Bülent KORUCU

Mezar
7.11.2014
1740

 Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.(Albert Camus)

İçi su dolmuş bir maden ocağı benim mezarım. Kömürle ve toprakla karışmış balcıkta verdim son nefesimi. Ermenekli bir maden işçisiyim. Madenin kapısında çocuklarım gözyaşları içinde. Annemin ‘Benim oğlum yüzme bilmezdi’ cümlesi henüz para’lanmamış vicdanları titretti. Bir cenaze levazımatçısına dönüşen devlet, bizim durumumuzdan daha vahim halde, daha çaresiz. Neyse ki timsah gözyaşları ve yakınlarımızın sesini kısacak maddî imkânları var; vaziyeti kurtarıyorlar.

Ben bir Soma’lıyım. Bakanların örnek gösterdiği, denetimlerden tam puanla ayrılan bir maden, mezarım oldu. 300 arkadaşımla birlikte işin fıtratına uygun(!) şekilde ve yüz yıl önce İngiltere’deki meslektaşlarımız gibi hayata veda ettik. Tokatlanan, tekmelenen arkadaşlarımız şimdilik hayatta. Yasak savma kabilinden yapılan yasaların bir işe yaramadığı Ermenekli kardeşlerimizin hazin sonu ile ortaya çıktı.

Pazarda hamile eşimin yanında hain bir kurşunla yığıldığım sokakta içtim şehadet şerbetini. Soğuk taşların üstüne düşen bedenim albayrağa sarılarak toprağa verildi; büyük şeref… Ama keşke çocuğumu görebilseydim, eşim bir fidan gibi yıkılışıma şahit olmasaydı ve çocuğuma daha iyi bir hikâye ile veda edebilseydim. “Baban, vatan bildiği topraklarda kalleşçe öldürüldü” cümlesinin nasıl bir tahribata sebep olabileceğini kestirebiliyorum ve asıl bunun için üzülüyorum. Tesellim, devlet erkânının yapmacık ve acıklı gösterilerini izlememiş; ‘kanı yerde kalmayacak’ edebiyatını duymamış olması…

Ben Berkin Elvan; artık hepiniz tanıyorsunuz. Unutanlara beni hatırlatan bir cumhurbaşkanı var ülkenin. Mitinglerde yuhalatılan kadının çocuğu diye de geçmiş olabilirim kayıtlara. Polisin attığı bir gaz fişeği ile girdiğim yaşam mücadelesini 269 gün sonra 15 yaşıma adım attığım dakikalarda kaybettim. ‘Bir çocuğun ‘haklı ölümü olamaz’ düşüncesini mayalayabilsem arkada, buna sevineceğim. Ama galiba ülke henüz buna hazır değil.

Kurban eti dağıtırken katledildim. Kobani katliamını protesto etmek ve o acıyı paylaşmak iddiasındaki kalabalıklar linç etti beni. Görüntüyü seyredenler irkildi, “Bu topraklar ne ara bu kadar kini biriktirdi, böylesine bir hunharlığı dayelik edecek hale geldi?” sözleri döküldü dudaklardan. Ben Yasin Börü, Diyarbakır sokaklarında, hayatımın baharında sonsuzluk yolculuğuna çıktım.

Mezarım bir yük asansörü, ben bir inşaat işçisiyim. ‘Ucuz hayat kastı’nda yaşayan milyonlardan biriydim; ucuz ölümle kayıp istatistiklerine girenlerden oldum. Denetimsiz inşaatlarda onlarca arkadaşım benzer akıbeti paylaşıyor, ‘sektörel vaka’ya kurban gidiyor. Biz 10 kişi aynı asansörde ölüme birlikte gittiğimiz için gündemi işgal ettik. Biliyoruz ne sorumlular ceza alır ne de kaza biter. Ee bu ülkenin büyümesi lazım(!)

Bazen bir anne, bazen hayatının baharında yeni açmış bir çiçek... Ben bir kadınım. Yüzlerce hemcinsim gibi sokak ortasında hunharca katledildim. Aylar yıllar süren bir şiddet ve işkencenin bitiş noktası oluyor son nefesimiz. Kanunlar korumaya yetmiyor. Önleyici tedbirler hak getire. Katilimizle barıştırılıp bile bile ölüme gidiyor/gönderiliyoruz.

Ben bir çöp bidonunun yanında, ağzında köpükle gözleri kapanan uyuşturucu bağımlısıyım. İnsanın ölmek isteyeceği en son yerde buldular cansız bedenimi. Annem okulda biliyordu oysa.

Ben bir tarım işçisiyim, 24 kişilik taşıta 46 kişi bindirildik. 18’imiz şimdi hayatta değil. İşte ölenler yetmez gibi iş yolunda verilen yüzlerce kayıptan biriyim. Mezarım bakımsız eski model bir minibüs oldu. Katilimi sorarsanız orası karışık…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar