paris Belediye Binası’nın (Hotel de Ville) önünde Cumhuriyet ilan edildi ve Ulusal Savunma Hükümeti kuruldu. Başına da General Louis Jules Troucheau getirildi. Böylece fiilen Üçüncü Cumhuriyet başlamış oldu. (Resmen, yeni anayasanın kabul edileceği 1873 yılında başlayacaktı.)
(Prusyalı askerler Paris kapılarında, 1 Mart 1871)
Paris’in muzaffer Prusya orduları tarafından ablukaya alındığı günlerde Paris tahmin edileceği gibi çok gergindi. Paris’in çeperlerindeki farbikalar başka yerlere taşındığı için binlerce işçi işsiz kalmıştı. Esnaf ve zanaatkarların en kıdemlileri orduya alınmıştı. Çoğu günde bir Frank karşılığı yarım günlük askerlik görevi ile yükümlüydüler. Bu miktar çok azdı elbette. Açlık emekçi mahallelerinde kol geziyordu. Sadece emekleriyle geçinenler değil, Paris’in burjuvaları bile sıkıntıdaydı. Çünkü kuşatma yüzünden alışık oldukları lüks malları bırakın, hayatlarını idame ettirmeleri için gerekli mallara bile zor ulaşıyorlardı. Yine de halk ve ordu elele Paris’i düşmana teslim etmemek için canlarını dişlerine takmışlardı. Almanlarla ateşkes imzalanmasından sonra Cumhuriyetçi Paris’e değil monarşist Versailles’e (Saray’a) dönüldü. Bu Parislilerin öfkesini daha da arttırdı.
ANARŞİST BLANQUİ’NİN ÇILGIN PLANI
Bu öfkeli insanları örgütleyenlerin başında Auguste Blanqui vardı. 1830’lardan beri sosyalist hareketlerin içinde olan ve silahlı silahsız her türlü eylemde yer alan Blanqui, daha Üçüncü Cumhuriyet’in ilan edildiği 4 Eylül 1870’te Paris’te bir ‘komün’ kurmaya karar vermiş, bu fikrini Londra’da yaşayan Karl Marx’a açmıştı. O sıralarda Birinci Enternasyonal’de aktif olarak çalışan Marx’ın uzun vadeli stratejisi bütün ülkelerde işçi sınıfını sosyalist bir devrime hazırlanmak için cesaretlendirmekti. Enternasyonal’de önemli bir kanadı temsil eden Mihail Bakunin gibi anarşistlerin işçi sınıfını acilen ayaklanmaya çağırmasını onaylamıyordu. Bu yüzden de Blanqui’nin önerisine karşı çıkmıştı. Marx’ın Enternasyonal adına kaleme aldığı bildiride Parisli çalışan sınıflara tavsiyesi şuydu: “Düşman Paris’in kapılarındayken, mevcut krizden yararlanarak Ulusal Savunma Hükümeti’ni devirmek çılgınlık olur. Fransız işçileri 1792’nin ulusal hatıralarının akıllarını başlarından almalarına karşı koymalılar. Geçmişi özlemek yerine geleceği inşa etmeye odaklanmalılar. Bırakalım onlar sakin ve sebatkar biçimde kendi sınıf örgütlenmeleri için cumhuriyetçi özgürlüklerini geliştirsinler.”
Ama Blanqui ve arkadaşları Marx’ın düşündüğünden de çılgındı. Nitekim Versailles hükümetine bir kaç kez gövde gösterdiler. Bu teşebbüslerden ikincisinde Blanqui tutuklandı. İçte gerilim tırmanırken, 28 Şubat 1871 günü Alman orduları, Paris’in bir bölümünü işgal etti. Görünüşte halktan büyük tepki gelmemişti çünkü işgal sayesinde abluka sona ermiş bazı acil ihtiyaç maddelerine ulaşmak mümkün olmaya başlamıştı. 10 Mart’ta, sosyalistler halkı, başarısızlığı kanıtlanmış bir ekibin yönettiği orduya katılıp katılmama konusunda oylama yapmaya çağırdı. Bu çağrı Versailles’ı iyice endişelendirdi çünkü, Alman orduları Paris’i işgal etmeden önce, şehri koruyan 400 kadar top, büyük bir bölümü Parislilerden oluşan Ulusal Muhafızlar tarafından Montmartre tepesine çıkarılmıştı. Versailles, bu topların ilerde kendisine döneceğinden endişe ediyordu. İşte bu endişenin yönlendirdiği hamle tarihte yeni bir sayfanın açılmasıyla sonuçlanacaktı.
PARİS HALKI YÖNETİME EL KOYUYOR
Saray’ın adamı Başbakan Thiers, 18 Mart 1871 günü generallerine topları ele geçirme emri verdi. General Lecomte komutasındaki birlikler Montmartre’ı ele geçirdiler. Ancak topları çekecek atları bulmaları saatler almıştı. Halk bu beceriksizliği görünce cesaretlendi ve karşı saldırıya geçti. Lecomte, askerlerine direnişçilere ateş açma emri verdi, ancak askerlerin bir bölümü buna uymayarak Generali atından indirdiler, tartakladılar, ardından Ulusal Muhafızlara katıldılar. Bu durum direnişçileri iyice coşturdu. General Lecomte ve yardımcısı General Thomas (ki 1848’de Paris’teki işçi ayaklanmasını gaddarca bastırmasıyla anımsanıyordu) öldürüldü ve halk yönetime el koydu. Paris’te artık Fransa’nın üç renkli bayrağı değil, isyancıların kızıl bayrağı dalgalanıyordu. Halk topluca, I. Napolyon ve III. Napolyon tarafından “içeriği sakıncalı olduğu için” yasaklanan Marseillaise’i söylüyordu. Thiers’in buna cevabı hapishanelerdeki binlerce mahkumun öldürülmesi oldu. (Neyse ki bu fasılda Blanqui öldürülmedi.) Ardından Paris’teki asker, polis ve memurlar Versailles’a çekildi. Geride sadece Fransız Merkez Bankası’nı koruyan küçük bir birlik bırakılmıştı. Paris artık Parislilerindi. Tarihte ilk kez bir halk kendi kendini yönetmeye başlamıştı. Tarihte ilk kez ortalıkta ‘sosyalizm’, ‘komünizm’ gibi terimler uçuşuyordu. Bu tarihten 28 Mayıs 1871’e kadar geçen 72 gün, tarihe ‘Paris Komünü’ olarak geçti.
(Parisliler 18 Mart 1871 günü şehrin yönetimine el koydular ve barikatları kurdular.)
KOMÜNCÜLER YÖNETİCİLERİNİ SEÇİYOR
Komüncüler 26 Mart’ta olabildiğince demokratik yöntemlerle yöneticilerini seçtiler. 92 kişinin 44’ü Yeni Jakoben ve Blanquist, 18’i Proudhoncu (anarşist), 21’i ılımlı ve radikal Cumhuriyetçi, geri kalan 9 kişi ise ya iki kez seçilenler ya boş kalan koltuklardı. (Örneğin Blanqui hapisteydi, İtalyalı cumhuriyetçileri temsilen seçilen Gusieppe Garibaldi İtalya’da idi.) 1848 devrimlerinin çocuğu olan Proudhoncular aktif sendikacılardı ve işçilerin sorunlarını çok iyi biliyorlardı ancak onlara göre de siyasal katılım sendikal örgütlenmeden daha önemsizdi. Yeni Jakobenler adlarından da anlaşılacağı gibi 1789 İhtilali’nin 1792’deki radikal merhalesinin siyasalarına özlem duyuyorlardı ama bir gruptan çok tek tek şahsiyetlerdi ve konseyin çalışmalarını ciddi biçimde engelliyorlardı. Blanqui’ye aşırı bağlı olan Blanquistler ise devrimin bir grup enerjik adamın ikidarı ele geçirmesiyle başlayacağını, bu diktatörlüğün iktidarın kitleler tarafından devralınmasına kadar süreceğini düşünüyorlardı. Dolayısıyla ‘demokratik seçimler’ gibi konulara pek sempati duymuyorlardı. Cumhuriyetçiler ise monarşi kadar olmasa bile sosyalist fikirlere uzaktılar.
Paris’teki gelişmeler duyulduğunda, Lyon, Marsilya, Toulouse, Bordeau, Saint-Etienne, Grenoble, Narbonne, Limoges ve Creusot’ta küçük isyanlar olmuştu. Ancak bütün bu komünler kısa sürede bastırılmıştı. Parisliler tek başlarınaydılar yani…
KOMÜN’ÜN GÜZEL İŞLERİ
2 Nisan’dan itibaren Versailles birliklerinin sürekli bombardımanı altında çalışmaya başlayan Komün idaresi ilk olarak sıkıyönetimi, askeri mahkemeleri ve sansürü kaldırdı. Tüm siyasi tutukluları salıverdi, ardından genel af ilan etti. Giyotinle ölüm cezası kaldırıldı. Mecburi askerliğin yerine Parislilerden oluşan Ulusal Muhafızlar geçti. Kuşatma sırasında aşırı yükselen kiralar düşürüldü, boş evlere evsizler yerleştirildi. Savaş dolayısıyla ordu ihtiyaçları için el konan alet-edavat iade edildi, para karşılığı eşyaların bırakıldığı rehin dükkanları kapatıldı ve buralardaki eşyalar yoksullara dağıtıldı. Fırınlarda ve demiryollarında gece mesaisi kaldırıldı. Okullardan din dersleri kaldırıldı, kiliseye ait değerli eşyalara halk adına el kondu, dini vakıfları kaldırıldı yerine dayanışma sandıkları oluşturuldu.
Bir de yapılmasına karar verilen ancak uygulama fırsatı bulamayan şeyler vardı: Borçların ödenmesi ertelenecek ve faiz kaldırılacaktı. Yönetimde yer alacak olanlar işçi maaşlarıyla aynı ücreti alacaklardı. Sahipleri tarafından terkedilmiş fabrika ve atölyeler işçilere devredilecekti. Eylemler sırasında öldürülen Ulusal Muhafızların eşlerine ve varsa çocuklarına aylık bağlanacaktı.
COURBET ÖNCÜLÜĞÜNDEKİ SANATÇILAR
Komün, dokuz komisyon halinde çalışıyordu. Bunlar savaş, finans, adalet, iaşe, dış ilişkiler, kamu hizmetleri, gizli polis, eğitim ve çalışma komisyonlarıydı. Komün’ün müzeleri korumakla görevlendirdiği kişi ressam Gustave Courbet idi. ‘Bizde daha çok Osmanlı döneminin ünlü sanatsever diplomatı (ve züppesi) Halil Şerif Paşa’nın 1866 yılındaki siparişi üzerine yarattığı erotik ‘Dünyanın Kökeni’ adlı tablosu ile tanınan Courbet, Paris sanatçılarını örgütledi. 600 oyuncu, müzisyen, dansçı 9 Mayıs’ta Palais des Tuilleries’deki büyük konser ve diğer üç konserle büyük sükse yaptılar. Etkinliklerin gelirini Komüncülere bağışladılar.
KIZIL VALKÜRELER
Komünde Nathalie Lemel, Andre Leo, Paule Mink (veya Minck), Louise Michel (Jean d’Arc gibi giyinirdi ve ‘Kızıl Bakire’ diye anılırdı) ve Elisabeth Dmitrieff (İsviçre’den gelmişti ama Rusya kökenli bir Marxistti ve ‘Rus Bayan’ diye çağrılıyordu) gibi kadınların öncülüğündeki kadınlar, hastalara yardım ettiler, kocalarını ve çocuklarını cesaretlendirdiler, onlara yemek hazırladılar, söküklerini diktiler. Ancak şunu söylemeliyiz ki alt kademelerde kadınların seçme ve seçilme hakları yoktu, dolayısıyla mahalle komitelerinde kadın üye yoktu.
Kuşatma yüzünden Paris’le doğrudan iletişim kuramayan uluslararası sosyalist camia ise kulaktan dolma bilgilerle olayı anlamaya çalışıyordu. Başta Blanqui’nin fikrini “çılgınca” bulan Marx “çalışan, düşünen, kavga eden ve kanayan Paris” demişti sonunda. Ancak İngiliz sendikacılar Komün’ü fazla radikal bulmuşlardı. Öyle ki Engels’in yaşlı annesi bile “Paris’in kızıl gangsterlerin eline geçtiğine” inanıyordu. İtalyan ve İsviçreli soyalistler ise belki de coğrafi yakınlıktan dolayı Komüncülere sempatilerini dile getirmişlerdi. Almanya’nın Hannover şehrinde 3 bin kişinin katıldığı bir miting düzenlenmişti.
MERKEZLE MAHALLELERİN KOPUŞU
Ancak komüncülerin işi kolay değildi. Sanayileşmenin çapı ve düzeyi düşük olduğu için Fransa’da Marx’ın tarif ettiği türden bir proleterya sınıfı zaten yoktu. Mevcut fabrikalar ve atölyeler ise savaş ve ardından gelen kuşatma nedeniyle ya başka yerlere taşınmışlardı ya da faaliyetlerine ara vermişlerdi. Bu yüzden bir zamanlar işçi olanların çoğu şimdi işsizdi, bu da disiplinsizliği teşvik ediyordu. Milliyetçi bir tonlama tutturan yüksek burjuvazi ve bu kesimlerle küçük burjuvazi arasında ilişkiyi sağlayan orta yüksek kesimler de kısa sürede şehri terkedince, Komün’ü yönetmek küçük burjuvaziye ve onların etrafında kümelenmiş ‘ayaktakımı’na kaldı. Küçük burjuvazi doğal olarak kendi mahallelerinin dışındaki dünya hakkında çok az fikre sahipti. Büyük organizasyonlarda yer alma tecrübeleri yoktu, dolayısıyla böylesi devasa bir olayı organize edemediler. Buna karşılık beklentileri çok yüksekti. Fikir vermek gerekirse, 7 Nisan’da Komüncülerin aynen kralcılar gibi şerit, kurdela, unvan, rütbe işaretlerine olan ilgisini eleştiren bir bildiri yayımlamak gerekmişti. Komün görevlilerinin işçilerle eşit maaş alması kuralı uygulanmak bir yana, en az 3-4 kat daha fazla maaş almışlardı. Aradaki bu büyük makası kapatacak politik liderlik yoktu.
VENDOME SÜTUNU’NUN YIKILMASI
16 Nisan’daki seçimde biraz daha demokratik bir yapı ortaya çıktı ama politik ayrılıklar daha da keskinleşti. Taraflar siyasi tartışmaların Versailles güçlerinin adım adım ilerlediği günlerde davayı nasıl sekteye uğrattığını göremiyordu. 16 Mayıs’ta Komüncüler Napolyon Bonapart’ın acımasız gücünü, militarizmini, uluslararası hukuka karşı çıkışını ve fatihin fethedilenlere yönelik sürekli saldırısını simgeleyen Vendôme Sütunu’nu yıktılar. Napolyon’un 1805-1807 arasındaki seferlerini sembolize eden 44 metre yüksekliğindeki kabartmalarla ve tepesinde heykelle süslü sütun 1810 yılında dikilmişti. Sütunun bronzları, Napolyon’un Rusları ve Avusturyalıları yendiği Austerlitz Savaşı’nda ele geçirdiği 1.200 topun eritilmesiyle elde edilmişti. Komüncülere göre bu eylem “yanlış tarihin düzeltilmesiydi”. Versailles Sarayı’nda toplanan rejim yanlılarına göre ise barbarlıktı. Sütunun yıkımı Saray’ın işleri daha sıkı tutmasına neden oldu mu bilinmez ama bu tarihten sonra işler Komüncülerin aleyhine gelişmeye başladı.
(Komüncüler Vendôme Sütunu’nu yıktıktan sonra)
FRANSIZ-ALMAN İŞBİRLİĞİ
Önce sadece küçük bir birlik tarafından korunduğu halde Komüncülerin el koymayı bir türlü başaramadığı Fransız Merkez Bankası’ndaki paralar Verailles’e kaçırıldı. Bu Versailles’ın silahlanmasını kolaylaştırdı.
Başbakan Thiers bu arada Almanlarla esir pazarlığı yapıyordu. Almanya’nın ilk Şansölyesi (Başbakan) olan Otto von Bismarck ileriki yıllarda, Thiers’in barış görüşmelerinin yapıldığı Frankfurt şehrinde, kendisine “Komün’e müdahale edip etmeyeceğini” sorduğunu söyleyecekti. Komüncü fikirlere hiç de sempati duymayan Bismark, salınan esirlerin Komüncülere karşı kullanılacağını anlayınca esirleri serbest bırakmaya karar verdi. Çünkü o da komün fikrine düşman olanlardandı. Gerçekten de salıverilen 130 bin Fransız askeri, Komüncülere karşı konuşlandırıldı. 20-28 Mayıs haftası Versailles ordularıyla Ulusal Muhafızlar arasında göğüs göğüse çarpışmalarla geçti. Komün’ün olumlu yanı olan bağımsız mahalle örgütlenmeleri dezavantaja döndü. Şehrin bütününü savunmak yerine her mahalle umutsuzca kendisi için savaşıyordu. 1830 ve 1848 ayaklanmaları sırasında Paris’in dar sokaklarının askeri müdahaleye engel olduğunu farkeden Baron Hausmann’ın açtırdığı geniş bulvarlarda Saray’ın askerleri ve topçuları hüküm sürüyordu…
KOMÜN’ÜN EZİLMESİ
Fransız Napolyon La Cécilia veya Poloyalı Dombrowski ve Wroblewski gibi generallerin liderlik ettiği Komüncülerin, düzenli ordu ve savaş tecrübesi olan Versailles ordusu karşısında hiç şansı yoktu elbette. Versailles birlikleri kimi kaynağa göre 20 bin, kimi kaynağa göre 30 bine yakın Komüncüyü kadın-erkek demeden öldürdü. Komün’ün önderlerinin bir bölümü Alman hatlarının arkasına geçerek canlarını kurtardılar ama bazı önderleri Père Lachaise Mezarlığı’nın duvarının önünde kurşuna dizildiler. Binlerce Komüncü yargılanmak üzere Versailles’a gönderildi. Suçlamaların önemli bir kısmı ‘ateistlik’ başlığı altında toplanmıştı çünkü son haftadaki çarpışmalar sırasında bir grup papaz Komüncüler tarafından öldürülmüştü. Suçlananların bir kısmı idam edilirken, bir çoğu ağır hapis ve çalışma cezalarına çarptırıldı. Bir bölümü Pasifikteki Fransız sömürgesi Yeni Kaledonya Adası’na gönderildi. Amaç hem cezayı şiddetlendirmek hem de sürgünler yoluyla adanın yerlisi Kanakları ‘medenileştirmek’ idi.
COURBET’YE ÖZEL CEZA
Özel bir cezalandırma örneği olarak, Komün’ün sanat komitesi başkanı Gustave Courbet, 7 Haziran’da tutuklandı. Suçlama Vendôme Sütunu’nun yıkılmasına öncülük etmekti. Halbuki, Courbet yıkımı önlemeye çalışmıştı. Nitekim onun sayesinde Louvre Müzesi’ne hiçbir zarar gelmemişti. Tutuklama ve yargılama sürecini şöyle anlatmıştı bir mektubunda: “Beni soyup sog?ana çevirdiler, mahvettiler, alçalttılar, küfür ve adilikler arasında Paris ve Versailles sokaklarında sürüklediler, insanda akıl ve güç bırakmayan hücrelerde çürüdüm. Sag?lıg?a elveris¸siz yerlerde adi suçlularla birlikte, toprak zemin üzerinde uyudum. Bir cezaevinden ötekine sürüklendim. Can çekis¸enlerin yanında, hastanelerde, cezaevi arabalarında, insan gövdesinin sıg?amayacag?ı daracık çukurlarda, bog?azıma tüfek ya da tabanca dayalı bir durumda dört ay yas¸adım. Ne yazık ki yalnız deg?ilim. Sag? ve ölü iki yüz bin kis¸iyiz. Hanımefendiler, halk kadınları, her yas¸tan çocuklar, süt bebekleri... Anasız, babasız Paris sokaklarında dolas¸ıp duran, her gün binlercesi hapse atılan çocukları saymıyorum. Dünya var olalı beri böyle s¸ey görülmemis¸tir. Hiç bir ülkede, hiç bir tarihte, hiç bir çag?da buna benzer bir kıyım, buna benzer bir öç alma asla görülmemis¸tir.”
Courbet 6 ay hapis, 500 Frank para cezasıyla ‘ucuz’ kurtulmuştu ancak 1873’te yeni seçilen Başbakan Mac-Mahon, Vendôme Sütunu’nun yeniden inşaası için gereken masrafları da Courbet’ye yüklemek isteyince yeniden yargılandı ve yeniden cezalandırıldı. Bu seferki para cezası tam 323.091 Frank’tı. Parayı 33 yılda 10 biner Franklık taksitlerle ödemesine izin verilmişti sadece. Elbette Courbet’nin bu cezayı ödemesi mümkün değildi. Bunun üzerine mallarına ve resimlerine el kondu. Courbet çareyi İsviçre’ye sığınmakta buldu. 1880’de çıkarılan genel af bile Courbet’in geri dönüşüne yetmedi. Aynı şekilde Yeni Kaledonya’ya sürülenlerin de bir bölümü geri dönemedi, ya da dönmek istemedi. Dönenler ise Paris’teki yeni yaşama bir türlü alışamadılar. Komün’ün liderlerinden çok azı siyasetle ilgilenmeye devam ettiler.
(Öldürülen Komüncülerin cenazeleri ‘ibret-i alem’ için bir süre teşhir edilmişti.)
MARX’IN ÇIKARDIĞI DERSLER
Marx, Nisan 1871’de Birinci Enternasyonal’deki yol arkadaşlarına gönderdiği mektupta şöyle demişti: “Tarih bu büyüklükte bir örneğe sahip olmadı. Paris’teki mücadele ile birlikte işçi sınıfının kapitalist sınıfa karşı verdiği mücadele ve onun devleti artık yeni bir aşamaya girdi.”
Mayıs 1871’de, Paris Komünü deneyiminin güçlü ve zayıf yanlarını bir kez daha değerlendirdi. (Ancak The Civil War in France adlı bu beyanname 1934 yılına kadar basılmadı.) 1872’de Komünist Manifesto’nun yeni baskısına (ilk baskı 1848’de yapılmıştı) yazdıkları önsözde Marx ve Engels “Komün ile birlikte kanıtlanmış olan en önemli gerçek, işçi sınıfının basit anlamıyla geçmişten hazır olarak aldığı devlet makinesini ele geçirmek ve kendi amaçları için kullanmakla yetinemeyeceğidir,” dedi. 1881 yılında Marx, Komün’ün sosyalist ve demokratik nitelikli bir oluşum olduğu yolundaki değerlendirmelerinin yanlış olduğunu kabul etti. Komün’ün dersleri Marx’ın devlet ve devrim teorilerini geliştirmesinde etkili oldu. Ancak Paris Komünü deneyimi, ezilen sınıflar, geniş halk kitleleri arasında yeterince bilinmedi, konuşulmadı. Hele Türkiye’de sol çevreler dışında hiç ilgi çekmedi.
Yazıyı, Komüncü şair Jean- Baptiste Clement’in 1866 yılında yazdığı ancak, beş yıl sonra, Komün’ün kahraman kadınlarından (yenilgiden sonra Yeni Kaledonya sürgünü ve 1905’teki ölümüne kadar gezgin anarşist eylemci) biri olacak hemşire Louise Michel’e adadığı Kiraz Zamanı (Le temps Des Cerises) adlı şiiriyle bitirelim ki, içinde yaşadığımız bu karanlık günlerin geçeceğine, baharın geleceğine dair ümitlerimiz tazelensin ve üzerimize sıçrayan kırmızı damlaların, kan değil kirazın özsuyu olduğunu hayal edebilelim…
KİRAZ ZAMANI
Kiraz zamanı şarkısını söylediğimizde
Neşeli bülbül ve alaycı karatavuk da
Olacak şölende
Güzeller
Güneşin aşıkları
Çılgına dönecek
Kiraz zamanı şarkısını söylediğimizde
Alaycı karatavuk daha güzel çalacak ıslığını
Ama kısadır kiraz zamanı
Sevgilimizle düşler kurarak toplamaya gittiğimiz
Salkım küpeli
Aynı giysili aşk kirazları
Yaprakların üstüne bir kan damlası gibi düşer
Ama kısadır kiraz zamanı
Düşler kurarak topladığımız mercan küpeler
Kiraz zamanındaysanız eğer
Ve korkuyorsanız kederli aşklardan
Sakının güzellerden
Dayanılmaz acılardan korkmayan ben
Yaşayamayacağım bir gün acı çekmeden
Kiraz zamanındaysanız eğer
Acılı aşklarınız da olacak
Seveceğim daima kiraz zamanını
Kalbimde açık bir yara gibi taşıdığım o zamanı
Ve talih, bana sunduklarıyla
Asla dindiremeyecek acımı
Seveceğim daima kiraz zamanlarını
Ve kalbimde sakladığım anısını…
(Fransızca’dan çeviren: Güven Güner, 1992.)
Yararlanılan Kaynaklar: Wolfgang Abendroth, A Short History of the European Working Class, Londra, 1972; Eric J. Hobsbawm, Devrim Çağı, Çeviren: Bahadır Sina Şener, Dost Kitapevi, Ankara 2000; F.W.J. Hemmings, Culture and Society in France 1848-1898: Dissidents and Philistines, New York, 1971; The New Cambridge Modern History The Zenith of European Power 1830-1870, Vol.10, Cambridge University Press, 1960; Samuel Bernstein, “The Paris Commune”, Science & Society, Vol. 5, No. 2 (Spring, 1941), s. 117-147; Stephen J. Lee, Avrupa Tarihinden Kesitler (1789-1980), Çeviren: Savaş Aktur, Dost Kitapevi, Ankara 2002; Charles Tilly, Avrupa’da Devrimler (1492-1992), Çeviren: Özden Arıkan, Literatür Yayınevi, İstanbul 2005; Hetje Cantz, Gustave Courbet, The Metropolitan Museum of Art, New York 2008.
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016